NARSİSİSTİK KİŞİLİK BOZUKLUĞUNUN RUHSAL YANSIMALARI
Narsisizmde bipolar bozukluğa benzer şekilde birbirine paralel gelişmiş iki benlik örüntüsünden söz edebiliriz: Maske benlik ve maske benliğin hor ve hakir gördüğü; yetersizlik, değersizlik ve suçluluk atfettiği gerçek benlik. Maske benliğe "sahte benlik", gerçek benliğe "iç çocuk" da diyebiliriz. Kişilik oluşum evresinde iç çocuğun yaşadığı travmalar ve hayal kırıklıkları, ebeveynlerinden hak ettiği ilgi, sevgi, onay ve takdiri alamayışı, huzursuz ve güvensiz aile ortamı gibi birçok nedene bağlı olarak maske ya da sahte dediğimiz ikincil benlik/kişilik oluşmaya başlar. Burada amaç bir çeşit koruma mekanizması oluşturmak ve iç çocuğu dış dünyanın fiziksel ve duygusal saldırılarından korumaktır. Her ne kadar maske kişilik, narsisistin kendisi tarafından oluşturulmuş olsa da bilinç düzeyinde değil, bir çocuk olarak kontrolü sağlayamadığımız bilinçaltı düzeyde oluşur ve büyük ölçüde narsisistin iradesinden bağımsızdır. Aynı zamanda bilinçle müdahale edilip değiştirilmesi de neredeyse imkansızdır. Bilhassa gizli narsisizmde irade bütünüyle bilinçaltının komutları ile hareket eder. Öyle ki kalkıp dişlerini fırçalamak bile ciddi bir iç çatışmaya neden olur. Beyin sürekli olarak gerçek benlikle sahte benliğin çekişmesine maruz kaldığından, gün içinde elde edilen enerjinin büyük bir kısmını bu çekişme esnasında kullanır. Dolayısı ile narsisiste; bir evlat, anne, baba ya da eş olarak sorumluluklarını yerine getirecek enerji kalmaz. Kafasının içinde, kişilik oluşum evresinde yaşadıkları ve hissettiklerine bağlı olarak gelişmiş tepkisel inanç kalıplarının yönlendirmesiyle açığa çıkan benlik bütünlüğünü sağlamaya yönelik ve büyüklenmeci, hem kendini hem de çevresini ötekileştirici, mükemmeliyetçi, hataya prim vermeyen korku ve kaygı dolu fanteziler yüzünden düşünceleri, geçmiş ve gelecek arasında sürekli gider gelir. Depresif davranışlarının ana sebebi bu fantezilerdir. Manik dönemlerinde ise duyguları farklı bir seyir gösterir. Bir daha eskisi gibi olmayacağına, öfkelenmeyeceğine ve aktif olacağına dair, aslında tutamayacağı sözlere manik dönemlerde verir. Yeni bir ilişkiye ya da işe başladığında sergilemiş olduğu yüceltici ve coşkulu davranışlarını bu çabaya örnek verebiliriz. Zira eski ilişkisi ya da işinden kaynaklı benlik bölünmesi ve imaj bozulmasının ortaya çıkardığı utanç duygusundan yeni iş ve ilişkide kurtulma umudu doğmuştur. Şevkle başlar ve olmak istediği insan olabilmek adına gayret eder. Ne var ki şevk ve heyecan insanlarla olan iletişim ve teması arttıkça etkisini yitirecektir. Gerçek benliği olan iç çocuğunun var olma ve fark edilme arzusu maske kişilikte zamana ve yaşananlara bağlı çatlaklar oluşturacaktır. Narsisist her ne kadar coşkun hissettiği ve sorunları çözdüğüne inandığı dönemlerde, bir daha depresyon yaşamayacağını sansa da genellikle normal bir insanın gülüp geçeceği, çok basit bir sebepten yeniden depresyona girebilir. Manik dönemde coşkunluğu ve heyecanı kaybetmemek adına bastırılarak yok sayılan duygular anlık patlamalarla açığa çıkar ve depresif dönemi başlatırlar.
