- 259 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
şiir seçkisi-7
1
akarsuya bırakılan mektup
Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç
Ağaçlar bükmesinler n’olursun boyunlarını
Neden akşam oluyorum tren kalkınca
Kırlangıçlar birdenbire çekip gidince
Mendiller sallanınca neden tıkanıyorum
Öyle çok acımasız ki, öyle birdenbire ki
Az önceki çiçekler nasıl da diken diken
Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç.
O sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik, bitti
O elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti
Artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz
Günler devlet alacağı, yıllar bir kadehçik buzlu rakı
Oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı
Kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı
Nerde şimdi, nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu
Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç.
Hasan Hüseyin Korkmazgil
onu acılara tutunmak ve kadınlar gibi bestelenmiş şiirleriyle tanıdım.yazdığı şiirler halkın yaşadığı aynalarda güneşin battığı son demleridir.usta işi şiirleri kavgaya inanmış bir görüntü çizer aynı zamanda yenilgiyi yaşamış kalbinden ödünç alınmış genç ölümlerle.denizin çekildiği demlerde güven telkin eder onca hoyratlığın ortasında inceliklere.yaklaşmanın korkusunu kaldırmak güçlüğüyle bir ağıda dönüşür çaresizlik.
2
gönlüm bilsen, nasıl çırpınarak yoruldu.
Bir güzelden kurtuldu, bir güzele vuruldu.
Her birinde bir parça daha yorgun düşerek,
Kimine lanet edip kimiyle öpüşerek,
Nihayet, işte bugün hepsinden ayrılmışım;
O kadar bıkkınım ki, mazime darılmışım...
Sen ki bir çocuk kadar şakraksın, neşelisin;
Sen ki aşka gençlikle koşan güzel delisin;
Bana mahkum olduğun lahzalar var sanırım;
Busemle ürperdiğin o anları tanırım.
Ey cici kırlangıcım, benim ipek böceğim!
Yaklaş sana pek gizli bir şey söyleyeceğim:
Seni gittikçe fazla seviyorum yaramaz!
Bugün dünden daha çok ve yarından daha az..
Kıymetli tutuyorsun, değil mi, bu sevgimi?
Yalvarırım, beni hep titreyerek sev, e mi!
Bakışımdan korkarak, göğsüme sokularak,
Aşkın bütün şiirini her an bende bularak..
Yalvarırım, böyle sev! Bana karşı aciz ol!
Sevişmekte zalimlik, inan ki en fena yol..!
Artık mücadelesiz, gözyaşından müstağni
Bir sevgiye muhtacım, sen de böyle sev beni.
O ipekten göğsünde bırak başım dinlensin!
Bir çile ipeğim sen, gül demetim de sensin!
Sakın sanma bıkarım tatlı buselerinden...
Sevilmek ihtiyacı bende öyle derinden
Gelen bir iptila ki severim sevildikçe.
Esirinim, seninim olduğunu bildikçe.
Şairliğim seninle en bahtiyar, en mağrur
Anındayken düşün ki gençliğimin sonudur.
Bırak gönlüm kendini bu aşka hakim sansın!
Genç kadın, mahkum ol ki ona hakim olansın...
Enis Behiç Koryürek
fazlasıyla aşk şiiri yazmış bir şair bu kadar aşk şiiri insanı usandırır.bu gözle bakamayız imge zenginliğinin taçlandırdığı.bir çok şiiri bestelenmiş ve ünlü sanatçılar tarafından bestelenmiştir.gönlündeki alevden hatıralar mıdır bu dipsiz şikayetlerin terennümü.
3
Çoban Çeşmesi
Şair: Faruk Nafiz Çamlıbel
Derinden derine ırmaklar ağlar,
Uzaktan uzağa çoban çeşmesi.
Ey suyun sesinden anlayan bağlar,
Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi?
Gönlünü Şirin’in aşkı sarınca,
Yol almış hayatın ufuklarınca;
O hızla dağları Ferhad yarınca,
Başlamış akmağa çoban çeşmesi
O zaman başından aşkındı derdi,
Mermeri oyardı, taşı delerdi.
Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi,
Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi!
Vefasıs Aslı’ya yol gösteren bu,
Kerem’in sazına cevap veren bu
Kuruyan gözlere yaş gönderen bu...
Sızmazdı toprağa çoban çeşmesi
Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda,
Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda;
Ateşten kızaran bir gül arar da,
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi.
Ne şair yaş döker, ne âşık ağlar,
Tarihe karıştı eski sevdalar:
Beyhude seslenir, beyhude çağlar
Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi
cumhuriyetin yetiştirdiği bu toprağın sesini dinlemiş şair.her şey pastoral anlatım tarzı içinde yankı bulur dizelerde.acıyı kanatlandıran bir kültürümüz var oysa.kirletilmiş gelinlikler kayba uğramış onur.incitici şeylerin yaşam içinde sıradanlaşması feodaliteden izler taşır.dinin kutsallığını kullanma iki yüzlülüğü kötülükler için bir araçtır toplumda.töre ve gelenek arasında özgürlğü dillendirmek aşiret içinde.anadolu kültür yoksunluğu yaşayan bir çorak toprak gibi farklılığı bir tehdit olarak görür.aşk için şans tanırmı insana şarabın renginden ürken toprak damlı evler.şair bu çelişkilerle sevda büyütme özlemini konunun odağına yerleştirir.
