- 388 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Satır Aralarında İnsan
SATIR ARALARINDA İNSAN
"kendimle savaşıyorum
çünkü biliyorum ki ben
kendimi kendimle savaşarak edindim"
Veysel Çolak
"Size göre insan nedir?" sorusuna her kesimden insanın verecek bir cevabı vardır elbet.
Bunların hepsini buraya taşımam imkânsız ama ünlü düşünürlerin bu soruya verdikleri cevaplardan
başlayarak yazımı şekillendirmek istiyorum.
Konfüçyus; İnsan, öğrenen hayvandır.
Thales; İnsan, araştıran hayvandır.
Sofistler; İnsan, kazanan hayvandır.
Sokrates; İnsan, sorgulayan hayvandır.
Platon; İnsan, toplumsal hayvandır.
Aristo; İnsan, düşünen hayvandır.
Septikler; İnsan, şüpheci hayvandır.
Stoikler; İnsan, her şeye alışan hayvandır.
Heraklıetos; İnsan, tartışan hayvandır.
J.Locke; İnsan, deneyen hayvandır.
J.Dewey; İnsan, çıkarını düşünen hayvandır.
I.Kant; İnsan, eleştiren hayvandır.
Descartes; İnsan, konuşan hayvandır.
G.W. Hegel; İnsan, sistematik hayvandır.
Gazali; İnsan, tutarsız bir hayvandır.
A.Camus; İnsan, itiraz eden hayvandır.
K.Popper; İnsan, yalanlayan bir hayvandır.
T.Khunn; İnsan, teori kuran bir hayvandır.
K.Marx; İnsan, mücadeleci bir hayvandır.
H.Bergson; İnsan, araç yapan bir hayvandır.
F.Nietzsche; İnsan, düpedüz hayvandır.
Bu düşünürlerin ifadelerinde dikkatimi çeken, ağız birliği etmişçesine, cümleye insanla başlayıp
hayvandır diyerek nokta koymaları. Alt alta sıralanmış insan tanımlamalarına bir de halktan birinin cevabını eklemek istiyorum:
"İnsan hayvanoğlu hayvandır."
Bu ifade ilk etapta kaba gelebilir hepimize. "Yok artık!" dediğinizi duyar gibiyim. İnsanı bu şekilde
tanımlamasının sebebi ne olabilir? Tüm düşünürlerin "hayvan tanımlamasından” mıdır yoksa yakın zamanda bir insanoğlundan yediği kazıktan mıdır bilinmez ama cevap yüzü gülümseten cinsten.
Tüm düşünürler, bu sorunun cevabını neden "hayvan" kelimesiyle bitirdiler hiç düşündünüz mü?
Şöyle ki; hayvan kelimesi "canlı, hayat ve ruh sahibi" manalarına gelmektedir. Hal böyle olunca, bu
kelime ilk etapta hissettiğimiz kadar nahoş değildir.
Bu bilgileri yazımı şekillendirmek adına buraya taşıdım. Hani demiştim ya her kesimdeki insanın bu soruya verecek cevabı mutlaka vardır diye.
Eğitimci yazar aynı zamanda şair olan Veysel Çolak için insan nedir acaba? Bu soruya verdiği cevap "hayvandır" diye biterse hiç şaşırmam.
Şimdi ne kadar zor bir işi üstlendiğimi fark ettim birden. Bu işin zahmetsiz yolu; açacaksın telefonu,
rica edip görüşme talep edeceksin. Soracaksın soruyu ve cevabı buraya taşıyacaksın. İşin normali bu.
Biz ne yaptık? Veysel Çolak Hoca’mızın eserlerinden “insana” bakışını yakalamaya çalıştık. Çalıştık çalışmasına ama doğru ifade edemediğimiz durumda ki ‘beni’ hiç düşünemiyorum. Yanına çağırarak
bir güzel ders de verebilir. Bu tanışıklığı hiç arzu etmediğimi bilmenizi isterim. Şaka bir yana sadede
gelelim artık.
Veysel Çolak’ın insana bakışını sezebilmek adına en çok faydalandığım "Milhan’a Mektuplar" eseridir. Başlı başına özel bir eser. Yazarımızın iç dünyasını özenle ve samimi bir şekilde yansıtmakta. Bu eserden "insan" ile ilgili bölümleri yoğun olarak aktaracağım. Ayrıca şairimizin şiirin satır aralarına insana bakışını sizlere taşımak istiyorum.
İçinde genel bir ifadeyi barındırdığını düşündüğüm bir cümlesiyle başlamak gerekirse:
“Kültürel farklılıklar ne olursa olsun insan, dünyanın her yerinde insandır. Bu yüzden kişinin kendini
ölçü alması, kendinden yola çıkması, doğruyu bulmak için yeterli olabilir. Gerçekten, niye bir pencere açıp kendi içimize bakmıyoruz ki? " derken, bir özeleştiri gerekliliğine vurgu yapılıyor.
