- 342 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
-TOP POP DERKEN HOP DEMEK DÜNYAYA-(2)
Futbol bir yüzüyle evrensel kapitalizmin yan şubesidir. Milyonların, milyarların gazını almada modern çağlarda bu kadar etkin bir vasıta var mıdır acaba? Sistem içi bir topraklama imkânı, emniyet supabıdır. Kara paranın aklandığı sektördür. Milyarlar kazanır yıldız futbolcular. Kondisyonel ağırlığı ve fiziksel güçlüğü öne sürülür kimi zaman. Diğer sporların bu denli yüksek getirisi var mı acaba? Bir basketbol, bir voleybol böylesi bir fiziksel güç gerektirmez mi, sakatlanma riski az mıdır?
Yine, ilk futbol kulüpleri İngiltere’de farklı işçi kümelerini temsil eder. Fabrika, maden ya da liman işçilerinin kulüpleri peyda olur. İşçi sendikacılığı alanında gelişen düşünceyle futbol kulüplerinin sloganları bir de bakarsınız sarmaş dolaştır. Dünya futbolunda “Asla yalnız yürümeyeceksin” tarzı kulüp sloganlarını “Love Story” filminin etkisi altında algılayanlar yaşamı afyonkeş bir edayla karşılamak noktasındadır kanımca. Ülkelerin futbol kulüpleri arasında gelişen ezeli rekabette kimi zaman sınıfsal, bazen de mezhepsel ya da etnik ögeler tayin edici olmaktadır. Bizde de üç büyükler kulvarında burjuvazi, aristokrasi, proletarya motifleri öne sürülür kimi vakit.
Ne ki, bu tip analizlerin futbol zevkini, hazzını ortadan kaldırması, tam olarak açıklaması da mümkün görünmüyor bana ve nice insana. Sanatsal, estetik duruş ve duyuş sıklıkla karşımızdadır.
Futbol tarihinin bazı yıldızlarının büyük bir sanatkâr olduğu o kadar açık ki. Söz gelimi, yetmişlerin en büyük yıldızı Cruyff’un futbolu üstte arz ettiğim ögeler dahilinde bir nevi cüruf olmaktan kurtardığı da söylenebilir. Mübalağa mı ediyorum acaba? Tıpkı cüruf misali işlevselliği ve komplikasyonları vardır zannımca. Madalyonun iki yüzü bulunmakta açıkçası.
Evet, Johann Sebastian Bach ve Johann Strauss misali sanat tarihinin büyük ustalarından birinin de Johann Cruyff olduğunu söylemek bir abartı mıdır yoksa? Kimilerine göre gelmiş geçmiş en büyük oyuncudur o. Salt yüksek teknik kapasite ve müthiş oyun zekası mı? Tabii ki değil. Yetmişlerle birlikte “total futbol” tabir edilen herkes her şey olarak özetlenebilecek biçimde kaleci hariç sahadaki tüm oyuncuların farklı pozisyon ve görevleri üstlenebilmesi sistematiğinin geliştirilip tatbik edilmesinde rol model olarak hatırı sayılır bir yeri yok mudur?
Cruyff kişiliğiyle de sıra dışı adam. Asi çocuk tabiri çok düz kalır bence. Altmış sekizin Pink Floyd’un, Joan Baez’in, John Lennon’un müziğinde de kendini gösteren, özellikle batı toplumlarında meydana getirdiği isyankâr insan tipi ve karşı çıkış kültürünün ünlü futbol yıldızında da vücut bulduğu çok açık. Bu kariyerindeki tercihlerine de yansıyor. Örneğin, Ajax sonrası Barcelona’ya transferi enteresandır. Kulübü onu Real Madrid’e satmak istese de faşist Francoyu sevmediği için Barçayı tercih eder. Oysa Katalanlar o sıralar hiçte parçalamaya aday değilken. Alt sıralarda yer alan bir kulübü yeğliyor o hırçın ve hırslı futbolcu. Neden? Yüksek tuttuğu farklı kriterler var çünkü. Kendisinin de sonraları dillendirdiği biçimde bir meydan okumadır bu açıkça.
Johann Manav mıydı? Değil efendim! Babası işçi kökenli manavdır. Sınıfsal zeminin de insanların tutum ve davranışlarını tayin edici rolü açıktır şüphesiz. Nihayet üstat yetmiş sekiz dünya kupasını da boykot eder. Tıpkı Paul Breitner misali askeri bir diktatörlüğün hakim olduğu dünya kupasında forma giymem diyecektir. Oysa öykü biraz daha farklıdır.
Evet, ünlü Alman yıldız Breitner sosyalist dünya görüşüne mensup olarak siyasi inançlarını her şeyin üzerinde tutar. Peki, hem ülkesinin başarısı hem de olası bir Arjantin karşılaşmasında golleriyle ve asistleriyle rakibi bombalamak adına katılamaz mıydı turnuvaya? Kim bilir, durumun vahametinin farkındaydı belki de. Olmayacak duaya amin demek misali davranmak realizmine tersti muhtemelen. Sistem Arjantin’e oynar ve darbeci rejimi aklamayı benimserse ben bu bahse tutuşmam ya da ağzımla kuş tutamam dedi belki.
Nitekim Cruyff’un da kendisi hakkında yıllar sonra açıkladığı durum bu söylediklerimi doğrulamaktadır. Dünya kupası arefesinde bir gün bir adam Hollandalı yıldızın alnına silah dayar evlerinde. Karısı Danny atılıp adamla mücadele ederken Cruyff’da silahı kapar. Adam sıvışır, vs. Görüyor musunuz Danny’i? Gençliğinin Hollanda güzeli, zengin aile kızı demezsiniz. E Cruyff’da Cruyff değil mi canım? Altmış sekizli Danny bir bakıma kızıl Danny ile nesildaş olmanın hakkını veriyor da, olayın özü asıl ne? Söylendiği üzere Arjantin’de ki askerleri destekleyen Amerikan şirketleri terör mü estiriyor inceden? Hay şerefsizler hay!
Şu kadar ki, bu tek kalmış bir örnek de değil? Futbolu Nıke, Adıdas savaşı üzerinden okuyanlar babalarının hayrına mı yorumluyorlar konuyu bu biçimde. Yetmiş dörtte ev sahibi Almanya’nın şampiyonluğu hakkında bile zamanın FIFA başkanı Havelange emekliliğinde, yukarlardan direktif geldiğini söylemeyecek miydi? O an Polat Alemdar yanında olsa, açıklamayı yaptığında hani, yukardan! Allah’tan mı direktif geldi yoksa demez miydi acep? Anlaşılan Havelange efendi, bizim KGT yetkilileriyle tanış olmamış, boş boş konuşuyor. İşin şakası bir yana eski FİFA başkanının söz ettiği husus, otoritelerin Batı Almanya’nın şampiyonluğu için her şeyi hazırladıklarıdır. Milyarlar piyon görünüşe göre.
Ve görünen o ki, “Futbol asla sadece futbol değildir” diyen bey amcanın galiba bir bildiği var.
L.T.
-DEVAM EDECEK-
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.