- 310 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
BÖYLE OLMAZ
"Böyle olmaz Sadi".
Bu sözü hayatı boyunca duydu Sadi. İçine kapanık, sessiz, kendi halinde birisiydi. Kimse önemsemezdi onu ancak işleri varsa yaklaşırlar sonra da yanından ayrılırlardı.
Hayatı küçük bir köyde geçti. Annesi o dört yaşındayken ölmüş, sonra babası yeniden evlenmişti. Anne sevgisini analığında hissetmeyi çok istedi.Her dediğini yapmaya dört yaşında başladı. Dediklerini yaparsa onu sever sandı. Analığı Emine onu hiç sevmedi. Hep onu hor gördü. Çocuklarına ayrı ona ayrı davranır o da yetmez Sadi’yi bir kusur bulup babasına dövdürürdü. Dört yaşında inek sağmaya başladı Sadi. Başlarda inek tepse de alıştı. Analığı çürük izlerini saklamasını söylerdi. O da babasından inek tepiklerini de analığının dövdüğü yara ve çürük izlerini de hep sakladı. Analığıyla kuyuya suya giderler o da su taşırdı. Sobaya odun keserken, yemek yaparken, evi temizlerken hep analığına yardım ederdi. Yine de kendini sevdiremez üstüne dayak yer, azar işitirdi.Yaptığı hiçbirşey beğenilmez "böyle olmaz Sadi, hay salak oraya değil buraya koyacaksın, onu değil bunu yapacaksın" derdi sürekli analığı. Babası bağda çalışırdı. Başlarda oğluna karşı sevgi doluydu ama analığı onu da yanına çekmiş artık o da oğlunu sevmez kusur bulup döver olmuştu. Kardeşleri oldu onlara baktı, her işe koşturdu. Kardeşleriyle aynı yemeği değil artıkları yiyiyor ve onlarla oynamasına bile izin verilmiyordu.Yaşı büyüdükçe daha çok iş yaptı ama Emine’nin sevgisini kazanamadı.
Oysa annesi ona kahvaltısını, yemeğini kendisi yedirir, iş yaptırmaz, oyun oynamasına müsaade eder ve bazen de birlikte oynarlar, geceleri ona masallar anlatarak uyuturdu. Annesini çok özlüyor ve her gece sessizce ağlıyordu. Sadi kalabalıkta yalnızlığı, itilip kakılmayı öğrendi. Hep susmayı, herkesin haklı kendisinin suçlu olduğunu kanıksadı.
Mahallede oynamasına izin yoktu dolayısıyla arkadaşı da yoktu. Zaten onu gören mahalledeki çocuklar yabancı bir cisimmiş gibi bakıyorlardı ona. Ya da çocuklara yaklaşma cesareti olmadığı için ona öyle geliyordu.
Okula başladı Sadi. Çocuklar sessiz, boynu bükük duran, kirli önlüklü çocuğu oyunlarına çağırmadılar.Kendi çekingenliğiydi başlarda buna neden. Sonra bir vebalı, konuşulması ayıp, yasak, ölümcül bir mikropmuş gibi herkes ondan kaçtı. Zaten o da kimseye yaklaşamadı. Öğretmeni başlarda ilgilendi. O da altmış kişilik, birleştirilmiş sınıfta çalışmayan, anlamayan çocukla çok ilgilenemedi.Evde ders çalışmasına izin verilmezdi. Çok erken kalkıp iş yapan Sadi derste uyurdu. Ders de dinleyemeyen Sadi derslerinde başarısızdı.
"Böyle olmaz Sadi yanlış yapıyorsun, yine mi yanlış yaptın ah ah" derdi öğretmeni.O da böyle söyleyince kendisini aptal hisseder ve utanır, üzülür, kendisini suçlardı.
Sadi kısa boyu, zayıflığı, beyaz teni, siyah saçları, iri siyah gözleri, küçük ağzı ve sola bükük duran başıyla sevilmeyerek büyüdü. Aşağılanmaktan, sevgisizlikten başı daha çok büküldü. O hep hatalı kendini sandı. Başını büküşü de ondandı. Adeta mahçuptu hayata ve çevresindekilere .
İlkokuldan sonra okutulmadı, "böyle olmaz Sadi derslerin kötü sen okuyamazsın, zaten ne işe yararsın sen" dedi babası da. Okuldan sonra küçücük boyuna bakılmadan kasabaya oto tamircisi yanına çırak verildi. Bari para kazansın eve faydası olsun dendi. Sadi her zamanki gibi sessiz kaldı ve işe gitmek için hergün iki kilometre yolu yürüdü. Ustası "böyle olmaz Sadi yanlış taktın o vidayı" dedi, dedi de dedi.
Böyle acılarla büyüyen Sadi yakışıklı delikanlı oldu. Sevgiyi aramaktan vazgeçti, hatta hayattan vazgeçti. Analığı Emine ’nin uzaktan akrabası Keriman aşık oldu ona. Emine’ nin aracılığıyla ve zoruyla evlendirildi. Yine hayır diyemedi."Böyle olmaz Sadi evleneceksin, Emine işlere yetişemiyor ona da yardım eder Keriman, hem nesi var güzel kız" dedi babası. O da evlendi.
Karısı da onu anlamadı.Kocasının yakışıklılığına vurulmuştu ama o da zamanla onu küçümser hatta dediğini yaptırır olmuştu. İlk başlarda sevildiğini hissetti. Mutlu olacaktı ki Keriman’ın baskın karekteri altında ezildi. "böyle olmaz Sadi başka eve çıkalım,şunu alalım, bunu yapalım sen de hiçbir şeyden anlamazsın" dedi durdu Keriman.Karısıyla da mutlu olamadı. Birgün karısının hamile olduğunu öğrendi. Mutluluk nasıl birşeydi bilmiyordu, içi kıpırdadı, umutlandı. "Demek mutluluk denen şey bu" dedi Sadi. Belki çocuğu onu severdi. O da yavrusunu çok sevecekti. Kendi annesinin onu sevdiği gibi sevecekti. Zaten onu ondan başka kimse sevmemişti.
