- 620 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
MİNYE'Lİ ABDULLAH ROMANININ YAZARI HEKİMOĞLU İSMAİL-ÖMER OKÇU ÜSTADI İSTANBUL'DA HAKKA UĞURLADIK....
’’Ölüm, ölümsüzlüğe giden yolun başı. Neyleyim öte yanda faydasız arkadaşı. Milyon sene gülsem, milyon sene ağlasam, Hakk yolunda olmadıkça neye yarar gözyaşı. Diyorlar Hz. Mevlana...
Ölüm olmadan Sevgiliye kavuşmak mümkün müdür?Ölüm güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber sav. diyen şairin dediği gibi hepimiz ölüm denilen gerçekle er geç bir gün karşılaşacağız.
Önemli olan ölmek değil de öldükten sonra başımıza neler geleceğini düşünmemektir demişler..
Ölüm bizi Allah’ımıza kavuşturan en ulvi hadisedir. Dünyaya geldik O’nun eserlerini gördük, O’nun emirlerindeki isabete inandık,
O’nun eserlerine gönlümüzden vurulduk. Şimdi de sevine sevine O’na kavuşmayı özlemeliyiz. Ölüm kâfirler için bir azap bir ıztıraptır. Müslümanlar için bir surur ve saadet olmalıdır.
’’Ey gönül! Gülü seviyorsan dikenini de seveceksin deryayı seviyorsan dalgalarını da seveceksin vuslatı seviyorsan firakını da seveceksin sevgiliyi seviyorsan nazını da seveceksin hayatı seviyorsan ölümü de seveceksin.
Allah ile olduktan sonra ölüm de ömür de hoştur. En son ölüm gelir yine de erken deriz. Aşık bir fedaidir. Aşığa göre; bir yerden bir yere göçmenin - ölümün yahut yaşamanın hiç bir farkı yoktur.
Beden testisi ab-ı hayatla dopdolu bu beden testisi ise ölüm zehiri ile. İçindekine bakarsan padişahsın kabına bakarsan yolu yitirdin. Herkes bedeninin ölümünü düşünüyor. Kalbinin ölümünü düşünen yok. Asıl önemli olan kalbin ölmesidir.
Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız. Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir. Herkes ölümden ürker korkar. Sufiler ona bıyık altından gülmektedir.
Korkunç bir kurban bayramı olan kıyamet günü inananlara bayram günüdür öküzlere ölüm günü. Unutma ki nefret ve kinin ertesi pişmanlıktır. Ve her canlıya ölüm vardır.
İnsan ölür ama ölmeyen insanlıktır. Güçlük kolaylıkla beraberdir kendine gel ümidi bırakma! Akıllı insan bilir ki ölümün arkasında bile daha güçlü bir hayat beklemektedir. Olumsuzlukları hoş görmek ne iyidir.
Zira bütün ırmaklara su veren deniz bile her çöpü başının üstünde taşır ama deniz bu kereminden dolayı eksilmez. Zaten sevgi ve hoşgörü insanlıktır. Başkalarının bahtiyarlığına imrenme. Çok kimseler var ki, senin hayatına gıpta ediyorlar.
Hayat sana arka arkaya dikenleri gösteriyorsa sakın üzülme, aksine sevin. Çünkü çok yakında gülü de gönderecektir. Ölüyüm ama mezarda değilim. Diriyim ama hayatta değilim. Bazı öldürmeler, kesmeler, darbeler hayat verir.
Bahçıvan ağaçları budamasa dallar gelişir mi? Terzi kumaşı parça parça etmese elbise çıkar mı? Hayat avucundaki su gibidir; sen tutmaya çalıştıkça o akıp gider.
Gel gitlerin olmadığı bir hayat düşünebilir misin? Hüzün olgunlaştırır. Kaybetmek sabrı öğretir. Senin belirtin olmadan hayat belirtisi yoktur.
Hayat bir uykudur, ölünce uyanır insan; sen erken davran ölmeden önce uyan. Aşk’ı yaşamak istiyorsan; önce yaşamayı öğreneceksin.
Güzel günler sana gelmez, sen onlara yürüyeceksin. Ney sükutu anlatıyorsa neyzene yakışanda sükutu yaşamak olur.