4
Hüseyin’e-
5. Peron’da seni bekledim
Gelseydin alize rüzgarlarını verecektim
Hani kimi zaman bir şarkı çalar ya uzaklarda
Bir başka garip olur akşamüstleri
İşte öylesine sana tutkun
5. Peron’da seni bekledim.
O cumartesilerin artanıydı dün
Tanıdım ellerimde yağmurlu aşkım
Acı sarı çiçekler istasyon saatinde
Öyle yalnız öyle karanlık yüreğim
Karanfil yanığı gecelerde
5. Peron’da seni bekledim
Yıldızlar yağmur uçlarındaydı
Mızrak mızraktı lacivert gökyüzü
Geceler boyu İzmir’de, Basmane’de
Her gece ama her gece
Kaç tren kalktıysa bir o kadar
5. Peron’da seni bekledim.
Büyük kapıyı geçerken bilirdim
Seninle başlayıp seninle biteceğini
Anılar, solan aşklar ve uzun rüyalarla
İnce mavi bir kızın düş yeriydi orası
Ama sen hiç görmedin, duymanı istemedim
5. Peron’da seni bekledim.
Özel Arabul
tuhaftır hayata sorulan sorular.gizemki acıyı tatmış duvağıyla geçer gelin alayından en sıradan haliyle.saf şiir tuzağına yakalanmış bir duygu avcısımı bu kahroluş sokağını arama telaşı.oysa tutku çözer insanı sinir uçlarına dokunduğu anda.yapay sınırlarla acıyı arama ödevidir ayrılığa katlanmak plastik sevgilerde eriyişini görmek bir kuş tüyünde güzelliğin ne derece uysal kılmadığını anlamaktır hayatı aşk.sanrıları sınırlayan hayatta korunmak istenen hatıralarınla yaşa şair
5
gidersen yıkılır bu kent
Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider
Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında
Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki
Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı
Üşür müydük nar çiçekleri ürpeririken
Gidersen kim sular fesleğenleri
Kuşlar nereye sığınır akşam olunca
Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu
Sustuğun yerde birşeyler kırılıyor
Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun
Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına
Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor
Bir de seni ekliyorum susuşlarıma
Selamsız saygısız yürüyelim sokakları
Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar
Geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar
Adını bilmediğimiz doslar kalır yalnız
Yüreğimize alırız onları, ısıtırız
Gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akşam
Gidersen kar yağar avuçlarıma
Bir ceylan sessizliği olur burada aşklar
Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında
Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler
Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde
Menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri
Bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak
Yangınları anımsatıyor genç ölülere artık
Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman
Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere
Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun
İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim
Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın
Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine
Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür
Bir tufan olurum sustuğun her yerde
Ahmet Telli
adını üniversite yıllarında duydum.yalnızlığın çölünde arıyordu sevdayı.kentlerde suskunluk hakimdi ve yoksulluk kaynıyordu çeşmelerde.baharın imkansızlığıyla sığındığımız yalnızlıkları ifşa eden ajanlar.küfrün anlamı yoksa tutanaklarda faili meçhuller bir sürek avı değilde nedir.mülksüz bırakılmak gibi geçmişi özlemek yasağıyla cezalandırılmış umut.
6
serçe gibi
Can vermek için can almalısın,
Milyarlarca kanın döküldüğü denizin üzerine
üzüntülerimiz boş ve dümdüz düşerken
Dalgaların içeri doğru kırıldığı sığ
sahilleri geçiyorum
buralarda beyaz bacaklı, beyaz göbekli
çürümekte olan yaratıklar var
bunlar uzun uzun etraflarındaki ölü
manzaralara karşı isyan etmekteler
Sevgili çocuğum, sana, sadece serçenin sana
yapmış olduğu bir devirde yaşlıyım; genç olmanın moda
olduğu bir devirde yaşlıyım; gülmenin moda olduğu
bir devirde ağlıyorum.
seni sevmenin daha az bir cesaret istediği
bir devirde senden nefret ediyorum.
Charles Bukowski
anarşist ruhunu fazlasıyla incitmiştir kabalıklar.belki okyanusu keşfetmede incindiği hatıraların aynasında mutsuzluğu görmüştür.çevirinin azizlığıne uğramıştır şiir.her şairin belleğindeki kent olgusu tabiattan koparmıştır duyarlıkları.serçenin ölümü elbette üzücüdür ama hayatın kanunu belkide şair bunu anlatmak istemiş.evet sıkışıklığa maruz kalmış hayat
7
eski ev
Köşede altın oymalı Edirne kavukluğu,
Üstünde çeşm-i bülbül sürahi
Yıldız Serpintili mavi bir buğu...
Birinde kallavisini dinlendirmiş asırlar,
Öbürünün ışık göğsünde
Geceler dolusu sırlar! ..
Duvarlarda iki kılıcın gümüş çaprazı,
Sene 1053 amel-i Şahin Usta
Üstündeki talik yazı...
Çeliğine su vermiş kral kellelerinin kanı,
Bir vuruşta parçalanmış
Kim bilir kaç şövalyenin kalkanı! ..
Raflarda Beykoz işlerinin ışıl ışıl hevengi,
Ve sedirler üstünde has bahçeler açan
Üsküdar çatmalarının ateş rengi...
Islak gözlü cariyeler uzanırmış onlara,
Ve kafeslerin ardından bakarlarmış
Yelkenleri zafer dolu kalyonlara! ..
Yusuf Ziya Ortaç
ihtişamı tasvirde geçmişe uzanıyor bakışlar.şehir için geçmişten alınan hayat tasvirleri.ne kadar canlı bir manzara insanı sürükleyen hayallere.insanın ihmal edilmediği duygu seremonileri.hayatta değişmiştir çöküşle birlikte.anadolunun yazgısı tarihsel miras için rüzgar bekleyen bir bayrak gibi .yine gönülleri fethe çıkan süvariler ufukta kaybolurmu yıldızlara uzanan şarkılarla.
8
sonbahar
Altın rengi gözleri yanan bir semaverdi
Ilık bir çay kokusu akardı saçlarından.
Yanmanın lezzetini onda hissettiğim bir an
Ve yazın sevgisini bana önce o verdi.
Yaz gibi iri olgun meyveleri severdi,
Bir çocuk gibi şendi ve gülerdi her zaman
Bir mevsim gözlerinden içime doldu cihan
Ve güzel yaz günleri ne çabuk geçiverdi.
Artık donuk bir cam var mavi gökler yerinde.
Güneşi benden çalan o sıcak bakışlardır,
Ve yazı o götürdü mutlak beraberinde.
En güzel rüyaların bile bir sonu vardır:
Bir bahar rüzgârından alarak bir sabah hız
Mevsimlerin ömrünü yaşamıştı aşkımız.
Onu şimdi kaybettim ve şimdi sonbahardır.
Yaşar Nabi Nayır
hayatın sonbaharı.hayatında yaşadığı mevsimler.bir kadınla keşfedilen tabiat bir zaman yolculuğuna çıkılmış sevgiliyle.arzunun ateşini tanıştırmış ona bahar.hayattan çekilince şehir satın aldığı bir zindana dönüşmüş.gidişiyle yalnızlığı çalmış saatler.bir beklentiye dönüşmüş anıların yaşattığı yalnızlık.oysa düş ekinleri için hasat zamanıdır sonbahar.kimi sevsem sensin demiş atilla ilhan.hayattan vazgeçmek umutların tükenmesi demek.evet onun çölünde seraplar yaşamaya hazır hissedince güller açılmayı berkler gülüşlerde bejan maturun dediği gibi.
9
Şair Ebuzer Özkan TALİHSİZ KÖYLÜ
Manav açtım, satamadım çürüdü,
Ağaç diktim, meyvesi yok,kurudu,
Buğday ektim, otlar sardı yürüdü,
Düz ovada bulamadım YOLUMU,
**
Tavuk aldım, beni salak gördüler,
İnek aldım, sütü çok az verdiler,
Koyun aldım, kurt inine girdiler,
Dağlardan toplattırdım ÇULUMU,
**
Sermayemi krediye bağladım,
Faizler yükseldi yattım ağladım,
Senet verdim, tabanları yağladım,
Alacaklılara kaptırdım KOLUMU,
**
İşçi oldum, ilk gün işten kovuldum,
Bekçi oldum, gündüz vakti soyuldum,
Imam oldum, cenazede bayıldım,
Zorla çektiler ağzımdan DİLİMİ.