Narsisizmde en temel duygu derin utanç duygusudur ve oldukça acı vericidir. Çocukluğunda reddedilme, küçük düşme ve hata yapma korkularını yoğun yaşayan narsisist; reddedilmemek, küçük düşmemek ve hata yapmamak için azami çaba sarf eder. Bilir ki bu üç korkusunun gerçekleşmesi demek neticesinde yoğun ve derin bir utanç duygusu yaşayacağına işarettir. Bu nedenle eleştirilmekten mümkün olduğunca kaçınacak ve eleştirildiğinde sert tepkiler verecektir. Eleştiri, olmak istediği insan imajının şekillendiği maske kişiliğinin yara almaya başlaması ve hor gördüğü iç çocuğun görünür hâle gelmesi anlamına gelir. Narsisist genellikle açılan bu yarayı tedavi için ya kendini normalleştirmeye ya da eleştireni küçümsemeye kalkışacaktır. Bu çabasının anlaşılmaması adına içsel bir dayatmanın etkisiyle zaman zaman ajitasyona ve manipülatif tekniklere başvurabileceği gibi, tevazu sahibi insan kisvesine de bürünebilir. Neticede yaşanacak derin utanç duygusu bu şekilde kurtulmaya çalışabilir.
Narsisistik yapının daha iyi anlaşılması açısından somut bir örnekle devam edelim. Sigara kullanımının ne kadar kötü olduğu, insan bünyesine ve ekonomisine etkileri herkesçe bilinir. Ama buna rağmen toplumda azımsanmayacak kadar çok insan sigara içmeye devam eder. Hatta zararlarını kabul etmekle birlikte "az içiyorum, kahveyi sigarasız içemiyorum, sadece dostlarımla muhabbet ederken içiyorum, bir sigaramız var işte" gibi ifadelerle sigara kullanımını normalleştirmeye ve kendini kandırmaya çalışanlara bile tesadüf ederiz. Narsisizmde de aynı durum geçerlidir. Narsisist de her insan gibi kibrin, bencilliğin, yalanın ve riyanın dini ve ahlaki açıdan ne kadar kötü olduğunu bilir ancak sigara bağımlısının sigarayı bırakamaması gibi o da narsisistik eğilimler sergilemekten kurtulamaz. Zaman içerisinde narsisistik yapı, bir çeşit benlik bölünmesini önleme vasıtası haline geldiğinden narsisistik duygu ve düşünceleri, büyüklenmeci fantezileri ve üstünlük hissini normalleştirerek narsisistte suçun hep başkasında olduğu algısını oluşturur. Kendisi aslında ideal insandır ve duygu patlamalarını başkalarının kendisini incitmesi neticesinde yaşıyordur. Onlar söz ve davranışlarına dikkat etseler, sorumluluklarını hakkıyla yerine getirseler hiçbir sorun çıkmayacaktır.
Gizli narsisizmde ruh hali aşağı yukarı bu şekildedir. Fakat narsisizmin bir diğer çeşidi olan büyüklenmeci ya da aleni narsisizmde farklı dinamikler söz konuşudur. Büyüklenmeci narsisistler gizli narsisistler gibi duygularını söylem ve eyleme dökmekten imtina etmezler. Ellerine geçen fırsatta övünmekten ve başarılarını abartmaktan, deyim yerindeyse kendilerini insanların gözlerine sokmaktan imtina etmezler. Hemen her konuda mükemmel oldukları algısını oluşturmaya çalışırlar. İç dinamikleri farklı olduğundan daha dışa dönüktürler. Düşünce ve planlarını hayata geçirmekte gizli narsisistler kadar zorlanmazlar. Fark edilmeleri ve tanımlanmaları kolaydır. Maske benliklerini daha fazla yüceltebilmek için mübalağa ve manilasyona başvururlar ancak ajitasyon yapmaktan, mükemmeliyetlerini zedeleyeceği kaygısıyla kaçınırlar. Görünürde özgüven sahibi olmalarına rağmen klinik yeterliliği olan biri tarafından rahatlıkla teşhis edilebilirler.
YORUMLAR
"Maske benliğe "sahte benlik", gerçek benliğe "iç çocuk" da diyebiliriz. Kişilik oluşum evresinde iç çocuğun yaşadığı travmalar ve hayal kırıklıkları, ebeveynlerinden hak ettiği ilgi, sevgi, onay ve takdiri alamayışı, huzursuz ve güvensiz aile ortamı gibi birçok nedene bağlı olarak maske ya da sahte dediğimiz ikincil benlik/kişilik oluşmaya başlar."
Alıntıladığım cümleniz özellikle anne-baba adayları ve öğretmenlerin çocuklara ve öğrencilere yaklaşımlarında birinci davranış biçimi reçetesi olmalı.
Narsisizim denince Babalar ve Oğullar romanını ve eleştirisini anımsadım.
Davranış bilimleri alanında ne kadar yetersisiz toplum olarak. Eğitim-öğretim sistemlerinin örselendiği ve halkımızın büyük çoğunlukta aydınlanma yaşamadığı ülkemizde sizleri gibi değerlerin aydınlatmacı yazıları çok değerli.
Emeğe ve sanata saygımla esen kalın.