Mumundur karanlık veren sana. Anlatırdım bunu ama gönlünün beli kırılıverir. Gönül şişesini kırarsan artık, yaşamak fayda vermez. Yaşamak direnmektir, sevmek güvenmektir.
Unutma, insan çoğu zaman dünyanın hakimi, bazen de küçük bir kalbin esiridir.’’
Hz.Mevlananın ölümle ilgili özlü sözlerinden sizlere bir demet sundum..
***
Çocukluğumuzda gençliğimizin ilk yıllarında Minyeli Abdullah romanını hepimiz okumuşuzdur.Bu eşsiz romanın yazarı Hekimoğlu İsmail kimdir tanıyalım:
Minyeli Abdullah romanının yazarı Hekimoğlu İsmail müstear adıyla yazan Ömer Okçu ağabey,1932 yılında Erzincan’da doğmuştur.
Asıl adı Ömer Okçu’ olup , yazılarında kullandığı "Hekimoğlu İsmail" müstearı dedesinin adıdır. 1932’de Erzincan’da doğup burada ilk ve orta öğrenimini bitirdikten sonra 1952’de Zırhlı Birlikler Okulu’ndan mezun olmuştur. Daha sonra astsubay olarak göreve başladığı Türk Silahlı Kuvvetleri’nden 1972’de emekli olmuştur.
İstiklal savaşı sırasında Kâzım Karabekir Paşa’nın emrinde çalışan babası, 4 yıl askerlik yapıp memleketine döndüğünde harap olan evinin onarımı için İstiklal Madalyası’nı satmıştır. Anne ve babasının okuma yazması olmaması sebebi ile kitap içinde bulunmayan bir evde büyümüştür.
1939 Erzincan Depremi’nde ablası, ağabeyi ve kardeşi depremde ölmüş, annesi, babası ve kendisi yaralı olarak kurtulmuştur.İlk ve orta öğrenimini Erzincan’da tamamladıktan sonra 1950’de İstanbul’a giderek Zırhlı Birlikler Okulu’na yazılmıştır. Bu sürede 1953’e kadar orta saha ve forvette görev aldığı Davutpaşa takımına da girmiştir.
1952’de askeri okulu tamamlamasının ardından Kartal Maltepe’deki 1. Zırhlı Birlikler Tugayı’nda Tank Astsubayı olarak göreve başlamış, bir süre Erzurum, Kandilli’de görev yapmasının ardından 1960’ta Hava Kuvvetleri’ne geçerek füzeci olmuştur. Amerika’ya elektronik üzerine 6 aylık eğitime gönderilmiş ve füzeler üzerinde uzmanlaşmıştır.
Askerlik hayatı boyunca 10’dan fazla kez Amerika’da eğitimlere katılmıştır. Birçok kez Avrupa’ya da gönderilen Okçu, bu geziler hakkında "Avrupa’yı İslamiyet’ten fazla bilirim, Allah beni affetsin. Yani hayatımı oraya harcadım.
Avrupa ülkelerini bir bir dolaştım. Ordu beni dolaştırdı, orduya minnettarım." demektedir.1958’de New York’tan İstanbul’a gelirken Atlas Okyanusu üzerinde iken 4 motorlu uçağın 3 motorunun stop etmesi sonucu bir ölüm tehlikesi atlatmıştır.
Askerlik hakkında "Askerlik çok iyi bir meslek. Ben kültürümü orada artırdım, orada tahsil yaptım. Orada dinimi, imanımı öğrendim. Dünyaya tekrar gelsem, her hâlde yine asker olurdum. Askerlik tabii ters gidene de çok kötü bir meslek." diyen Ömer Okçu, ilk kez 1957’de gördüğü Kuran’ı okumanın yanında, Arapça, İngilizce ve Osmanlıca’yı da kendi çabasıyla öğrenmiştir.
Dinle ilgilenmeye başlaması üzerine eserleriyle tanıştığı Said Nursi ile bizzat tanışmak için 1957’de Emirdağ’a giderek Said Nursî’nin talebeleri arasına katılmış, daha sonra Erzurum’da sohbetine katılarak tanıştığı Mehmet Kırkıncı’ya da talebe olmuştur.