ŞAİR EBUZER ÖZKAN
nedim demirbaş atatürk köylü milletin efendisidir demiş.merası boldur türkiyenin ama çiftlik açmak gibi bir üretkenliği yaşamamış günümüze kadar.aşıklar bu durumları tasvir eder daima.feleğin tekerine çomak sokmak varsa atışmada akan sular durur.hora tepmek gibi eğlenceler karadenizin vazgeçilmezidir.atamızdan yadigar kalmış.şiiri hayal dünyasının emrine vermek her şeyden önce duyguyla ilintilidir.yaratılıştan gelen bir yaşam biçimi.bunları çok duyduk.karacoğlan bunlara pirim vermemiş nasıl olduysa.konuyu kişiselleştirme düzene çomak sokmak gibi algılanmamalı.ürettiğin kadar kazanırsan sosyalizm olur.kar amacıyla piyasaya mal sürersen kapitalizm.ikisindede beklenti vardır hayattan.neyin adil olduğu konusunda tınlamaz insanlar.işin içinde düşünce ve eğitim var.üstün tutulacak değerler için sanat.duygularımızı ifade etme bir beğeni yaratmıyorsa yazmakta nafiledir dostlar.
10
araf
I
Geliyor üstümüze bir yakup titremesi
değişimin belirtisi şapkanın ironisi
Kutlu öğleüstü ve akşam üstü
özellikle şimdi akşam üstü
Hiç eskimiyor ortadoğuda zaman
çünkü en verimli bir alçı
Dinç vakur sade genç elleri
belirledi açıkça kutsal kitapta bütün kelimeleri
Sözü alıp bindi sağlam at gibi üstüne
ömrümüzün orağı gamı alıp kırdı
Ölümse sabırlı bir hüma kuşu
hannâne direği ölçüledi varoluşu
Denizi bir solukta içtim de
tuz ve toprak kaldı geride
İştahlıyım bağımsızlığa savaşa özgürlüğe
bu ilkeler her ülkede girecek yürürlüğe
II
Konuşma sırası geldi mi bana anne
ortadoğu çocuğu değil miyim anne
düşünüyorum o halde savaşacağım anne
Damarlarım uzadı
ak bir kımıltı kapladı petrol damarlarını
ülkem boru
Savaş benim arkadaşım anne
durmadan mukavemet anıtları dikiyoruz her
santimetre karesine ortadoğunun
Bölünemez ortadoğu
sınır
taşlarıyla
Çoğuz
biz
anne
Çevremde
muştu dağıtan
kesiksiz artan
her çocuk
bir komutan
Parmaklarımız kabardı bir geyik karnı oluverdi
ileride görüyoruz putu kıran ibrahimi
bizi yanına çağıran ibrahimi
Bizi özgür eden
putu kıran özgür eden
hep o ateşte yanmayan güçlü ibrahim
Çoğaldılar
birbirlerine destek olup
daha çoğaldılar
O
sesin
yankısını
betondan sağlam
bastırdılar göğüslerine
yeni bir eylem yüklediler
kelimelerine bile
/gözlerin şiirin ekmeği gibi
geliyor eylemin bitiştiğinde
ey sevdanın has buğdayı/
Damladı yere
bir damla yağmur
bir damla eylem
bir damla yağmur
bir damla eylem
III-A
ahbes a commencé de nouveau à s’enfoncer
dans une fonderie en pierre de l’absurdité
pendant cette année et bien cet été
notamment dans les universités
profondément
rapidement
absolument
et voilà
un crime et chàtiment
– idole se trouver devant vérité
– bien sür impossibilité
III-B
Yani içinde tarihin dolaşıyor bir sarı kedi
yani bir batı kedisi
Kafka dağı ve kamünün sisif efsanesi
önemli değil aşılacak kaf dağı unutma bu sesi
Ve bağdat ve kufe ve trablusgarp ve ürdün
daha dün biraz erzurum biraz maraş biraz istanbul
Kutlu bir el bağlamıştı kentleri birbirine
evreni kaplayan bir iple
Bir sara çarpmışlığı bulaştıysa da
cinler oturup beş taş oynadıysa da
Evreni bir ev yapan bir düşüncenin
çevresinde toplandılar ortadoğu oğulları
Deniz kabardı ve silindi soluğu önünde yiğidin
dağlar geriye geriye çekildi soluğu önünde yiğidin
Değişti at mitralyöze sokaklarında ortadoğunun
ve deve her eve sevinç taşıdı durmadan onurla
IV
Zekâtla hac önderliğinde namazın
başlattılar eylemini çağımızın
Bir mutlu akımla aydınlattılar evleri
parmaklarım sürekli yeni bir devrimi getiriyor
Soluğumuz şandır
güneş devrimci soluğundan daha sıcak değil
Tüm yasalarda yazılı varoluş ayetleri
görüyorum iki bin yıl öncesiyle iki bin yıl sonrasını
Duydum çalışanın kıvançlı sağlam
inançlı yürek sesini toprakta
Nuri Pakdil
şiirleri yabancılaşmanın ironisidir.modernin yalnızlığa ittiği ilişki biçimine isyanla başlar kurmak istediği yeni dünya için.bağımsızlık için verdiği savaşa dikkat çeker ortadoğunun acılarını harf harf kitabeleştirmekle.örneğin bu şiirinde son dönem edebiyatın ustalarını hedef alır.kafka ve proust gibi kült edebiyatın ürünlerindeki sisleri dağıtma adına asla varılmayan hakikatın yoksun bıraktığı arayışları kurcalar.islamın evrensel yönü muştu vadetmiştir ideolojiler için.islamcılığı doğuran bu sürüklenişi görürüz şiirlerinde.haydar ergülen insanın ruhunu sürdüğü kumlarda yitik ülke yanılsamasından söz eder.acının kanattığı yarayla binbir sayhaya dönüşen zülüm.evet binbir başlı kartalı taşıyan kanarya.insanların uçurum için bir kurtuluş aradıklarında erebilecekleri sığınaktır islam.bu bilinçle çıkılmalı anlam arayışına.islamcı şairlerin ortak yönüdür toplumculuktan uzak duruşları.nuri pakdildede bu alışkanlıklar var.çağın sorunlarına çözüm noktasında edebi kimliği erezyona uğratan tükeniş korkusu.
11
celladıma gülümserken
Ben İsmet Özel, şair, kırk yaşında.
Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar
ben yaşarken koptu tufan
ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kainat
her şeyi gördüm içim rahat
gök yarıldı, çamura can verildi
linç edilmem için artık bütün deliller elde
kazandım nefretini fahişelerin
lanet ediyor bana bakireler de.
Sözlerim var köprüleri geçirmez
kimseyi ateşten korumaz kelimelerim
kılıçsızım, saygım kalmadı buğday saplarına
uçtum ama uçuşum
radarlarla izlendi
gayret ettim ve sövdüm
bu da geçti polis kayıtlarına.
Haytanın biriyim ben, bunu bilsin insanlar
ruhumun peşindedir zaptiyeler ve maliye
kara ruhlu der bana görevini aksatmayan kim varsa
laboratuvarda çalışanlara sorarsanız
ruhum sahte
evi Nepal’de kalmış
Slovakyalı salyangozdur ruhum
sınıfları doğrudan geçip
gerçekleri gören gençlerin gözünde.
Acaba kim bilen doğrusunu? Hatta ben
kıyı bucak kaçıran ben ruhumu
sanki ne anlıyorum?
Ola ki
şeytana satacak kadar bile bende ondan yok.