SİLÜET
Aklıma eski çalıştığım kurumdaki şefim geldi. Odada 16-17 kişiydik, hep beraber çalışır dönemi kapatırdık ay sonu gelince diğer hastanelerle karşılaştırma yapardık. Sanki herşeyi kendi başarmış gibi bu ay da ben birinci oldum derdi :)
Şu da bir gerçek pazarlamasını iyi yapardı, ağzı laf yapan işi götürüyor öyle ya da böyle. Narsistler ama başarılılar da :)
Bizde koyun gibi arkasında sürüyüp gittik. Bazen sesimizi çıkardık bazen boşver deyip işimize baktık.
Emekli oldu artık.. fakat güzel anılmak çok önemli.
İşine olan gayretinin yanında bencilce çalışan bir büyüğüm olarak kaldı hatıralarımda nedense. Ve aynı zamanda narsistmiş de :)
Saygılar kaleminize.
SİLÜET
SİLÜET Hocam!
Değindiğiniz konu TC için gerçekten çok önem arz eden bir konu.
Bu makaleye can suyu verdiğinize göre, Dr. Mustafa Altıokların
Manifesto gibi savunmasına da bir göz atmış olmalısınız..
Yazınızı okuyunca, Altıokların kulağını çınlatmadan geçemedim.
Yazan yürek ve kalemi kutlarım.
Esen ve mutlu kalın.
SİLÜET
SİLÜET
HERFE
HERFE
SİLÜET
Şairlerde ise durum biraz farklı. Hayaller ve soyut kavramlarla çok fazla ilgilendikleri için zamanla dış dünyanın gerçekliğinden kopup zihinlerinde inşaa ettikleri sanal dünyada yaşamaya başlayabilirler. Bu onları ânı yaşamaktan da koparabilir. Beğenilme ve onay görme arzuları sonu gelmeyen bir arayışa dönüşerek narsisistik çekirdeklerini büyütebilir. Aynı yorumu bütün şiirlere kopyalayıp yapıştıranları ve sürekli sadece birbirlerine yorum yapanları bu onay arayışına örnek verebiliriz.
HERFE
Bu ortamda şiir paylaşan şairlerimizin beğeni kaygısı yok, zaten yorumlardan da anlaşıldığı gibi "herkes mükemmel " yazıyor :)
Şiir paylaşmakta amacım şiiri karşıdan görüp hatalarımı düzeltmek adına.Ekranda bakınca başkası yazmış gibi oluyor ve hatayı görüyorum...Pek çok arkadaşım da bu şekilde.. Bir de eleştirel bakış açısı şiiri geliştirir, farklı bakış açıları ortaya koyar diye düşünerek ekliyorum işte :) Ama tepki de bekliyoruz ister istemez bu da bir gerçek :)) Hepimiz narsistiiiiiz !
Yarattığımız sanal dünyalar maalesef ki pek çok kişinin çöküşüne neden olacak ve oldu...Yakınen tanıdığım bu tarz sorun yaşayan insanlar var...
Maskeler arkası sanal birer bağımlıyız çoğumuz aslında...Sanalda olup aksini iddia edenlere inanmıyorum...
Narcissus'a benzemez inşallah sonumuz....
SİLÜET
Kendini sevmekle başlıyor her şey lakin işte bu tutku derecesine dönüştüğü zaman narsisizm başa gelen bir bela olarak insanı esir alıyor. Sonrası ise yıkıcılık. Hele de bu tipler Adolf Hitler gibi, Josef Stalin gibi, General Franko gibi kilit noktalarda siyasetin içindeyseler bunun cezasını da masum insanlar çekiyor... Geride kalan yıkım, toplumsal şizofreni birbirini sürekli ötekileştiren insan toplulukları... Sen sağcısın ben solcuyum öbürü bilmemneci... Yirminci Yüzyılın en büyük düşünürlerinden Dr. Erich Fromm bu konuyu kitaplarında sıkça işlemiş ve de önemli tespitlerde bulunmuştur. En güzeli bu tiplerden, narsistik kişilik bozukluğu olan tiplerden uzak durmaya çalışmak. Geçmişte edebiyat sitelerinden tanıdığım bir kardeşim vardı, rahmetli oldu, ismini vermeyeceğim, orta düzeyde yazılar yazardı, güne gelmişliği de olmuştur edebiyat sitelerinde, belki beş on kere, Nobel almaktan filan bahsederdi... Tevazu ve alçakgönüllülük ile yola devam diyelim... Böbürlenmek mi? İsra 37 açık ve net bu konuda ''Yeryüzünde böbürlenerek yürüme çünkü sen ne yeri delebilir ne de boyca dağlara ulaşabilirsin.'' Özetle güzel bir yazı olmuş kutlarım içtenlikle...