- 285 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KUDDUSİ, Tarik-ul Kur'an Tefsiri (Hucurat)
KUDDUSİ, Tarik-ul Kur’an Tefsiri
HUCURÂT SÛRESİ
11-يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَومٌ مِّن قَوْمٍ عَسَى أَن يَكُونُوا خَيْرًا مِّنْهُمْ وَلَا نِسَاء مِّن نِّسَاء عَسَى أَن يَكُنَّ خَيْرًا مِّنْهُنَّ وَلَا تَلْمِزُوا أَنفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْأَلْقَابِ بِئْسَ الاِسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْإِيمَانِ وَمَن لَّمْ يَتُبْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
"Ey îmân edenler! Bir kavim diğer bir kavmi alaya, almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidir. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki de onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendilerinizi ayıplamayın; birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık, ne kötü isimdir! Kim (yasaklandığı şeyden) tevbe etmezse, işte onlar (isyanı itaat yerine koymaktan ve nefsi azaba maruz bırakmaktan dolayı) zâlimlerin ta kendileridirler."
Âyet-i kerime, genel bir ifade kullanarak alaya almanın her çeşidini yasaklamıştır. Bu itibarla, bir mü’minin başka bir mü’mini, fakirliğinden veya acizliğinden yahut işlediği bir hatasından dolayı ona dil uzatması, onu sevilmeyen lakaplarla çağırması caiz değildir.
Zira, bu tür şeyleri yapmak, mü’minler arasında sevgi ve saygıyı zedeler. Ve İslam kardeşliğini sarsmış olur. Bu sebeple bu tür davranışlara düşen mü’minlerin fasık olacakları, fasıklığın ise mü’minlere yakışmayan bir sıfat olduğu beyan edilmektedir.
”Kınanacağınız şeyler yapmayınız. "وَلَا تَلْمِزُوا أَنفُسَكُمْ" Her kim kınanmayı hak edeceği bir şey yaparsa, kendi kendini kınamış yani kendisinin kınanmasına sebep olmuştur. Yoksa insan, dili ile kendini ayıplamaz. Bu, müsebbebin söylenip, sebebin istenmesi kabilindendir."
Şu şekilde de izah edilmektedir; Mü’minler tek bir nefis gibidirler. Birine karşı kötülük yaparlarsa kendilerine yapmış sayılırlar. Eğer birisine iyilik yaparlarsa yine kendilerine yapmış olurlar. Nitekim bir âyette şöyle buyurulmaktadır: ’Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz...’“ (İsrâ: 7)
“İmandan sonra”بَعْدَ الْإِيمَانِ" sözü îman ile imanın sakındırdığı fıskın bir arada bulunmasını çirkin göstermektir. “Yaşlılıktan sonra hevaya meyil ne kötü bir durumdur” sözünde olduğu gibi.
“Kim de menedildiği şeyden tevbe etmezse, işte böyle kimseler zalimlerdir”
تفسير القشيري
نهى اللّه - سبحانه تعالى- عن ازدارءِ الناس ، وعن الغَيْبَةِ ، وعن الاستهانةِ بالحقوق ، وعن تَرْكِ الاحترام .
İnsanları aşağılamak, çekiştirmek (gıybetini yapmak), hakkının gözetilmemesi, ve saygının gösterilmemesini yüce Allah (celle ve ala) yasklıyor.
ولا ينبغي أن يُعْتَبَر بظاهر أحوال الناس فإنَّ في الزوايا خبايا , والحقُّ يستر أولياءَه في حجابِ الضّعَة
İnsanların kalplerindeki değerlerden habersiz, görünen hallerine itibar ederek onları aşağılamayın.
Unutmaki! Hak, dostlarını yoksulluk (aşağılık) perdesiyle örter.
12-يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضًا أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَّحِيمٌ
"Ey iman edenler, zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannin bazısı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Sizden biri ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Ondan tiksinirsiniz. Allah’tan korkun. Şüphesiz ki Allah, tevbeleri daima kabul edendir, çok merhametlidir."
- {وقرأ الضحاك وعاصم الجحدري," فَكُرِّهْتُمُوهُ " kâfin ref’i ve ranın şeddesi"} {وقرأ نافع,"مَيِّتاً" (şeddeli)}
”Zan ”; bir alâmetten dolayı insanın içinde hasıl olan düşüncedir. Eğer bu güçlenirse, bilgi olur. Çok zayıf olduğu taktirde de vehim olmaktan öte geçmez.