Telaş içinde kendime bir devlet sırrı beğeniyorum
çünkü bu, ruhum olmasa da saklanacak bir şeydir
devlet sırrıyla birlikte insanın
sinematografik bir hayatı olabilir
o kibar çevrelerden gizli batakhanelere
yolculuklar, lokantalar, kır gezmeleri
ve sonunda estetik bir
idam belki!
Evet, evet ruhu olmak
bütün bunları sağlayamaz insana.
Doğruysa bu yargı
bu sonuç
bu çıkarsama
neden peki her şeyi bulandırıyor
ertelenen bir konferans
geç kalkan bir otobüs?
Milli şefin treni niçin beyaz?
Ruslar neden yürüyorlar Berlin’e?
Ne saçma! Ne budalaca!
Dört İncil’den Yuhanna’yı
tercih edişim niye?
Ben oysa
herkes gibi
herkesin ortasında
burada, bu istasyonda, bu siyah
paltolu casusun eşliğinde
en okunaklı çehremle bekliyorum
oyundan çıkmıyorum
korkuyorum sıram geçer
biletim yanar diye
önümde bir yığın açalya
bir sürü çarkıfelek
gergin çenekli cesetleriyle
önümde binlerce çiçek
korkuyorum sıra sende
sen de başla ve bitir diyecek.
Yo, hayır
yapamaz bunu, yapmasın bana dünya
söyleyin
aynada iskeletini
görmeye kadar varan kaç
kaç kişi var şunun şurasında?
Gelin
bir pazarlık yapalım sizinle ey insanlar!
Bana kötü
bana terkettiğiniz düşünceleri verin
o vazgeçtiğiniz günler, eski yanlışlarınız
ah, ne aptalmışım dediğiniz zamanlar
onları verin, yakınmalarınızı
artık gülmeye değer bulmadığınız şakalar
ben aştım onları dediğiniz ne varsa
bunda üzülecek ne var dediğiniz neyse onlar
boşa çıkmış çabalar, bozuk niyetleriniz
içinizde kırık dökük, yoksul, yabansı
verin bana
verin taammüden işlediğiniz suçları da.
Bedelinde biliyorum size çek
yazmam yakışık almaz
bunca kaybolmuş talan
parayla ölçülür mü ya?
Bakın ben, bir çok tuhaf
marifetimin yanısıra
ilginç ödeme yolları bulabilen biriyim
üstüme yoktur ödeme hususunda
sözün gelişi
üyesi olduğunuz dernek toplantısında
bir söyleve ne dersiniz?
Bir söylev: Büyük İnsanlık İdeali hakkında!
Yahut adınıza bir çekiliş düzenleyebilirim
kazanana vertigolar, nostaljiler
karasevdalar çıkar.
Yapılsın adil pazarlık
yapılsın yapılacaksa
işte koydum işlemeyi düşündüğüm suçları
sizin geçmiş hatalarınız karşısına.
Ne yapsam
döl saçan her rüzgarın
vebası bende kalacak
varsın bende biriksin
durgun suyun sayhası
yumuşatmayı bilen ateş
öğüt sahibi toprak
nasıl olsa geri verecek
benim kılıcımı.
(1984)
İsmet Özel
üzerine onlarca makale yazılmış bir şair.bu şiiride şizofreniyi tarif eder.her şey ben yaşarken oldu bunu bilsin insanlar derken yalnızlığın tarihine kuşkuyla yaklaşır şair.haydegerin televizyon özel hayata doğrultulmuş bir silahtır sözünü genellersek insan makineye yenik düşmesi kendini güçsüz hissetmesine neden olmuştur.kimliğinin tehlikeye düşmesi şairi umursamazlığa yöneltmiş ruhunu azaplara sürükleyen bir mahkümiyete dönüşmüş ritüeller.bir de yasal hayat standardıdır güvende hissetmeyişi hayatını.ideolojilerin körelttiği ruhlarla aşındırılmış hakikate iman.bir gün berraklaşacağı inancındadır bulanıklığı zamanın.işte o gün savaşma nedeni belirecek haklılığın ve doğruluğun alınyazısında.
12
Uyan Gafletten
Uyan gafletten ey nâim
Hakk’a yalvar seherlerde
Döküp acı yaşı dâim
Hakk’a yalvar seherlerde
Kapısında durup her bâr
Yüzün dergâhına tut var
Yürekten kıl demâdem zâr
Hakk’a yalvar seherlerde
Seherlerde açılır gül
Anınçün zâr olur bülbül
Uyanıp derd ile ey dil
Hakk’a yalvar seherlerde
Gel ey miskîn-i bîçâre
Dolaşıp gezme âvâre
Dilersen derdine çâre
Hakk’a yalvar seherlerde
Açılır bâb-ı sübhânî
Çekilir hân-ı sultânî
Dökülür feyz-i Rabbânî
Hakk’a yalvar seherlerde
Seherde kalkuben her gâh
Yüzün yere sürüp kıl âh
Ere lûtfu sana nâgâh
Hakk’a yalvar seherlerde
Seherde uykudan uyan
Niyâzî durma derde yan
Ola kim erişe dermân
Hakk’a yalvar seherlerde
Niyazi Mısri
tasavvufi öğretiye tanım getirmiş bir sufi.gafletten uyanmak için sırrına erişmek seher vaktinin.seherde açılan güle figan eder bülbül.onunçün yaşam gayesini tesbihatta görmeli sufi.kalbiyle rabbe yönlenmeli yalnızca.esmanın cilveleri görülür varlık aleminde.güzelliğin varettiği hüdaya sığınmalı gönül.ere lütfü sana nagah mısraında kalbin nazargahi ilahi olduğunu belirtiyor şair.yunus emrenin yücelerden yücesin ifadesi nesimi gibi dervişlerin izinden gider mısri.insanın yazgısı hakka yakınlaşmak için derman aramak hastalıklara.dünya derdiyle mustarip gönülde hakkın ziyasıyla ihlas üzre olmak.çırpınan sevda için hakkın ikramıdır şarap.ve sevgilinin dudağında hayat bulur güllerin rengiyle aşık.
13
ağlayan kaya
Ben şiirin nefer taşı
Büyük bir Amerika keşfettim ruhunuzda
Ben başarıların Kristof Kolomb’u
Ne duruyorsunuz hadi alkışlayın!
Cennete gitmek isterdim otostopla,
Cinnete kadardı tüm yollar oysa,
Tüm hayatı okşamak isterdim kedilerin şahsında
Tüm sarı, tüm kara, tüm yumuşak.
İlk sevgilimle bir kilisenin bahçesinde buluşurduk.
Bir mezarlıkta öpüştük ilk defa,
Rengarenk boncuklar saçılmıştı benden her tarafa,
Kapkaraydı ama toprak.
Binlerce ruhu taciz etmiş bir ilk aşk
Tanrım sorarım sana neye yarar?
İpek yolunda ipektim o zaman
Baharat yolunda baharat.
Aşk kırmızı atlastı,
Ten Greenwich başlangıç meridyeni
Yağmur yağardı, durmadan yağmur
Coğrafyadan da anlarım, hadi alkışlayın!
Keşke aşk şiiri yazsam
Ne güzel,
Aktarlara tarçın diye satardım
Ticareti de öğrendim bakın,
Hadi alkışlayın.
