- 262 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KONUŞMA VE DİNLEME ADABI
KONUŞMA VE DİNLEME ADABI
Atasözlerimiz her şeyi ne de güzel özetleyerek anlatıyor. Bir olumsuzluğu, güzel bir davranışı, hatayı, iltifatı, vb. izah etmek için atasözlerine başvurarak kolayca kendimizi ifade etmiş oluruz. Hani “ Bir musibet bin nasihatten evladır.” Atasözümüzde olduğu gibi: Onca tecrübe, nasihat, çekilen sıkıntılar bize bir türlü anlatamaz nasıl davranacağımızı da başımıza gelince anlayıveririz anyayı Konya’yı.
“İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşırmış.” Atasözümüz de bunlardan biri. İnsanlar konuşmaktan uzaklaştıklarında kavgaya tutuşuyorlar. Gerçi diyeceksiniz ki, insanları kavgaya tutuşturan da sözleri değil mi? Evet, haklısınız! Ancak insanlar konuşmayı bilmediklerinden kavgaya tutuşurlar. Konuşmayı bilenler kavga etmezler.
Konuşma karşılıklı bireysel ya da topluca yapılan bir eylemdir. Eğer biri konuşuyorsa diğeri/diğerleri susar/dinler. Konuşmanın olduğu yerde dinleme eylemi de vardır ve biri diğerinin zıddıdır. Her iki kişi aynı anda konuşursa sadece ortaya bir gürültü çıkar ki bu konuşma değil, gürültüdür. Her iki taraf susarsa da suskunluk olur ki burada da bir muhabbet olmaz. Somurtkan insanlar topluluğu ortaya çıkar. O halde konuşmak iletişimin en önemli unsurudur ve biri konuşuyorsa diğeri dinlemelidir. Bir şartla: Hep aynı kişi konuşmamalı! Konuşma adabına gelecek olursak; kim nerede nasıl konuşacağını bilmiyorsa orada bir edepsizlik vardır ki günümüzde bu tür edepsizlik maalesef tavan yapmıştır.
“Su küçüğün, söz büyüğündür.” Atasözü boşuna söylenmemiştir. Günümüzde bazı çokbilmiş aklı evveller her söze itirazı görev bildiklerinden bu atasözünün de anlamını kavrayamadıklarından çocukların düşünce özgürlüklerini kısıtlamaya kadar götürüverebilirler bu konuyu. Bizi onlar ilgilendirmiyor. Bizi atasözlerimizin gerçek manasını, özünü, mesajını anlayanlar ilgilendiriyor ve sözlerimiz de onlaradır. Ayrıca bu atasözünü açıklama ve yorumlamaya da girmeyeceğim.
Günümüzde bilen bir konuşuyorsa, bilmeyen bin konuşuyor. Çok konuşmayı, her konuda ahkâm kesmeyi bilgiçlik sanan insanlar da yok değil. Böylelerinin yanında “Söz gümüşse, sükût altındır.” Atasözümüz yerine oturur.
Sözü uzatmadan; konuşurken eğer kendinizden yaşça, ilimce daha büyük insanlar varsa sesimizi onların sesinden yüksek çıkarmamalıyız. Büyüklerin yanında yüksek sesle konuşmamalı, sesimizi onlardan fazla çıkarmamalıyız. Söz verilmeden konuşmamalı, sorumuz ya da sözümüz varsa usulüne uygun, söz isteyerek, saygı ölçüleri içinde devam etmeliyiz. Böylece kendimizi o toplumda kabul ettirmiş de oluruz. Kimse sesini yükselterek toplumda baskın çıkamamıştır. Çünkü sesi bastırılmak isteyen insanlar da başkalarının sesini bastırmaya çalışacaktır ki ortaya hiç de güzel bir görüntü çıkmayacağı gibi sohbetin sonunda hiçbir fayda da sağlanamayacaktır.
Edebine uygun sohbetlerin yaygın olduğu toplumlarda gelecek nesil de sohbet geleneğini yaşatacaklar ve bu sohbetlerden kendileri yararlandıkları gibi başkalarını/çocuklarını da yararlandırmış olacaklardır.
Çocuklarımızın edepli olmalarını, kendilerini iyi yetiştirmelerini istiyorsak sağlıklı sohbet ortamları oluşturmalı ve onları da bu sohbete dâhil etmeliyiz. Büyük küçük, âlim cahil farkını hissettirerek bu ortamda onları geliştirerek, güzel örnekler sunabiliriz. Aksi takdirde evlerimizin bir köşesinde birer tablet/telefona gömülü, asosyal, psikopat bir hayat sürmeye devam eder ve tehlikenin farına varamazsak geleceğimiz maalesef çok vahim demektir.
Gençlere, çocuklara kabahat bulmaktan artık vaz geçmeliyiz. Onlara bizler güzel örnek olacağız. Çünkü biz nasıl davranıyorsak onlar da öyle yetişiyorlar.
Konuşma, dinleyen varsa vardır. Konuşma da dinleme de bir edep işidir. Edebin olmadığı yerde ne adap vardır ne de edebiyat…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.