1972’de Ordudan emekli olan Okçu Nurcu kimliği sebebi ile birçok kez üstlerine şikayet edilmesine karşın çalışkanlığı ve bilgisi onun ordudan atılmasını önlemiştir. Ancak, askeriyede birçok defa da mahkeme kararı ile olmasa da komutan emri ile hapis cezası almıştır.1959’da Şermin Hanım ile evlenmiş ve bu evliliğinden Osman ve Ayşe adında iki çocuğu olmuştur.
1967’de haftalık İttihad Gazetesi ile yazı hayatına başlayan Okçu, kendini gizlemek ve kitaplarını korumak adına Hekimoğlu İsmail müstear adını kullanmayı tercih etmiştir."Hekimoğlu İsmail" adının tanınmasını sağlayan Minyeli Abdullah romanı kitaplaşmadan önce 1967’de İttihad Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
2009 itibarı ile 80’den fazla kez baskısı yapılan, yüz binlerin okuduğu Minyeli Abdullah romanını hem ordudan, hem de cemaatten,hem de ailesinden gizli olarak ve parası yetmediği için çöplükten topladığı kâğıtları kullanarak yazdığını ifade etmektedir.
1969-1974 yılları arasında Yeni Asya Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapmış, 1975’te Sur Dergisi’ni çıkarmıştır. 1975’te Ahmed Günbay Yıldız ile birlikte Türdav’ı, 1982’de ise birçok ortakla beraber, şu anda başında oğlu Osman Okçu’nun bulunduğu,Timaş’ı kurdu. 1988’den bil itibar çeşitli gazetelerde köşe yazarlığı yaptı.
Kimliğinin ortaya çıkmasının ardından 163’üncü maddeden yargılanmıştır. Minyeli Abdullah romanı 1986’da toplatılıp sonra serbest bırakılmıştır. 26 Ocak 1987 tarihli duruşmasında bu roman ile devlet düzenine karşı çıkmakla suçlanmıştır. Yazıları sebebi ile 11 defa hakkında soruşturma açılmıştır.
Bir gazetedeki "Demek ki öyle..." başlıklı, Harp Okulları sınavına İmam Hatip Lisesi’ne gittiği için kayıt yaptıramayan gençlerin ve ailelerinin durumlarını konu aldığı yazısının ardından Türk Ceza Kanunu’nun 159. maddesini ihlal ettiği sebebi ile 1 sene mahkumiyet cezası almış, infaz yasası gereği cezasında indirime gidilmesi üzerine 1992’de Şile Kapalı Ceza ve Tevkifevi’nde 72 gün hapis yatmıştır. Birkaç kere DGM’ye çıkarılan Okçu, 1994’te 15 yıl ağır hapsinin istenmesine karşın delil yetersizliğinden beraat etmiştir.
3 Şubat 2002’de Eyüp Sultan Camii’nde beyin kanaması geçirmiş, komadan kurtulup evine getirilmesinin ardından 1 Mart 2002’de ikinci defa beyin kanaması geçirmiştir. Kendisine müdahale eden doktorların yüzde 5 yaşama şansı vermesine karşın hayatta kalmış ancak vücudunun sol tarafı felç olmuştur.
10 Haziran 2009’da mide ve bağırsak rahatsızlığı nedeniyle yeniden hastaneye kaldırılmış ve yeni bir ameliyat geçirmiştir.16 ocak 2022 tarihinde evinde vefat etmiştir.
Yayımlanmış Eserleri
Romanları: Minyeli Abdullah, Maznun, Sibel, Bir Deliyle Evlendim, Firavun’un Öldüremediği Musa’dır, Cumhuriyet Çocuğu.
Hikayeleri: Menan Cinleri, Hayata Düşülen Dipnotlar.
