- 224 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beðeni
Sus Hatice
*SUS HATÝCE*
‘Sus, sus, sus Hatice; yoksa hiç çýkarmam bak’
Gülnur, tek fizik dersinden bütünlemeye kalarak tamamladý liseyi, derin bir oh çekti sýnavýný verince. Lise diplomasýný sonunda almanýn övüncüyle içi ferahlamýþ hoþlukla kuþ gibi hafiflemiþti. Yüksek öðrenime gönderilmemenin boþluðu içine çöktükçe; babasýnýn “kýz kýsmýnýn ne iþi var Ýstanbullarda, okuyup da ne olacaksýnýz? Nenen bile ‘yeter oðlum liseden sonra evlendir gitsin, kanat mý takacaksýn bu kýzlara, yeter artýk masraf ettiðin’. Deyip duruyor. “Aslýna bakarsan haksýz da deðil nenen, çektiðimiz bunca para sýkýntýsýný da hesaba katarsak.” Sözlerini ara ara usundan geçirip duruyordu...
Baf þehrine baðlý köyden ayrýlarak Limasol þehrine gelip yerleþmeleri, orta öðrenim ve lise öðrenimi içindi. Kurulu bir düzeni bozup kente yerleþmek hiç de kolay deðildi ebeveynler için. Servet Haným ve eþi Hasan Bey bu kararý alýrken zorlansalar da üç yavrularýnýn geleceði için özveride bulunmanýn bilincindeydiler. Köyde Servet Haným köy iþleri yanýnda hayvancýlýk yapýyordu. Süt ürünlerinin kazancý olmasa da kent yaþamýnda, bu kaçýnýlmaz durum sonrasýna alýþacaktý. Taþýndýklarý gün Servet Haným’ýn kulaklarýnda kuzu, oðlak küçük baþ hayvanlarýnýn melemeleri, gözlerinde perde perde geride kalan köyünün zenginliklerine akan yaþlarý karýþtý. O yetmiþli yýllarda karý-koca çalýþarak üç çocuðu okutmayý da önemsedikleri için köy yaþantýlarýna son verip kentte tutunmanýn güçlükleriyle büyük özveri gösteriyorlardý. “Okuyun be çocuklar bizim gibi cahil kalmayýnýz, köy eziyetini siz de çekmeyiniz. Köyde kiminle evlendireceðim sizleri, kalem tutmuþ ellerinizle, köy iþleri zordur” diyordu annesi ara ara. Gel gör ki yaþam savaþýmý köye göre daha zordu, kentte çünkü ev kirasý vardý, üst baþ daha deðiþikti, geçince durumu daha pahalýydý. Hasan Bey köydeki taþ evi yýktýrýp yeni yaptýrdýðý betonarme, dört odalý, ayrýca iki oda zahire ve saman ambarý olan güzelim evi býrakýp kentte ev kiralarken kolay olmadý. Ýlk þaþýrdýðý þey, kentte ev kiralarken çok çocuklu aileye ev kiralanamayacaðý bilgisi oldu. Hasan Bey iki iþte çalýþtýðý oluyordu, Servet Haným ise mevsimine göre köydeki iþleri bitirince Limasol’a geri dönerken köye ait, taþýnabilecek ürün varsa getiriyordu. Karayað, (Daha çok salatalara konan koyu zeytin yaðý) hellim, bulgur, fasulye, pekmez, sofralýk zeytin, mevsime göre yaþ meyve, kuru meyve tatlý sucuk vs.… Arkadaþlarýnýn yönlendirmesiyle, tavuk çiftliðinden ayrýlýnca kaydolduðu Fasur Çiftliði’nde çalýþýyordu. Gülnur ilk çocuk, en büyük evlat olmanýn yükünü de taþýdýðý için tatillerde köyde olsun, kentte olsun ne iþ varsa baþarabildiði kadar yapýyordu. Tanýdýklar bahçe iþine, budama iþine çaðýrýyordu ara ara, böylece emeðiyle ev ekonomisine ortak oluyordu. Dedesi: ‘Çalýþmayaný Allah da sevmez, kul da sevmez ‘derken o yýllarda fakirlik çoktu, emeklilik maaþý diye bir þey hiç yoktu. Ýster hayvancýlýkta ister malýndaki topraðýnda isterse el iþinde, alýn teriyle, emeðiyle çalýþýyorsa geçinebiliyordu insanlar. Ýlk taþýndýklarý yýl tanýdýklarý bir avukatýn bahçesinde annesiyle üç gün çalýþýp kazanýlan o parayla lacivert kumaþtan ceket pantolon takýmý diktirmiþlerdi terzilik yapan karþý komþuya.