Cesaret sanırım bir çeşit esaretti,
Iskat edilmekti mirastan
Tüm malvarlığını veremli kıza bırakmak
Ananın vasiyetini çekirdek külahı olarak kullanmak
Korkuyorum ama artık
Hadi alkışlayın!
Cesaretim bir süredir gözaltında
İhzar müzekkeremi kendim yazdım
Tehlikeli sayılmam artık.
Kalbimin kalın kitabının arasında kuruttum
Onu orada
Beş parmaklı bir çınar yaprağı gibi unuttum.
Kalbim!
Şiirimin Hacer’ül esved taşı
Hadi ama baylar,
Bakın kaldıramıyorum,
Yardım edin de şunu yerine koyalım.
Hay!
Keşke susmanın muhabbet kuşu olaydım.
Ters Pinokyo olmak istiyorum Gepetto Usta
Kötülüklere boğulup
İnsanlıktan çıkmak istiyorum artık!
Kafam karışık ama
Yetişir!
Bir beyaz balinanın karnında uyumak istiyorum artık.
Camdan papuçlarım kırık..
Prens de bulamaz beni artık.
Hayata söyleyin bundan sonra gitsin
Anlamını masallarda arasın
Hay!
Ben sizin ruhunuza çiçek aşısı yapayım
Da çiçekler açsın ruhunuz.
Hadi alkışlayın!
Biliyorum hala biraz safım.
Keşfettim
Küçük ruhlarınızdaki büyük Amerika’yı
Hadi alkışlayın!
BU SİZİN BAŞARINIZ.
Didem Madak
yaşam sevgisiyle dolu şiirler yazdı.hayatın hülyaya açılan penceresinden baktı yaşadığı şartlara.ama umut kesmedi hayattan.özel hayatındaki bahtsızlığa yaslandı şiiri daima.masallara ve romanlara küskün yaşadı içlendiği şarkıları söylerken bile.ara sokaklarda çocukluğunu gördü misket oynayan.ölüm erken ayırdı onu bizden.bir sonbahar gibi çekildi hayatımızdan.taht kurduğu gönüller onu yaşatacak anılarda.sen aptalsın ay deyişini unutmak mümkün mü hala.
14
Kış Bahçeleri
Şair: Faruk Nafiz Çamlıbel
Dinmiş denizin şarkısı, rüzgar uyumakta,
Rıhtım boyu sonsuz bir üzüntüyle karaltı
Körfez düşünür, Kanlıca mahzundur uzakta,
Mazi gibi sislenmiş Emirgan Çınaraltı.
Can verdi kışın sunduğu taslarla zehirden
Her gonca kızıl bir gül açarken yolumuzda,
Üstündeki son dallar ağarmış diye birden
Pas tuttu nihayet suların rengi havuzda.
Yerlerde gezen hatıralar var korulukta;
Yapraklar, atılmış nice mektuplara eştir.
Mehtaba çalan sapsarı benziyle ufukta,
Binlerce dalın verdiği tek meyva güneştir.
İçlenme tabiattaki yekpare kederden,
Yas tutma dağılmış diye kuşlarla çiçekler.
Onlar dönecektir yine gittikleri yerden,
Onlarla giden günlerimiz dönmeyecektir.
şairi yalnızca hece ustası olarak göremeyiz.tabiatın diliyle bir dünya yaratmış adeta.ülke sevgisi capcanlıdır lirizm tadı veren anlatı tablolarında.resmini çeker türkiyenin en tenha yerlerine ulaşan tasvir gücüyle.şiirinde bir öykü çeşmesi çağıldar duygulara işleyen.şiir biçemi necip fazıl şiirini andırır ama görüş olarak ayrı düştükleri nokta yurt sevgisidir.faruk nafiz modern şiirin imkanlarıyla halkçılığa uzanan bir bakış sunar biçimselliği aşarak.yokoluş ve ölüm duygusuyla örülü poetikası sanat için halen canlılığını koruyor
15
cahit deyince
Cahit deyince
Cahit deyince aklıma sular yıldızlar
Alınlarında şafak örülü
Anneler babalar
Gözleriyle gül toplayan çocuklar
Çöl rüzgârları kervanlar
Denize atılmış ağlar
Kalbe dökülen ırmaklar gelir.
Cahit deyince aklıma
İçinde bütün çiçekleri taşıyan sevdalar
Aşklar arkadaşlıklar gelir
Sait gelir Akif gelir Erdem gelir Rasim gelir.
Alaeddin Özdenören
mekke için yaşam neyse kudüs içinde aynıdır.buralarda islamın izlerini bulmakta güçlük çekmeyiz.sonra şam bağdat ve semerkant bunlar istanbul gibi tarihi canlı tutan kültür merkezleridir.çetin bir zaman için umut arama uğraşına vasıl olmak için açık zindanlar için işkence hayalleri gören insanları tanımak gerek.islam coğrafyasının sorunları tüm müslümanları ilgilendirir.çağdaş islam düşüncesi bu sorunları aşmak adına çaba sarfetmiş umran pınarlarıdır.alaaddin özdenören yalnızlığını hisssettirdiği şiirleriyle islam atlası için gözleriyle gül toplamıştır.düşüncesizlik özgürlüğümüzü sınırlayan bir beladır asla üstesinden gelemediğimiz.
16
sebep ey
Ürperir tabiat, üfleyince rüzgârı derin gök soluğu
Ulu ses dokununca çarka
Düşer ölümün gölgesi eşyaya.
Başlar eşyada hareket kurtulmak için kendinden
Daha öteye geçmek için arınmak gibi elbiseden
Yakalar ölümsüzlüğün sonsuz ipini
Sonra ses olur
Zamanın idrak incisi ses döner, döner, döner de
Yönelir sebebe
Sebeb ey!
Sesi damarla çizer
Mutlak sözü damarda kanla çizer
Uzar bir göz ağrısının gecesi uçsuz bir nehir gibi
Bir bebeğin ilk hecesi düşer ağzından ansızın ve bulur
Sonra toprak sıkışır sıkışır taşar da renk olur tarla da
Günesin çarpılmış elçisi Van Gogh´la gelir önümüze
Portakalla yayılır karanfilde tutuşur karar kılar denizde
Renk denizde karar kılan ebedi tarla olur.
Renk başkaldırırken helezonlar çizerken ses
Som fatih su fetheder tabiatı
Döner döner döğünür eritir dağları yobaz kayaları
Daha der sığmaz kabına yönelir göğe teslim olur
Ve düşerken toprağa çağırır
Sebeb ey!
Her sabah bütün bitkiler iştahlı bir çocuktur
Emer, emer, emer toprak anayı
O sultan hazinesi o hep veren sonsuz cömert anayı
Yeşil hayat, kırmızı hareket, sarı sabır emer
Ve beyaz iman çizer sesini
Tamamlar kavisini
Sebeb ey!
erdem beyazıt
önce şiiri bir kez daha okuyalım.bir davayı omuzlamanın sancısı musanın hikayesi kadar girift bir imtihandır.işte zamanı donduran sular.işte ibadet diye şadırvana döktüğümüz kirler.gökdelenlerle çevrelenmiş hayatımız için suküt vakti bir mucizeyi anımsıyor sanki.bu ikilem yaşantımızı bölen bir şizoid safhadır elem çiçekleri için.tabiat fethedildiğinden midir kutsal için dilenciye dönüşmüş imamlar müezzinler.