Dokuz ayı heyecanla bekledi. Doğuma iki hafta kala karısı sancılandı ve hastaneye getirdiler. Acil ameliyata girdi ve çocuğu ölü olarak alındı. Eline cenazesi verildiğinde dünyası yıkıldı. Zaten niye yaşıyordu ki "böyle olmaz Sadi" dedi kendine.
Çocuğunun cenazesini köye gelip gömdü. Canına kıymayı düşündü önce, yapamadı. Günahtı sonuçta. Kasabaya gitmek için çıktı yola, yanına sadece cüzdanını aldı. İlçedeki ilk otobüse nereye gittiğine bile bakmadan binip gitti.
Böyle olmazdı çünkü! Sadi hayatı boyunca hiçbirşeyi olduramadı. Belkide yeni hayatında bir şeyleri olduracaktı ya da hayat onu sürüklediği yere kadar gidecekti. Kalabalıkta hep yalnız kaldı şimdi ise kendisi olacaktı.
Çocuğunun ardından ölemeyecekse hiç bilmediği bir yerde yeni bir hayat deneyecekti.Bir umuda tutundu gitti. Bu umut oğluydu. Eğer yaşasaydı adına Umut koyacak, sevgiyle büyütüp hep umudu olsun diye uğraşacaktı.Şimdi o olmasa da onun umuduyla ve annesinin sevgisini hatırlamak için yaşayacaktı. Acı çeksede ölmek günahtı, yaşamak zorundaydı. Hem belki annesi ve oğlu onu görüyorlar ve yaşamasını istiyorlardı.
Gittiği yer İç Anadolu ’nun bir ilçesiydi. İlkin ne yapacağını bilemeden dolaştı.Çarşıda bir bankta oturup simit yiyecekti az ileride bir adamın ağladığını gördü. O kadar merhametliydi ki yanına gitti. "Hayırdır kardeş neyin var" dedi. Bu ilçenin belediyesinde çalışıyordu. Adı Abbas ’dı.O gün izinliydi. Karısı ve oğlu hastanedeydi. Altı aylıktı oğlu daha. Ama mutluluğunu yaşayamamıştı. Oğlu lösemi hastasıydı. İlik için donör arıyorlardı. Çok üzülüyordu. Sadi düşündü. Kendi Umut’una hayat olamamıştı bu çocuğa umut olabilir onu yaşatabilirdi."Ben yardım ederim, eğer uyarsa ben veririm kardeş üzülme" dedi. Abbas ne diyeceğini bilemedi ama hiç tanımadığı adamın ne amaçla bunu söylediğini anlamadı. "Yani ne bileyim nasıl olur?" dedi. Sadi adamın tedirginliğini anladı"korkma kardeş bir beklentim yok,benim de yeni bebeğim doğumda öldü. Ona hayat veremedim senin yavrun yaşasın" dedi. Birlikte hastaneye gittiler. Tahliller yapıldı ve iliği bebeğinkiyle uyumluydu. Bir hafta içinde başarılı bir şekilde ilik nakli yapıldı. Sadi bir bebeğin hayatını kurtardığı için mutluydu.
Zaman geçtikçe arkadaş olmuşlardı Abbas’la. O da onun gibi uysal birisiydi. İlçede herkes onu tanır, güvenir ve severdi.Sadi’nin ilk arkadaşıydı Abbas. Sadi’ ye zengin bir ailenin yanında bahçıvanlık işi buldular. Sadi bahçıvanlık yapıyordu ve burada tanıdığı herkes ona memleketinde kimsenin bakmadığı gibi saygıyla bakıyordu.Onu tanıyanlar kısa sürede sevmişler ve değer vermişlerdi. O da herkesin yardımına koşuyor Abbas’la vakit geçiriyor onun oğlunu kendi çocuğu gibi seviyordu.Hafta sonlarında pikniğe gidiyorlar, maç yapıyorlardı.O kadar yıl sonra amca, arkadaş ve herşeyden önemlisi değerli olduğunu hissediyor ve de mutluluğu yaşıyordu.
Eskisi gibi değildi hiçbirşey, mutlu, umutlu ve sevgi doluydu hayata karşı. Sadi ilk dostunu,sevgiyi, saygıyı, mutluluğu burada bulmuştu. Oğlunu ve annesini de hiç unutmadı. Onlarla yalnız kalınca dertleşti, onların onun mutluluğunu ve üzüntüsünü paylaştığını hissetti.
Her şey yolundaydı. Birgün çarşıda karşıdan karşıya geçerken ters yönden hızla gelen bir araba başka bir arabayla çarpıştı ve Sadi bu iki arabanın arasında ezildi. Ölüm onun için annesine ve oğluna kavuşmaktı. Bu ilçede sevenleri vardı ve onu layığıyla edebiyete uğurladılar.
Abbas, arkasından" böyle olmadı be kardeş daha yeni tanıdık birbirimizi"diyerek için için ağladı.
ÇİĞDEM KARAİSMAİLOĞLU
OCAK /2022
YORUMLAR
Biz de eşlik ettik Abbas'a.
Hüzün doluydu yüreklere nasıl da dokundu sevgili Çiğdem.
Yüreğine emeğine sağlık canım arkadaşım.
Sevgimlesin