- 400 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
FETVALAR SAVAŞI
Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa önderliğinde gelişen milli harekat sebebiyle çaresizliğe düşen İstanbul Hükümeti, bazı şehzadeler başkanlığında taşraya ’’Heyet’i Nasihalar’’ göndermişti. Hükümet başkanı Damat Ferit’e göre bu heyetler, halka Padişah’ın selamlarını ve onun kendilerini düşünmekte olduğunu bildireceklerdi.
Böylece İstanbul Hükümeti, kendi otoritesini Anadolu’da artırmak istiyordu. Başka bir ifadeyle, Anadolu’da artırmak istiyordu. Başka bir ifadeyle, Anadolu’da hükümet aleyhine doğabilecek milli cereyanları köreltmek niyetinde idi. Halkın hükümetten ziyade Padişah otoritesine olan saygısından dolayı, nasihat heyetlerinin başına özellikle şehzadeler verilmişti.
Bunlardan başka Damat Ferit’in Mustafa Kemal Paşa’dan hoşlanmadığı açıktır. Onu asilikle ve hayalcilikle suçlar.
Bu kadar güçlü Avrupa devletlerine karşı ordusu terhis edilmiş bir ülkenin hiç bir şey yapamayacağını, durum böyle iken Mustafa Kemal’in İtilaf devletlerini kızdıracak ’’Dostluk ve yumuşaklık’’ politikasıyla elde edebileceklerimizden de Türkleri mahrum bırakacağına inanmaktadır.
Bu inancı o kadar kesindir ki, iki bin kişilik bir ordu ile Mustafa Kemal’in üzerine gitmeyi tasarlarsa da İngilizler buna iç savaş çıkar veya askerler Kuvayi Milliye’ye katılır endişesi ile izin vermezler
Öte yandan Damat Ferit Paşa’nın Mustafa Kemal Paşa’ya karşı olan düşmanlığı had safhaya ulaşır. Öyle ki, Padişah Vahdettin, Anadolu harekatından başka bir ifadeyle Milli Mücadele’de bulunanların başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere yaptıklarından habersiz bırakır.
Öte yandan Mart 1920 sonrası ile Nisan 1920 başlarında, yeni bir yönetim merkezi olarak beliren Ankara’ya büyük bir göç başlamıştı. Öyle ki Malta’ya sürgün edilmemiş mebusların yanı sıra, pek çok asker ve bürokrat İstanbul’dan kaçarak Ankara’ya geliyorlardı. Böylece milli hareket her geçen gün daha da güçlenerek gelişiyordu.
Milli Mücadele lehindeki bu gelişme, işgal kuvvetleri yetkililerini rahatsız ediyordu. Şimdiye değin alınan önlemlerden de beklenilen netice alınamamıştı.
Ancak geçen süre içinde Anadolu’nun Müslüman halkının dinlerine son derece bağlı oldukları ve her meselenin dine göre izah edilmedikçe kabul etmeyecek bir hissiyat içinde bulundukları anlaşıldı. Bu nedenle Anadolu’nun saf halkını kandırmak için dini akideleri bir silah olarak kullanılmak istenildi.
Neticede Kuvayi Milliye’nin devlete ve Padişah’a asi olduğuna dair Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi Fetva verdi. Ve ’’Fetvayı Şerife’’ adıyla 11 Nisan 1920 tarihinde Devlet’in resmi organı olan Takvimi Vekayi ile o tarihlerde İstanbul’da çıkan Peyam-ı Sabah gazetelerinde yayınlandı.
Tamamı bir fetvadan oluşan Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi’nin Fetva-yı Şerife’si bugünkü dille şöyledir:
’’Dünya düzeninin sebebi olan ve kıyamet gününe kadar Ulu Tanrı’nın daim eyleyeceği İslam Halifesi Hazretleri’nin veliliği altında bulunan İslam memleketlerinde bazı kötü kimseler anlaşarak be birleşerek ve kendilerine elebaşlar seçerek Padişah’ın sadık uyruklarını hile ve yalanlarla aldatmakta, yoldan çıkarmaktadırlar. Padişah’ın yüksek buyrukları olmaksızın asker toplamaktadırlar.
Görünüşte askeri beslemek ve donatmak bahanesiyle, gerçekte ise mal toplamak sevdasıyla, şeriata uymayan ve yüksek emirlere aykırı bir takım haksız ödemeler ve vergiler koymakta ve çeşitli baskı ve işkencelerle halkın mal ve eşyalarını zorla almakta ve yağmalamaktadırlar. Böylece insanlara zulmetmekte, suçlamakta ve Padişah’ın ülkesinin bazı köy ve şehirlerine saldırmak suretiyle tahrip ve yerle bir etmektedirler.
Padişah’ın sadık tebasından nice suçsuz insanları öldürmekte ve kan dökmektedirler. Padişah tarafından atanmış bazı dini, askeri ve sivil memurları istedikleri gibi memuriyetten çıkarmakta ve kendi yardakçılarını atamaktadırlar. Hilafet merkezi ile Padişah ülkesi arasındaki ulaştırmayı ve haberleşmeyi kesmekte ve devletin emirlerinin yapılmasına engel olmaktadırlar.
Böylece hükümet merkezini tek başına bırakmak, Halifenin yüceliğini zedelemek ve zayıflatmak suretiyle yüksek Hilafet katına ihanet etmektedirler.
Ayrıca Padişah’a itaatsizlik suretiyle devletin düzenini ve asayişini bozmak için düzme yayımlar ve yalan söylentiler yayarak halkı azdırmaya çalıştıkları da açık bir gerçektir.
Bu işleri yapan yukarıda söylenmiş elebaşılar ve yardımcıları ile bunların peşlerine takılanların dağılmaları için çıkarılan yüksek emirlerden sonra bunlar hala kötülüklerine inatla devam ettikleri taktirde işledikleri kötülüklerden memleketi temizlemek ve kulları fenalıklardan kurtarmak dince yapılması gerekli olup, Allah’ın ’’öldürünüz’’ emri gereğince öldürülmeleri şeriata uygun ve farz mıdır ’’beyan buyrula?
Cevap:Allah bilir ki olur.
Dürrizade El-Seyid Abdullah
Böylece Padişah’ın ülkesinde savaşma kabiliyeti bulunan Müslümanların adil Halifemiz Sultan Mehmet Vahdettin Han Hazretlerinin etrafında toplanarak savaşmak için yapacağı davet ve vereceği emre uymak suretiyle adı geçen asilerle çarpışmaları dince gerekli mi? Beyan buyrula.
Cevap: Allah bilir ki gerekir.
Dürrizade El-Seyid Abdullah
Bu taktirde, Halife Hazretleri tarafından sözü edilen, asilerle savaşmak üzere görevlendirilen askerler, çarpışmazlar ve kaçarlarsa büyük kötülük yapmış ve suç işlemiş olacaklarından dünyada şiddetli cezayı, ahirette de çok acı azabı hakk ederler mi? Beyan buyrula.
Cevap: Allah bilir ki sayılırlar.
Dürrizade El-Seyid Abdullah
Bu taktirde, Padişah’ın asilerle savaşmak için verdiği emre itaat etmeyen Müslümanlar günahkar ve suçlu sayılıp şeriat yargılarına göre cezalandırılmayı hak ederler mi? Beyan buyrula.
Cevap: Allah bilir ki ederler.
Dürrizade El-Seyid Abdullah’’