17
Aydınlık
Şair: Oktay Rıfat Horozcu
Gece oldu yandım
Tepeden tırnağa donandım
İndim şehre pırıl pırıl
Geçtim ışıklar içinden
Işıklar ışıklar ışıklar içinden
Işıklar içinde
oktay rıfat
şairlerin hayatı ciddiye aldığı bir dönemde edebi ürünler vermiş.20.yüzyılın ortalarına gelindiğinde ikinci dünya savaşı henüz sona ermişti.soykırım gibi büyük acılar ve ekonomik sıkıntılar yaşanmış büyük buhranlardan sonra.toplumsal dinamikler sorgulanır hale gelmiş iki dünya savaşının ardından.garip akımı kuralcılığı hayatın dışında bırakmış bir akım.ilişkilerde barışçılık aranmış politik ve dinsel temalarla yazılan şiire bir tepki olarak ortaya çıkmış.orhan velinin umurundamı dünya şiirinde olduğu gibi nazım hikmet sonrası şiir için bir arayışın sonucunda doğmuştur.sanıldığı gibi hayattan kopuşun bir yankısı değildir garip akımı.
18
ALDI BELİĞ
başa çıkması çetin, bağlı olanın
gücü de yetmez ki çözülüp ayrılmaya
sen, düşünü kurduğum sıcak buluşma!
bir de düşte kalmayan, yürek inciten
soğukluk verici fikir olmasa!
çekip gitmeyenden bir türlü
ve aldırışsız kalandan
kolay bir yolu yok uzak durmanın
vazgeçip her şeyden bir köşeyi seçmek de güç
kaçmak tanıdıklardan, sebepsiz uzaklaşmak
yalanlarla doluyken etraf, düşmanca
ve rast geldikçe, canı kendine çeken
gözlere özürler sıralayarak
yalın bir öpücüğe yaklaşmak da güç
dolaşmak şöyle kalsın kıyılarda
gözlerden ırak
mümkün müdür uzletin baş köşesi
ortalığa serpilip dökülmüş âşıklara
ve geçmek için teklifsiz, yârin bucağına
arşınlayacak bir yolu bulmak da güç
ebubekir eroğlu
ilişkiler üzerine yoğunlaşmış şiirlerinde.toplumda ön yargıların kararttığı hayaller.özlem duyulan bir yaşam biçimidir uzak düştüğümüz.böcekleşme toplumsal bir sorun olmaktan çıkmalıdır ama nasıl.içiçe geçmiş meseleler şairler için bir temadır aynı zamanda anlaşılır kılmak için hayatı.umutsuzluğun girdabında bir senfoni yaratmak ister.nerden başlanmalı sorusu bir külliyata dönüşmüştür şiir için aynı zamanda.onun için taklide dönüşmüş hayatımız kendi çelişkiler aynamızda.
19
haziran ağaçları
Haziran ağaçlarının oralarda
Çocukların derisi yanmakta
Güneşli şapkalar altında
Orada ceviz ağaçları altında
Serin uykusunu yaprakların
Biri toprak üstünde uyumakta
Orada üvezler altında şimdi
Fransız devrimini okumakta
Gül koklayarak bir liseli kız
Orada vişne ağaçları altında
Gölgeler nakışlarını işlemekte
Kadınsı vakitlerin sepetine
Orada zerdali ağacı altında
Küçük zerdaliler düşmekte
Peygamber çiçekleri arasına
İğde ağaçları altında, dere boylarında
Kaplumbağalar toslaşmakta sevinçle
Tırtıllar ince ince yemekte yaprakları
Çocuklar erikleri taşlamakta
Erik ağaçları altında
Orada elma ağaçları altında
Seviler büyümekte gizli öpüşlerle
Ve ölüm yeşil yapraklarla adım adım
Yol almakta, güz mezarlığında
Soyunmuş kavaklar altında
Ceyhun Atuf Kansu
yaz kaçamakları elma ağaçları altında.ergenlik deneyimleriyle geçen okul yılları.hayatla tanışma özgürlüğün kazanıldığı mevsimler içinde.ölüm duygusunu tattıran sarhoşluk zamanın tüketmiş olduğu bir kaçış gibi hayattan.acılar yaşatan bu gerçeğin sürüklediği yoksunluktur aynı zamanda.ağaç gölgelerinde hayatın tadını kaçıran birazdan dökülecek yapraklar ve biz soyunmuş kavaklarda yitirişi göreceğiz.bu karmaşa içinde mezarların çağrısıyla ürpertiye kapılacak gönlümüz.
20
Bakmalar Denizi
Şair: Edip Cansever
Bakmalar görüyorum bütün gün türlü bakmalar
Pencere bakması, sabahlar bakması, yeşil otlar bakması
Hepsi de beni buluyorlar, hepsi de bir yağmur uysallığında
Gördüm suyun ki yumuşak, gördüm ağacın ki katı
Gördüm ama şey, gördüm ama nasıl, gördüm ama bu kadar göz
Aynı bir gözler denizi, aynı bir o kadar canlı.
Bakmalar görüyorum, gök ortası gibi karşımda
Bulutta göz, uçakta göz, derinlikte göz
Göz oluyorlar birden, bu gözler de yatağa iç yapanları
Masaya üst yapanlar bunlar, atlara atca parlaklık
Yılandan çöreklenmeyi, kediden uyuşmayı çıkaran bunlar da
İşte uzunlardan ayak, işte beyazlar beyazından kalabalığı
Bakmalar görüyorum durmadan göz olan bakmalar
Başlama gözleri, çocuklu, masallı, sinemalı.
Okşama gözleri vardı gel git eden parmaklarıma
Aşklardan gelenleri aşkı da bir kullanışlı yapan
Caz bakmaları, düğün bakmaları, dudaklar taşıyan bakmalar
Bakmalar, ateşte, suda havagazında
Ateşten, sudan, havagazındandı gözleri-
Kar gözleri, soğuk -güzel,buğu gözleri hamamlarda
En harlısı bu: savaşlarda, en ışısızı ölülerdeki
Bitti gözleri onlar bitti.
ikinci yeninin en önemli şairidir edebiyatçılar nezdinde.şair çevresine bir içsel yolculukla bakar.yoksulluğu yorumlaması bir bahar diriliğiyle yeşertir toprakları.yerçekimli karanfil yığınların aktığı caddelere uzanır en naif dokunuşlarla.tarifi güç bir sevdadır umudun kollarında.güz yaprakları gibi sarmaş dolaş dallarla eskimeyen bir şarkıyı mırıldanır köpüren akdenizde kumsala yazılan yazıları kıyılarda sürükleyerek.ikinci yeni şiirimize yeni bir soluk getirmiştir asla bir devre ait olmayan iddiasıyla.edip cansever gün gibi güneşe uzatır başını bir çiçeğin edasına özenerek.