“Hepimiz iletişim yoksuluyuz. Hem biliyoruz ki iletişim iki uçludur. Bir ucu boş bırakıp, diğerinde
bulunmak yetmiyor.” diyerek ikili insan ilişkilerinde olması gereken belki de en önemli uyarıyı
yapmıştır okuruna.
Bir başka insan ilişkisine örnek ifadeler:
“Hiç kimse birlikte ürettikleri sorunlara içtenlikle sokulmuyor, nedenlerini araştırmıyor. Böyle yapsa
sonuçta kendisiyle karşılaşacak. Savaşacağı kişinin kendisi olduğunu görecek. Nedense kaçılıyor
bundan.” derken çok güzel bir başka eleştiriyi daha getiriyor.
“Nesneler bile çığlıklar içindeyken, dil çıkarabilme de bir eylemdir ve insanı inan ki diri tutar. Böyle
düşünüyorum ve kendimi anlıyorum çünkü.” diyen yazarımıza katılmamak ne mümkün! İnsanın
kendisini anlaması, en önemlisi kendinde olması birçok sorunun başlamadan bitmesi demektir.
“Hiçbir şeyin adını koymaya çalışmıyorum artık. Kendisi yok ama adı olan öylesine çok şey var ki
dünyada. Sanıyorum ki bu yüzden adı konmasa da var olanların yanındayım.”
“İnsan çoğu zaman kendisiyle başa çıkamıyor.
Bencilliğinden mi ne, kalbini atlamıyor. Bu da yanlışlık yapmasına neden oluyor çoğunlukla" diyen yazarımıza cevaben bir satır da ben eklemek isterim. Evet, bu tip insanlar yanlış yaptıklarını bilseler de çoğu zaman -ben-lerini çok sevdiklerinden,bencillikleriyle
yaşamayı tercih ediyorlar ne yazık ki.
“Özür dilemek; Toplumumuzda yaşanan bu kolaycılık, insanı yalnızlaştırıyor asıl. İnsanı istismar edilmesini gündemde tutuyor. Özür dilemeyi incelik diye adlandıran anlayış, aslında hatanın
çoğalmasını meşrulaştırmış oluyor. Ben burda yokum." diyor yazar. Nasıl güzel bir tespit dimi? Ben de yokum hocam.
“Tanımlamaktan ve tanımladığım ‘şey’i değiştirmekten yana oldum hep. Gayrisi yalan,yanlış olurdu. Aldatılırdım, kendimi aldatırdım. Bugün insanların birçoğunun yaptığı bu.”
“Özgür istemlerin belirleyiciliği daha yapıcı daha üretken, dönüştürücü, saygın olmanın yolu zorunlu
olduğunda, yapılan şeylerin hemen hepsi insana itici geliyor. Devrilen bir ağırlığın altında kalmaktır bu
da.”
“Kent değiştikçe ölüyor; doğa, tarih, estetik hatta insan... Sadece aşk değişmeyince ölüyor.” derken...
Adına yaşam denilen süreçte herkesin kendi oyununu oynamak zorunda diyen yazar, şöyle devam ediyor:
“Bireysellik. Savunuyoruz da. Oysa daha çok kişiliklerin parçalanması gibi geliyor bana. Yalanın
örgütlenmesi. Hep bir duvarı örüyoruz aslında...
Bir başka ifadesinde; “Herkes bir su belki. Ama alacağı yatağı bulmaktan çok uzak henüz. Oysa bütün bunların özeti; -bağımlılık korkusu- Öte yanda bağımlılık kaçınılmaz.”
“İnsanın bile sanallaştığı bir dönemdeyiz. İnsani olan her şey hızla buharlaşıyor. Buluşturucu olan
değerler bir bir yitiyor.” diyen yazarımız, çağımızın hastalıklarından belki de en önemlisinin tespitini
yapıyor aslında.
Başka bir satırda, her şeyin başlangıcında hata yapmanın kaçınılmaz olduğunu söyler yazar ve şöyle devam eder:
“Edilgen insandan etken insana varmanın temel yollarından biri de bu” diye düşünüyor.
“İnsanın doğaya ekledikleri-kültür- kavramıyla tanımlıyoruz ama bu yetmemektedir. Çünkü aslolan insanın insana eklediğidir.”
İnsani ilişkileri bir başka boyutta ele alır yazar:
“Bizim kendi seçimimiz dışında sunulan birçok-şey-i yaşamak durumunda kalmıyor muyuz?
Çağımızdaki üretim ilişkilerinin getirdiği bir zorunluluk bu.”