O yýl yüksek tahsile gönderilemeyecek olmasý yanýnda annesiyle birlikte hem Fasur Çiftliði’nde iþe gitti, üstelik de bütünlemeye kaldýðý tek fizik dersine çalýþtý yaz boyunca. Aðustosun ilk haftasýnda dersini verince, iyice yüzü güldü. Çiftlik iþine de alýþmýþtý nasýlsa, iþleyip para kazanmanýn hazzý ve ilerideki yaþamý için düþler kurmak güzeldi. Ýlerleyen aylar içerisinde Kýbrýs’tan ‘Yüksek öðrenim’ için gittikleri; Ýstanbul, Ankara, Ýzmir gibi kentlerde sýnýf arkadaþlarýndan gelen mektuplarda anlatýlanlarý okurken hüzünlenip iç geçirse de...Bu çiftlikte çalýþýrken mahalle kýzlarýyla bir araya geldiði de oluyordu. Narenciye bahçelerinin kokularýyla, meyvelerinin toplanýþý sýrasýnda yeþillikler arasýnda topladýklarý kokulu nergisler heyecaný müthiþ ötesiydi. Figen Gülnur’daki coþkuyu görünce ablasýnýn elindeki nergisleri de eline tutuþturmasý sevinçlerin coþtuðu günlerdendi…
1972 yýlýydý, 20 yaþýna henüz basmamýþtý daha, her sabah annesiyle sabahýn altýsýnda kalkýp, hýzla bir þeyler atýþtýrýp hemen yola koyuluyorlar, saat 6.45’ de iþ yeri arabasýný yetiþmek zorunluluðu vardý. Arabada kimler yoktu ki, üç beþ genç kýz, hariç çoðu olgun evli, dul kadýn iþçiler…Bayan parfümlerine karýþan ter kokularý arasýnda doluþtuklarý çiftlik arabasýyla otuz dakika sonra giriþ alanýnda toplaþýyorlardý. Burada herkesin iþ kartý ile herkese ait iþ numarasý vardý ve ustabaþýlarý numaraný okuyunca o gün, o ustabaþýnýn emrinde çalýþýyordu kadýnlar. Sýrasýyla mandalina, portakal, limon, greyfurt, üzüm toplama, paketleme, meyve kasasý yapma. Aðaçlarý gübreleme sulama budama ve bakým iþleri yapýlýyordu. Çiftlikteki iþçi sayýsýnýn onda biri kadar erkek iþçi çalýþýyordu ve onlar ayrý bir arabayla gidiyorlardý iþ yerine. Arada erkeklerin arabasýna kadýn, bayanlarýn arabasýna da erkek gelebiliyordu onlara ait iþçi aracýna gecikip yetiþemedikleri zaman. Kýbrýs ekonomisine çok büyük katkýsý olan ne büyük geniþ alanlý idi bu’ Fasur Çiftliði’ dedikleri müthiþ ötesi yer. Ýngiliz, Yahudi ve Rum üçlü bir ortaklýkla kurulduðu anlatýlarý yanýnda bataklýk olan bu alaný aðaçlandýrarak bataklýðý kurutma çalýþmalarý yapýlmýþtý. Gýda üzerine ilk üretimler baþarýlý olmayýnca narenciye, üzüm üretimiyle dýþ ülkelere satýmlarla büyük gelirler saðlandý. Uçsuz bucaksýz çok geniþ araziler üzerinde verimli bir çiftlikti, arabalara binerek gidiliyordu kimi meyve bahçelerine. Günlük yevmiye hesabýyla haftalýk ödeme yapýlýyordu, gündeliði yüksek olup kaç gün iþlemiþse iþçi, hesaplanarak ona göre ödeme yapýlýrdý. Yaz aylarýnda iþ çokluðundan dolayý ustabaþýlarý, çalýþkan olarak belirledikleri iþçileri cumartesi günü de iþe çaðýrýyorlar ve çift yevmiye ödüyorlardý yasalar gereði…