Biyografi: 100 Soruda Bediüzzaman, Mehmed Akif ’e Göre Dün Bugün Yarın Şiir Derlemesi: Sevdalı Şiirler-1, Sevdalı Şiirler-2
Düşünce: Derdimi Seviyorum, Güneşi Arayan Adam, Sonsuza Yürüyüş, Müslüman ve Para, Mum, İnsan Bu, Bir Millet Uyanıyor, Düşünceler, Yapraklar, Tefekkür,
Akıl ve Gerçek, Neye Nasıl İnanırım?, Ölüm Yokluk mudur?, İyiliğin Kaynağı, Mecnun Gezenin Leyla’sı, İyi Günde Kötü Günde Evlilik, Allah Kullarıyla Nasıl Konuşur?, Allah’a Yaklaştıran Ameller, Zamanın Efendisi Bediüzzaman, His ve Fikir,
Bir Işık Görüyorum, Yüzyıllık Müjde, Genç Arkadaşıma Mektuplar, Müslüman Darbeci Olmaz.
***
Hakkında Ulusal basında yazılan bir yazıyı iktibas ediyorum:
’’Rabbim rahmetiyle kuşatsın, mekânını Cennet eylesin. Allah’ım şahitliğimi kabul eder mi bilemem ama şahidim ki, bütün ömrünü Hak rızasına, Peygamberimizin ümmeti olabilmeye sevk ve sefer etmiş bir insandı.
Bilgeler derler ya “Ağzınızdan çıkan her söz, hayırlıysa lehinize, hayırsız ise aleyhinize yaptığınız duadır” diye. Bunu yaşayanlardan birisiyim.
Hekimoğlu İsmail ağabeyin adını ilk defa 1970’li yıllarda Ankara’da rahmetli babamın çocuklar okusun diye dar bütçesine rağmen aldığı Sur Dergisiyle duymuş ve okumuştum.
Yine aynı yılların takibinde “Minyeli Abdullah” kitabını hem okumuş hem okutulması için gayretler sarf etmiştim.
Tabii bütün bunları yaparken, Hekimoğlu İsmail ağabeyi hiç tanıma ve görme imkânım olmadığı halde, içimden hep; “Ha ne olur ki, bir gün tanışsam” diye geçirdiğimi biliyorum.
Meğer bu sözlerim dua yerine geçmiş ve Yüce Rabbim kabul etmiş. Hatırladığım kadarıyla 1991 yılında tanıştık ve hastalığına rağmen Timaş Yayınlarına gelip gittiği zamanlarda ziyaretine gider ve ağabey kardeş olarak dertleşirdik. Onun derdi davasıydı.
Yirmi yıldır rahatsızdı. 2002 yılının 3 Şubat’ında Eyüp Sultan Camii’nde beyin kanaması geçirmiş, müdahalelere rağmen Mart’ın 1’inde tekrar beyin kanaması geçirdikten sonra sol tarafı felç olmuştu.
Öyle bir iman ve inanç sahibiydi ki, hastalığından bir gün dahi şikâyet ettiğini duymadım. Sürekli şükür halindeydi ve hastalığının kendisi için rahmet olduğunu söylerdi.
Bu nasıl bir imandır hâlâ anlamış değilim. “İman etmek nasıl olur” diye sorulsa, göstereceğim örneklerin başında Ömer Okçu ağabey gelir.
•Hekimoğlu İsmail benim hayatımda bir dönüm noktasıdır. Boşa harcanmış bir 30 yılım olduğunu söylediğimde; “kayıpta değilsin, istersen telafi edersin” derdi.
Mütevazılıkta bir abide olmakla birlikte söz konusu Müslümanların birliği ve beraberliği olunca, kimsenin gözünün yaşına bakmadan asla fitne ve fesada müsaade etmeyecek cesur bir yürekti.
Bu hallerine şahitliğim olmuştur. Şimdi olmasa da ileride yazmaya gayret edeceğim. Onun derdi İslam’dı ve Müslümanların birliği, bütünlüğü, ümmetin selametiydi.
Onun hakkında bundan ötesini söyleyecekler; hâlâ fitne, fesat, fücur ve ihanet çukurundan çıkamamış kimselerdir. Dünyalık menfaatlerini ahiretine tercih edenlerdir.
Hekimoğlu İsmail yazılamayan bir eserdir. Ve amentüsünden başka hiçbir sermayesi olmadan Rahmeti Rahmana kavuşmuştur.
Minyeli Abdullah romanında yazdıklarının hemen hepsini bizzat kendisi yaşamıştır. Her vakit söylüyoruz, hatta söylemeliyiz de Türkiye bugünlere el-bebek gül-bebek gelmedi.