Satır aralarındaki bir başka güncel tespiti ise: “İnsanlar arasındaki uzaklık durmadan büyüyor. Kişinin kişiye yabancılaşması bu. İnsanlar yoksullaşıyor. Başka bir gezegenden bakınca dünya bu haliyle çok zavallı
görünüyor.” diyerek acı gerçekleri dillendiriyor. İnsanla ilgili tespitler bitmiyor elbet. Tamamı bu
kitapta.
Veysel Çolak Hoca’mızın bu eserinden okurları olarak payımıza düşeni aldık velhasıl. Yazarı, eserin
kahramanı Milhan’a içini dökerken bulduk ama "Milhan sevgilidir, Milhan vicdandır. Milhan
çocukların geleceğidir. Milhan yaşamdır. Bütün insanlardır Milhan." diyerek bir dip not düşmektedir yazarımız. Sevgili Milhan’la paylaşılan her şey bir mektubun ötesindedir aslında. Yazarımızı hayata dair, özellikle de insana dair düşüncelerini Milhan aracalığıyla okuruna iletirken buluyoruz. Anadoluda çok kullanılan "kızım sana soylüyorum gelinim sen işit" deyiminin birebir karşılığı gibi.
Güzel, tadı damağımda kalan bir eser idi "Milhan’a Mektuplar"
Yazı dilinin dışında güçlü bir şiir dili kullanan Veysel Çolak sade anlatımı ve toplumsal duyarlılığı ile dikkati çekiyor. Şimdi şiir satırlarından insana bakışına bir göz atalım.
"Buna Aşk Demeli" toplu şiirlerin bulunduğu ilk eser. Çok genç yaşlarda kaleme alınmış şiirler karşılıyor okuru. Gökten boşalan yağmur sağanağı gibi kalemini akıttığına şahit oluyoruz şairimizin.
"Güneş bir eşkıya sessizliği ile gelirse / insan nasıl bir hançer olmak istemez.” (s.15)
“Değişir miydi insan / kişisel bir doyuma o kitabı yazanı?” (s. 148)
“Nasıl unutur insan bir aşkın imlasını?” (84)
“Kitap okur, düşünür yaşardı / Bir giysi dikilirken yüzyılın düğününe / Ne zaman bir yudum içecek olsa aşktan / Sonuçlar çıkarırdı insanlara bakarak" (135)
“Kalabalık bir aşk bu, ortasından bir halk geçiyor/ başlatarak kentleri alacakaranlıktan. Ama konumuz gökyüzü/ eski bir uygarlık gibi insan/ Çağ denilen morg zamanı ” (376)
“Sokaklar anıları öldürecek kadar yalnız" (396) açık eğritileme katiller yalnız insanlardır.
"Yara İçinde Yara" ikinci toplu şiirlerin buluşturulduğu bir eser. Bu eserde de çokça rastliyoruz insana dair satırlara.
“İnsan esen rüzgâr tarih burcudur/ taşa dönüşmüş zaman. ( 38)
“İnsan hiçlenmiş, insan derisi ile kaplanmış anayasa” (63) toplumsal duyarlılık.
“İnsan dünyanın korkuluğu” ( 74)
"Sular ölü, ağaçlar yapraksız, toprak zehirli / daha bir korkutucu insandaki canavar.” (140)
“Geyikleri göndermeli dünyadan / namlunun ucuna insanı koymalı / belki o zaman anlamı olur yağan karın / belki o zaman gök iner çocukların omzuna / seninle örtünürüm / nöbetini tutarım okul çantalarının.” (164) toplumsal duyarlılığın tavan yaptığı etkili satırlar.
“Dünya durmadan genişleyen bir mezar / uyusak yatağımıza giriyor yılan / naylondan birkaç insan / ruhları kancık, ellerinde ölüm, gözlerinde para / yedi iklim dört köşede /beslenip duruyor her biri damıttıkları kandan.” ( 166)
"Bombalanmış kentleri gösterir/ sakladıklarını ve ölümün rıhtımı / kanlı yasaları anlatır sana / ölümün işleyişini/ silahlar patlayınca düşen insanı / binlerce yıldır süren güvercin yağmurunu.” (167)
“Anlat insanlar arasında genişleyen salgını / kentleri, zehirleyen parayı ve tırmanan ölümü / halkına yeni bir hayat sunamayanı / anlat yaşananın neden bir ateş olduğunu.” (172)
“Bekledim suyunu biriktiren kuyu gibi / doldum, orda başladı insanın ‘dipten gelen dalgası. (205)
"Her insan ölünce toprağa gömülür/ yaşarken başkasına (220)
“Taş kadar düşünceli, onun kadar gebeyim / geyikler ayaklanacak / yüzümüz kaybolacak / ayakta, sessizce ölçek bir gürgen ağacı / kent yıkılacak evlerine çekilince bütün insanlar.” ( 233) duyarlılık ve benzetme.