Bu çiftlikte çalýþmak güzeldi ayrýca iþçi yolculuklarý da bir baþka güzel oluyordu. Limasol etrafýndaki yakýn köylerden geliyordu birçok iþçi. Kimi çocuklarýndan, kimi kaynanasýndan kimi eþinden dert yanarken, arada maniler, þarkýlar söylerler, fýkralar da anlatarak sohbetlerle güne renk katýyorlardý. Yaþlýca bir bayan kimi zaman, cebine yýlan koyar yolculara çýkarýp gösterirdi ki otobüsteki kopan baðrýþmalar, kimine korku, kimine eðlenceydi. Çalýþtýðý bahçede yýlan yakalamýþsa yaþlýca Þerife Teyze yýlaný cebinde saklardý. Eve dönüþte arabadaki kadýnlar akþamýn yorgunluðunu sohbetlerle dile getirirken aniden yükselen baðrýþmalar çýðlýklar. Hayda Þerife Teyze yine yakaladýðý yýlaný oturduðu yerden hafif ayaða kalkýp elinde ortada gösterince kadýnlar, genç kýzlarýn baðrýþmalarý görülmeye deðerdi. Rastgele yeni gelenlerden ve yakýnýnda oturanlar varsa o korkuyla ‘arabayý durdurun, ben ineceðim’ diye baðýranlar oluyordu. Gülnur bu kadýnýn metnini duymuþtu ama buna tanýk olup da annesine sorunca: “Þerbetlidir kýzým þerbetlidir, onu yýlan sokmaz,” cevabýný aldý, çok da usuna yatmasa kadýnýn þerbetli oluþ konusu...” Yýlan, akrep gibi hayvanlarýn sokmasýna karþý efsunlanmýþ olan”
Çiftlik iþine yeni baþladýðý haziran ayýnda ise onu hem üzen hem de isyan ettiren “SUS HATÝCE” dedikleri güzel mi güzel, fiziðiyle Fatma Girik çizgilerini taþýyan buðday tenli zayýfça uzun boylu otuzlu yaþlarda bir hanýmýn yaþam öyküsü idi. Genç bir haným olmasýna karþýn kýrmýzý yanaklarýna sinmiþ yaþam çizgileri derindi. Bir iþ dönüþüydü yine Gülnur, o an ne olduðunu anlamadýðý bir kavgaya tanýk oldu. Baðrýþma, tartýþma, küfür, ‘sana söylemedim özür diliyorum’, sesleriyle kadýnlarýn araya girip yatýþtýrma durumlarý. Gülnur’un bilmediði konu þuydu; bu Hatice Haným’ýn yanýnda ‘sus’ kelimesini asla kullanmayacakmýþsýn. Arkadaþýnla konuþurken yanlýþlýkla dahi olsa bu kelime karþýsýnda aksileþir, kavga çýkarýr, cevap verirsen de küfürler savururdu. Kýsacasý ona ‘sen sus’ demeseniz yakýnýndaysanýz, kulaðýna gittiði an bu kelime, o anda aniden sinirlenirdi. Ýþ arkadaþlarý bu durumu bildikleri için çok dikkatli davranýyorlardý konuþurlarken elbette…
“Sus Hatice” gibi nice dertli; ruhi takýntýlý, ruhi çöküntüler içerisinde olan insan öyküleri çok vardýr tanýk olunan. Hatice’nin bu yaþam öyküsü gibi her insan, kadýn, erkek, çocuk bir öyküye konu olmak için doðmuyor muydu? Kültürün yeni yeni geliþtiði, erkek egemenliðinin üstün oluþu, Ýngiliz sömürgeciliðinin izleriyle örülmüþ sosyal, siyasal çalkantýlarýn beþiði Kýbrýs’ta…
*********
Çocuk yaþtayken bir sel baskýný sonunda babasýz kalmýþtý küçük Hatice. Babasý köyde tarla iþleriyle uðraþýrken, tek baþýnaymýþ ve delicesine bastýran yaðmurun sel sularýna kapýlmasý sonucu yaþamýný yitirmiþti. Güzelliði dillere destan olan annesini zaman içerisinde konu komþu evlendirmiþler. Bilinen o ki, üvey babasýný öz babasý gibi sevememiþ. Ayni durumda üvey baba da çocuðun yaramazlýk hallerini hiç çekemeyip çok ters davranma cehaletini göstermiþ. Köylük yerde annesi bahçe, ova iþine veya kasabaya gittiðinde üvey babayla kalan Hatice daha da hýrçýnlaþýp uzun uzun aðlýyormuþ. Bu