21
KAN UYKU
Bir biz varız güzel öbürleri hep çirkin
Birde bu terli karanlık
Sonra bir şey daha var muhakkak ama adını bilmiyorum
Nereden başlasam sonunda o ışıkla karşılaşıyorum
Yarı çıplak utanmaz bir kadın resmini aydınlatıyor
Akşam oluyor ya bir türlü inanamıyorum
Oturmuş iri yapılı adamlar esrar çekiyorlar
Daha bir aydınlık olsun diye içtikleri su
Sarı toprakdan testileri güneşte pişiriyorlar
Bir korkuyorum yanlız kalmaktan bir korkuyorum
Gündüzleri delice çalışıyorum geceleri kadınlarla yatıyorum
Sonra birden büyümüş görüyorum ağaçları
Kısrakları birden yavrulamış
Havaları birden güneşli
Kadınlarla yattığım yetse ya
Birde kadınlarla yattığıma inanmam gerekiyor
Hoşlanmıyorum
Turgut UYAR
şiir görkemini hayata durduğu yakınlıktan alır.ikinci yeninin önemli bir edebi temsilcisi.şehrin başıboş sokaklarında bin türlü elemle tanışır şair hayatın bir gün tükeneceğine aldırmadan.tanınan imkan çerçevesinde serserilikle geçer günleri.çiçek pasajında sabahlar bir kadının gözlerine bakarak.aynalara inanmaz yaşamı olduğu gibi gösteren.şehvet kusan sözleriyle bir kadını baştan çıkarmasını bilir zorlansada maddi külfetin yoksunluğuyla.ona yaşamdaki güzelliği keşfe çıkaran sevdasıyla dansettirir istanbulu.şiirlerindeki çizgilerde istanbulun yoksuuluğu karışır bedbaht güşüşlere.turgut uyar böyle bir şair
22
ANNELER İLAHİSİ
Yitiğin tartıldı orda burda
bozuk mu düzgün mü tartılarda
durdun
söylenmemiş, anlatılmamış, söylenememiş olanı
anlaşılır durdu duruşun
öyle bakıyorsun
içinde dolaştırdıkları o karışık ayna
senin çıplak gözlerine
ne kadar ne kadar yabancı
suya düşmüş arıyı gözleyen
bu dünya düşündürmez mi
kimin hayatı kimin umurunda
oysa sarmalandın, paylaşıldın
ortasında sen gibi bir kalabalığın
Anneler olmasa kim kimi severdi
saklı tuttun o insanı insana bağlayan güvenci
yollar boyu, eskitilmiş alanlarda
solgun bir bedeni gezdirmedin Metin’ in annesi
Gülten AKIN
yakın zamanda kaybettiğimiz kadın şairlerimizden.bu şiirinde yitiğimizden söz eder.kötülük için zamanın anlamsızlığında yakalanmak ölüme.bir kimliğimiz yok bizi sahneye taşıyacak.toplumu ayakta tutacak sevgilerde annelere duyulacak itimat.tabiki şiirin başlangıcındaki vurgu ve onu açımlayan anlam gergefi iğreti bir yalnızlığı tarif ediyor.toplumsal yazgımızdır şiirde itirafedilen sanattan uzak düşmüş acılar.
23
kuğu ezgisi
Kuğuların ölüm öncesi ezgileri şiirlerim,
Yalpalayan hayatımın kara çarşaflı
bekçi gizleri.
Ne zamandır ertelediğim her acı,
Çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi,
-bu şiir -
Sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim,
Dost kalmak zorunda bana ve
sizlere!
Çünkü saldırgan olandan kopmuştur o,
uykusunu bölen derin arzudan.
Büyüsünü bir içtenlikten alırsa
Kendi saf şiddetini yaşar artık,
-bu şiir -
Kuramadığım güzelliklerin sessiz görünümü,
ulaşılamayanın boyun eğen yansısı,
Sevda ile seslenir sizlere!
Nilgün Marmara
vandalizme savaş açmış bir şair.tutkuyu öldüren tehditlerden söz açıyor.derin uykumuzu sabote eden karanlığı kuşanmış barbarlar artık her yerde.gerekçelerini kandan alan bu duygu katilleriyle hesaplaşmak zor.umudun olmadığı yerde dirençle karşı koymanın güçlüğünü yaşıyor şair.ortak kaygılarıdır hayatın güzellikle sürdürmekte kuşatmanın acılara neden olduğu konusunda.yerkürede sınandığımız şiddetin organize bir sömürü aracı olduğunu biliyor şair.bu pompalanan hurafeye karşı sakıncalıdır hayatlar.tıpkı uğur mumcu örneğinde olduğu gibi karanlık mihraklarca tezgahlanan suikastlerle cinayete kurban veriliyor direnenler.
24
DİRENÇ DOĞURAN KADINA
Tırnaklarını etine geçir bağırma
Isır kanat dudaklarını parçala
Bırakma yaşamayı bırakma umudu
Daha çok yok sabaha
Yorulur gövdene inen sancılar
Acılar bakır
Beklemeyi bil
Başkaldırır gövden başkaldırır
Susar
Önce öleceğim sanacaksın
Direnmen bitsin diye uğraşacak sancın
Gitgide sıklaşacak kamçılar
Sessiz ağlayacaksın
Unutacaksın başın nerde nerde ayakların
Bin kollu bir boşluk beyninde
Dünyadan uzaksın
Kim duyar sesini haykırsan
Gücünü tüketme
Dayan bir sınav bu
G ü l ü m s e
dergilerde yayımlanan şiirlerinden anımsıyorum edebi kimliğini.bir kavganın gerekliliğine inandırmıştı bizi.şimdi solgun resimlerde kaldı buğulu bakışları.bıraktıkları bu onarılmaz yaralara kuşku mu katar bilinmez.eksildik her geçen gün.çekildiğimiz boşluklarda yakışıksız anıtlar.şehir için rahatlığın uykusuna yattık.ödenmez suçlar işledik celladımıza karşı bütün ipuçlarını yok ederek.emperyal iştah için denize düştüğümüzde sarıldığımız yalanlardı yılanlar.fırtına dindi sağ salim ulaştık limana.hala sıcacıktı bakışların ölüme inanamıyacak kadar sennur abla.
25
çımacı
Ben bu iskelenin süryanisiyim
giden gider
bana kalır güneşin kızıllığı
herkesi uğurlayan o uğurlanmaz hüzün
ayırmaz kıyısından içimdeki korsanı
Yalamadır rotası
ipi kopuk bir kavmin
suyu görünce yekten hain hain gülümser
çünkü karda iz tutan bir yüzü yoktur suyun
göç denen çingeneden aşinalığı siler
İki alem arası
bu zalim arasattan
bahar denilen savruk melek de geçen bazan
terli avuçlarında tuttuğu şu uyruksuz
ağır gülü unutur gider dalgınlığından
Artık kalın halatlar yalnızca ruhum için
dalgalar çekip onu sanki benden alacak
tükendi pörsük hayat
pösteki sayar gibi
geriye ne kaldı benden başka salacak.