Müslüman bir ülkede Müslüman bir kimse olarak inandığı, iman ettiği dininin gereklerini yerine getirememenin, yazamamanın, konuşamamanın ne demek olduğunu bilenler bilir, bilmeyenler de Minyeli Abdullah’ta okumuşlardır.
Hekimoğlu ağabeyin sadece Minyeli Abdullah kitabı değil, bütün eserlerinde derdi; “insandır, inançtır, imandır, hak-hukuk ve aile birliği-bütünlüğüdür.
Ömer Okçu ağabey benim için dizinin dibinde oturulacak güzide bir mürşitti. Fırsat buldukça oturur ve dinlerdim.
Birlikte seyahatlerimiz oldu, konferanslara gittik, kısa ve uzun yolculuklar yaptık, bu süreler içerisinde herhangi bir dünyalık çıkarı adına konuştuğuna şahit olmadım.
Konuşunca hayrı söyler, söylediğinde de anlaşılmayacaksa susar ve düşünürdü.
Sözleri kadar susması da bir tebliğdi.
Hayatının hemen her safhası ahiretle irtibatlıydı. Çocuk yaşında maruz kaldığı Erzincan’daki büyük depremden sonra bu irtibatı hiç kesilmemiş.
İnsan başta olmak üzere hiçbir canlının haksızlığa uğramasına razı olmazdı. Özellikle aile bütünlüğü üzerinde öyle çok dururdu ki, “Gücüm yetse, ailenin temelini sarsan bütün olumsuzlukları sırtlar bu dünyadan göçerim, yeter ki, yuvalar dağılmasın” derdi.
İnsanı ve tüm canlıları Allah’ın emaneti olarak görür ve o zaviyeden bakardı. Hangi dilden, inançtan, ırktan olursa olsun, onun yanında her insan birdi.
Seyahatlerde genelde askerlikle ilgili hatıralarını dinlerdim hatırladığım kadarıyla birini paylaşayım.
TSK’da görev yaparken, mesleği ile ilgili ABD’ye kursa gönderilir. Genelde herhangi bir yabancı ülkeye gidince, insan kendisini daha özgür hisseder ve iş dışındaki fırsatları değerlendirirler.
Hekimoğlu ağabey de böyle bir görevle ABD’ye gider ve arkadaşları kurs sonrası bir yerlere davet ederler ama gitmez.
Bir arkadaşı: “Neden bize katılmıyorsun?” diye sorar. Ömer ağabey cevaben:
“Size katılıyorum ya işte, bakın kursta beraberiz, çok güzel şeyler öğreniyoruz, Allah bize her yerde kendisini gösteriyor ve bizi görüyor. Şimdi sizin gittiğiniz yerlere gelsem, vicdanıma hesap veremem.
Devletim beni kursa; çalışıp, çabalayıp, bir şeyler öğrenerek, devletimin hizmetine sunmam için gönderdi” der ve gelemeyeceğini belirtir.
Bir başka sebebi de şöyle izah eder:
Allah’a karşı mahcup olurum. Allah bana; ‘Ey Ömer Okçu, bugün kendin ve benim için ne yaptın? Hangi hayırlı bir işin ucundan tuttun ve hayırlı hizmetlerde bulundun? Namaz kılıyorsun, abdest alıyorsun, namazda bana sözler veriyorsun, dualarda, isteklerde bulunuyorsun, haydi bakalım, hangi sözlerini yerine getirdin’ derse ne diyeceğim?”
Yine Amerika’da bir namaz anısı vardır. Onu da nakledeyim.
Amerika’da kurs görecekleri ve kalacakları yere yerleşince, namazını eda edebileceği bir yer arar ve tabi bulamaz ama aramaktan da vazgeçmez.
Kurs gördükleri binanın boş sınıflarından birinde kılmaya başlar. Bu hali gören yetkililer durumu ABD’li okul komutanına bildirirler.
Okul komutanı Hekimoğlu ağabeyi dinleyince; “Senden başka Müslüman asker varsa onları da bilgilendir sizler için bir ibadet mekânı hazırlatalım” diyerek meseleyi çözer.