“Kimse gitmedi ki kuşların okuluna / birlikte uçmayı öğrensin / aşkın nöbetini tutsun / çirkindi insan, bunu anlayamadım / vuruldum Aşil’in topuğundan.” (245) içselleştirme duyarlılık.
“Önce insanlar, sonra kentler kurtlandı” ( 247)
"İnsanların kıyıları uçurum, aslında hepsi yapayalnız / gidecek olsalar hiçbiri kendisini bulamaz / alkol geçersiz, esrar sıradan, eroin kalabalık/ her yerde görünen bu/ gökyüzü hâlâ çok büyük (271)
"Önünden geçen sulara karış / kutba düşen kar tanesi ol ama kaybolma /Çay içtiğin kahvede bunlar konuşuluyor / insanlar timsaha dönüşmüş, seni sınıyor hayat” imge ( 273)
“Birden kurutuluyor diktiğimiz ağaç / büyütülüyor insandaki kötülük / bebekleri bozup silah yapıyor dünyayı kemiren biri…” (290)
“Katili gördüm, insana benziyor ama değil.” (299)
İnsan bir yanlışlıktır kuşların karşısında / aşk ayaklansa hayatın dışına çekilir / bulduğu her beyazlığı kirletir hemen.” (301) duyarlılık.
“Sofrada insan eti, yiyenleri gördük / orada köpürdü gölgemiz / bundan sonra her bıçağın ucuyuz.” (309) duyarlılık.
“Ağaçsız bir tepede serçe ile kanarya, belli belirsiz / bakıp duruyorlar kovuldukları kente / onlar biliyor insanların sapanla taş olduğunu.” (330)
“Ben insandan yanayım kuşları unutmadan” (344) taraf.
"İnsanı tanıyorum ve şaşkınım bu yüzden/anlıyorum şimdi/ ateşinden vazgeçen yanardağı" (368)
“Bıçak insandan öğrendi bilenmeyi” ( 376) imge kişileştirme
İnsana dair satırları taşımak istediğim üçüncü Veysel Çolak eseri " Şimdi İsyan Şimdi Ateş"
“Bedelini parçalanıp ödedin / bir yol edindin karşılığında / yorgun bir deniz gibi yapayalnız girdin geceye / ejderhaların ağzından alıp insanlara verdin” (18)
“Sen ‘sokağın kalbi’sin, her şeyi gördün / banklar geldi insan eti yine adamlar / uçaklar dolusu ölüm getirdiler / çoğu öldü çocukların, bazılarının artık ayakları yok / şimdi hiçbirinin ‘koşamaz pabuçları’.” (30)
“Kentte dolaşıyor lekeler / ne kadar insan varsa hiçbirinin yüzü yok / her biri yalanına devrilmiş/ onlarla dalga geçiyor hayat” (42)
“İnsanlar durmadan yüz değiştiriyor/ unutuyor bütün kelimeleri/ ondandır aynalarında görülen duman/ ondandır duyguları n ezilişi.” (53)
“Kime baksam hem insan hem canavar” (61)
“İnsan avından dönenler var/ zaten kan var herkesin elinde biraz/ elbette daha öldürücüdür bunu gizleyen tarih.” (63) duyarlılık.
“Aklında olsun, her insan bir silahtır / gün gelir patlar. Dayanıklıdır yalnızlığa / gecikmiş kuşlarını düşünür, bir sevgiliyi” (74)
İnsanlık adına nadibimizde ne varsa aldığımiz diğer bir eser " İnsan Denen Cehennem";
İnsan cehennem, insan tuzak: “Bilirim insan denen tuzağı” (11)
“Mutlu değilim, insanım.” (33) duyarlılık.
"Yıkmaya başlayalım o çıkmaz insanlardan/ bunu yaparken kalbini koruyun şu küçük kızın/ mavi yaseminler düşürün gözlerine” (47) der şairimiz.
Veysel Çolak’ın Türk Edebiyatına kazandırdığı eserlerine ve aynı zamanda düşünce anlamında kattıklarına daha sonraki kuşakların sahipleneceğine olan inancım tam. Yazarımızın, kulak ardı edilmemesi gereken insanlar hakkındaki tespitlerini çok değerli bulduğumu belirterek yazımı, özellikle insan hayatı ve felsefesiyle ilgili önemli tespitleri olan Rus yazar Lev
Tolstoy’un bir cümlesiyle bitirmek istiyorum:
“Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür de hiç kimse kendinden başlamayı düşünemez.”
Vildan Poyraz Coşkun
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.