Ali Ayçil
gelenekle moderni buluşturmuş şiirlerinde.hikmetin kıymet ittihaz etmediği bulvarlarda aramış mabet özlemini.çünkü konuksuzdur darağacındaki urgan.her şafak yeni bir umut asılır ibreti alem için bu hapishane avlusunda.üsküdar vapurunda alafrangaya ihanetten yakalanır ıtri.kokusunu almış bahçelerin semazenler.çünkü her umuda açılan kapıda bekler cem sultan.öksüzdür kayıkhanelerde güneşi özlemekte gölgesiyle sararan yeni çeri.bu durumu sorgular fatih.zamana yenik düşmek ödev verir rüya görmüş delikanlıları.işte kapandığımız mağarada bu yanlışlıkları düzeltmek için yaşar şair.
26
tango dersleri
1.
tango öğretirdim gramafon bir zamanda
gümüş iğneli rozeti kalbine batan
pikap başladı mı durmaz bir cızırtılı dünya
çay vakitlerde sarmaşıklarla konuşan
yarası kanırtılmış gözlerime bak da anla
geçmeyecek şeyler var aramızda
2.
tango öğretirdim ellerin ellerden aktığı
ipek bir tramvay teninin yağmurlu raylarında
son durağı hiç olmayan bir bulvar
yalılarda usulca kan öksüren kadınlar
tek sayfalık ermenice bir hüzün marmara
en eski gazete piyano akşamlarım olurdu
içini yakan bir mumdan sevgilim
parmaklarımdan kaçıp döndükçe
3.
yenilmiş ordularıma bak da anla zorunlu savaş
senden bana akan bir şey aramızda
tango öğretirdim adım eski şarkı
kar yağardı sobasız öğretmen aşklarıma
uzun hikayeydi her şey kimseye anlatmadım
tango öğretirdim yarım bir zamanda
4.
gözlerim bir atın tozduman ettiği yollar
albümlerden çıkıp gezinirdi boğdurulan paşalar
tango öğretirdim çamlıcada bir köşkte
dans hep tümleçti sevmek ayrı yazılan bir ek
soyunsa sevgilim istanbul gözlerimin önünde
5.
tango öğretirdim geçen hevesler değildi gençtim
yüzlerdi evlerdi içkilerdi küçüktü işte hepsi
gömleğim tenime sığmaz hüzün bir zamanda
ansırım bir gün sevgilim ıpıslak öptü beni
yürüyerek kırık bir köprüden geçtim
tango dedimse anla bir sezindi yalnızca bir ceren
kırmızı çiçekler sunularak edilmiş bir lütuftu
belki tango
yapamadım ki hiç
ağlardım her şarkıda
Onur Caymaz
şiirdeki eleştirel yaklaşım kibarlık budalası oyununu getirdi aklıma.kusurlarımızı ortaya dökmüş şair.şehrin güven veren görüntüsü ilham almaya değer.herkes için bir yalnızlık değil mi kendini ajanlığa yakın hissetmek.parisin yaz sabahlarını çalmış trenler.bulvarda yürümek ne mümkün şehrin konukluğundaki eksik şarkıyla.bir zamanlar çöp dağları vardı.gururumuza dokunuyordu yoksulluğumuz.iskiye müdür olma hayaliyle kitap okurduk.bunları çoğaltmak mümkün geçmişi anlamak için.geçmişteki ülkeye talip çıkmadı satılığa çıkarıldığında.şimdi yedi düvele karşı yenilgileri unutturma sedasında gönül.
27
mühür
Ve baktım.
Ve şehrayinli gece lalelerinde
Dokundu lain halıları nifak mescitlerinin.
Ve ezildi matta ve yuhanna ve markos ve luka
Kanayat ihanetlerinin ölgün şafağında.
Ve silindim ve dirildim
Çığlığıyla tüyleri ağartan
Bir sabahın haşyetine.
Lakin yedinci günün esrik ışıklarında
Artık salınan ben değildim
Gümüş kalyonlarıyla simin sularımın...
Ve baktım
Ve beğendim
Ve mühürledim
Görünce işlediklerimi...
Ali Günvar
rahmet pınarlarıyla vakti kuşandırmak yılgınlığın umursamazlığına karşı.beklenen muştu değil kalplere haşyeti dokunan gaybın üflediği.caddelerin tozundan kaçışmı ıssızlığın ağızlarda kamaşması.terkedilmiş şadırvanlarda ıslığı yalnızlığın.korku terk etmiştir bedeni ilahilerin suskunluğunda.takdiri bekleme sanatı kırık kadehlerin boş yüzlerde yankı bulmasında.güvercinleri selamlayan korna sesleri bir parkın zamansızlığına bıraktığı betonun infilakıyla sarsılsa.sinanın kardığı harçlarda ihtişamın sona ermesidir anlamsız ritüellerle.suretlerde aynası kırılmış tesbihatın
28
Akşam Şiiri behçet netacigil
Birden hatırlarsın,
O da seni - - birden bazan:
Nerde, ne yapar şimdi
Parlar bir özlem anılar arasından.
Bu akşam ne garip sözcük
Sanki ilk duydum, yadırgıyorum:
Akşam. Bilmem bulur muyum
Yollara baksam?
Söner yangın birazdan
Yatışır özlem.
Bir gün karşılaşırız
Bir gün, bir yarım akşam.
zamana yayılmış ayrılıkların şairi.türkçeyi özlemle yakıştırmış hayallere.bulunmaz nimet gibi kalbin beklentisini duymuş dizelerde.bizi solgun resimlerde anılarla kelepçeleyen bir güneştir baktıkça yarınlara hapsolmuş çayırlara.enginlere dalıyoruz beyaz bulutlara tutsak bırakan bahar sıcaklığını duymsamış bahçelerle.en güzel gülüşü çiçeklere karışıyor mest olmuş sevinciyle.sonra akşam yorgun kızıllıklara taşıyor biten bir günün neşesini.
29
bir kız
Ellerime girdi ağaç
Suyu kollarıma yürüdü,
Göğsümde boy verdi ağaç -
Aşağı doğru,
Dallar dallanır benden, kollar gibi.
Ağaçsın sen,
Yosunsun sen,
Üzerinden yeller esen menekşesin.
Bir çocuksun - şu kadarcık,
Bütün bunlar umurunda mı dünyanın.
Ezra Pound
güneş için karamsar olmak.bütün iğrençlikleri sıralar şiirlerinde.insan hayatı için alımlı sebepler üzerinde durur .neyin ikame edilmesi konusunda bir müphemlik var yolları tarif etmede.mutsuz çiftler yada enseste bulaşmış holiganlar.iki yüzlü rahiplerin inancını sorgulamayla başlar insanların güvenini boşa çıkarmada.şiirlerinde toplumların kaderindeki gizli yasaları teşhir eder.bu şiirinde aşk için kapıları aralar şair bütün olumsuz düşüncelere rağmen.
30
İSTANBUL’U DİNLİYORUM
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Birşey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul’u dinliyorum.
Orhan VELİ
en güzel istanbul şiirlerinden.bu şiir orhan velinin kaleminden çıkmış.şehrin karmaşasında bir uyumdan söz edilmiş şiirde.şiirde sevgi damlaları var insana yakın durmanın güvenci.şiirlerinde seçtiği konular ihmale uğramış fotoğrafları tanımlama cüreti.onun için çok tenkit almış edebiyat çevrelerinden.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.