üvey baba olacak Ramiz denen yaþlýca adam Hatice’yi cezalandýrmak için zorla sepete yerleþtirip kuyuya iple indiriyormuþ. Aðladýkça da ‘Sus, sus, sus Hatice; yoksa hiç çýkarmam bak’ diyormuþ, üstelik de ‘Annene söylersen yakarým çýraný’ deyip iyice korkutuyormuþ küçük kýzý. O korku, ürkü ve isyan dolu yüreðinin çýðlýklarla bahçe kuyusundaki yankýlanmasý, susmak zorunda olarak elleriyle gözyaþlarýný silerken yüzünün toz toprak oluþu, hangi çocuk kalbinden sökülür silinir. Zaman bile unutturamaz dünyanýn buna benzer kara yüzünü … Ýçine ata ata iki yýl geçmiþti ki ne yazýk ki annesi de genç yaþta doðumda ömür býrakmýþ Hatice’nin. Hepten kaldý mý üvey babanýn elinde tek baþýna, tam da altý yaþýnda, okula yeni baþlayan bahtsýz Hatice. Annesi olmadan büyümek bir çocuk için yaþam yarým kalmýþlýktýr elbette. Beþ altý ay geçmiþti ki bu üzücü ölüm olayý üzerinden köyde üvey babanýn bu zulmünü duymayan kalmamýþ.
Uzak bir kenttin köyünde yaþayan çok yakýn akrabalýðý olmayan, baba tarafýndan olgun bir beye haber verildi küçük kýzý yanýna almasý için. Üvey baba vermek istemedi Hatice’yi kendi öz çocuðu olan ‘kardeþi Hilmi’den ayýrmayýn’ deyince akrabasý eli boþ köyüne geri döndü. Bu durumun peþini býrakmayýp amcasýný araþtýrdý buldu sonunda Hatice’nin. Savaþýn sonlandýðý bin dokuz kýrk beþ yýlý yazýnda amcasý askerden dönünce her þeyi öðrenmiþ ve sonunda bu duruma el koymuþ Hasan Çavuþ…
Amcasý sahiplenip yanýna alýyor almasýna Hatice’yi, zamanla buhranlý ruh hali düzelse de evlenip iki kýzý bir oðlu olsa da çocukluktan kalma ruhunda o derin acý yara izi tamamen silinmemiþti ne yazýk ki. Evlendirildiði eþinin de dört dörtlük çalýþýp eve para getirdiði söylenemezdi. Kadýn olmanýn, ana olmanýn iþte çalýþmanýn, üç çocuða bakmanýn ve yaþamýn gelgitli sorunlarýyla savaþým vermenin güçlüðünü taþýyordu kadýn bedeninde. Eþi yeterince para kazanamadý yetmezmiþ gibi arada içkili durumlarda dayak da attýðý oluyordu kendi özel durumlarý için kadýnýn öz haklarýný iç ederek…
Zaman uyarýcýsý, yarýnlarýn umut baharlarýnýn alevini halka halka maviliklere yükseltecekti elbette. Kadýn evlendim, ona aitim düþüncesini de tamamen silmeli tabulardan. Sýkýntýlar olacaktýr elbette, niçin anlaþmazlýk? Ortak deðerlerde uyum saðlanmalý eþler arasýnda bunun özü ise kültür. Erkekler ki onlarý da yetiþtiren bir kadýn, annelerinden alacaðý kültür çok önemli. Yaþam çemberinin oyasýnda kadýnlarýn ipeksi gülüþleri renk renk süsleyecektir yaþanmýþlýklarla anýlarý, iç dünyalarýndan sosyal yaþama açýldýkça. Zamana direnciyle karþý duran ‘zamanýn kendisidir her kadýn’, deðiþik yaþantýlarla iz býrakarak süre gelen devirlerde…
*Zamanýn Gergefinde Çile Yumaðý Kadýn* diyerek romanlar, þiirler, öyküler, yazsak da:
Sorun ki neydi gerçek yaþamdan kaleme alýnan bu öyküdeki netice:
Çilekeþ kadýnlardan biriydi, üvey baba zulmüyle adý kaldý, * SUS HATÝCE*
Gülþen Þenderin
YORUMLAR
Henüz yorum yapýlmamýþ.