Ve okulun alt katında mescidin açılmasıyla ibadetlerini yaparlar. Diğer Müslüman ülkelerden gelen subaylarla tanışıp kaynaşırlar.’’(1)
Hüseyin Öztürk 17.Ocak.2022 Yeni Akit Gazetesi.
Zaman’ın en çok okunan yazarı, Gülen’i sevdiğini herkesin bildiği bir isim olan Hekimoğlu İsmail, cemaati “Musibet Mektebi” olarak nitelendiriyor son kitabında. “Hayırlı işler yaptığı sanılan, güzel insanlar yetiştirdiği düşünülen cemaat mektepleri”, meğer Musibet Mektebi’ydi ve bu Musibet Mektebi’nden yetişenler “darbeci” olmuşlardı, milletin silahıyla milleti vurmuşlardı. Bunlar “gafildi, haindi”.
Kitabın sayfaları çevrildikçe Hekimoğlu İsmail’in “hastalığına ve yaşlılığına” rağmen “ne kadar öfkeli olduğu” anlaşılıyor.
“Türkiye, 15 Temmuz 2016 Cuma günü çok tehlikeli darbe girişiminden, büyük bir badireden kurtuldu çok şükür.. Cumhurbaşkanına suikast düzenlenmesi, Meclisin bombalanması, tankların insanları ezmesi akıl alacak hadiseler değil..
Allah’ın yardımıyla yüz binlerce insanların sokaklara çıkması, bombalara kurşunlara aldırmadan darbeyi önlemesi dünyada görülmüş değildi.
Bu zamana kadar darbelere karşı çaresiz kalan, bir şey yapamamanın acısını yıllarca yaşayan millet adeta bir istiklal savaşı verdi. Bu şanlı milletimizin her birini kahraman gördüm.”
Önsöz’deki bu ifadelerden sonra kendi hayatından kesit sunan yazar, “bir zamanlar Türkiye’de İslam’ın yaşanamadığından” bahsediyor. “İlkokula yeni başlamış, küçücük bir çocukken okulda alfabeyi ilk açtığımda evdeki alışkanlığa uyup “Bismillah” demiştim.
Öğretmenim bunu duymuş ve cetvelle parmaklarımın ucuna defalarca vurmuştu. Ağlatıncaya, bağırtıncaya kadar vurmuştu. Ondan sonra ne ben, ne de diğer arkadaşlarım “Bismillah” demedik.
Hattâ evde bile bismillah demeye korktuk. Böylece bismillahsız büyüdük.”
Başta ailesi olmak üzere tüm yakınlarına,tüm sevenlerine başsağlığı rahmet ve metanet diliyorum.
Allah rahmetiyle muamele etsin İnşallah.Mekanı cennet olsun.Menzili mübarek olsun.
Ruhu için el fatiha..
1.Hüseyin Öztürk 17.Ocak.2022 Yeni Akit Gazetesi.
17.01.2022//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
YORUMLAR
Allah razı olsun hocam, her satırda değerli bilgiler vermişsiniz
Yok yok maşallah, Mevlana'dan sözler bir ummandan damlalardı
Rahmetli Hekimoğlu İsmail doksan yıllık bir çınar
Askerlik mesleği, dünya görmüşlük, din, iman, edebiyat ile ilgili meşguliyetleri, ne güzel, ne mutlu
Evlendiğimiz gün, dini nikâhımızı kıyan hoca, bir de kitap hediye etti bize
Kitabın adı, üstte de ismi geçen "Bir Deliyle Evlendim" idi
Hanımla birlikte okuduk, tebessüm duyduk
Elbette hatalarımız, yanılgılarımız olacaktı, insandık, ancak karşı taraf gergin olduğunda, kızdığında biz sakin olacaktık, eserin ismiyle cismiyle özüyle verdiği mesaj buydu kuşkusuz
Hani "Sağır bir kocayla, kör bir kadın mutlu bir çifttir" sözünün hükmü bir bakıma
Nihayet Hocam
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Hekimoğlu İsmail müstear adlı yazarımıza rahmet dilerim Allah'tan
Selam ve saygılarımla.
levent taner tarafından 19.1.2022 18:51:33 zamanında düzenlenmiştir.