للزَّجَّاج- "أمر اللّه عزَّ وجل باجتناب كثير مِنَ الظن ، وهو أن تظن بأهل الخير سوءاً
فأمَّا أهل السوء والفسق فلنا أن نظن بهم مِثْلَ الذي ظهر منهم."
Allah (azze ve celle)’nin nehyettiği, "iyi (hayırlı) kimseyi kötü zannetmektir. Kötüler ve fasıklar için ise bizim onlardan gördüğümüz şekilde düşünme hakkımız vardır.
Kadı Ebû Ya’lâ şöyle demiştir: Bu âyet bütün zanların men edilmediğini gösterir;
Zan dört kısımdır: "mahzurlu", "emredilen", "mübah" ve "mendup". Mahzurlu olan şudur: O Allahü teâlâ hakkında kötü düşünmektir.
Oysa Allah’a hüsnü zan beslemek vaciptir. Dış görünüşleri adil olan Müslümanlar için kötü düşünmek de mahzurludur.
Emredilen zan ise, aleyhinde ilme götüren delil olmayan zandır. Biz buna hüküm vermekle emrolunmuşuzdur. Zann-ı galiple yetinmek ve hükmü ona göre vermek vaciptir. Meselâ adil şahitlerin şahitliklerini kabul etmek, kıbleyi tespit etmek, başkasının yenen haklarını değerlendirmek, miktarları şeriatçe belirtilmeyen diyet miktarlarını tespit etmek bu kabildendir. Bu ve benzeri şeylerde zann- ı gaiple karar vermeye davet edilmişizdir.
Mübah zan ise, imamın namazda şüphe etmesi gibidir ki, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bu gibi durumda zann-ı galibe göre hareket etmeyi buyurmuştur. Eğer onu yaparsa mubah olur, eğer yapmaz da azını alır, eksiğini tamamlarsa o da câiz olur. Ebû Hureyre, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’den: "Zannettiğiniz zaman gerçek kabul etmeyin” dediğini rivayet etmiştir.
Buhârî’de, Enes (radıyallahü anh)’den şu haber rivayet edilmiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımlarından birisi ile konuşuyordu. Yanlarından birisi geçti. Rasûlüllah adamı çağırıp, ”Ey falan! Bu benim eşim Safiyye’dir," dedi. Safiyye Rasûlüllah’ı Ramazanın ilk onunda ziyaret etmişti. Adam: ”Ya Rasûlüllah! Başkası hakkında aklımdan geçen, senin hakkında geçmez," dedi. Hazret-i Peygamber: ”Şeytan insanoğlunun içinde kanın dolaştığı gibi dolaşır," buyurdu. (Tirmizî, Radâ 17, 1172).
Bu hadisi şerif, insanların kalplerini su-i zandan, dillerini de gıybetten korumak için töhmet yerlerinden sakınmaları gerektiğine işaret etmektedir.
قوله صلى اللّه عليه وسلم : ( احترسوا من الناس بسوء الظن, )
{"Su-i zanda bulunan insanlara dikkat edin."}
Resûlüllah (aleyhis-salâtü ves-selâm) şöyle buyurdu: "Ey, dilleriyle iman eden fakat kalblerine iman girmeyen topluluk, müslümanların gıybetini yapmayın. Onların kusurlarını araştırmayın. Zira onların kusurlarını kim araştırırsa Allah da onun kusurunu araştırır. Allah da kimin kusurunu araştırırsa onu evinin ortasında rezil eder. (Ebû Davud, K.el-Edeb, bab: 35, Hadis no: 4810)
"Kiminiz kiminizi gıybet etmesin "وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضًا" arkasından kötü şeyle anmasın. Peygamber Efendimiz (aleyhis-salâtü ves-selâm)’a gıybeti sordular, o da: Dîn kardeşini hoşlanmayacağı şey ile anmandır, dedi. Eğer dediğin onda olursa gıybet etmiş olursun, eğer olmazsa bühtan etmiş olursun, dedi.
İbn Abbâs (radıyallahü anh)’dan, rivâyet olunduğuna göre; "Gıybet, köpek insanların katığıdır."
"Biriniz kardeşinin ölü iken etini yer mi?
Zeccâc; hazırda olmayan birinden kötü bahsetmek, onun ölü iken etini yemeye benzetilmiştir ki, o bunu hissetmez.
Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah tevbeleri çok kabul edendir, çok esirgeyendir. Tevbeleri kabulde ve rahmeti yaymakta son derece ileridir. Öyleki tevbe edeni, sanki hiç günah işlememiş gibi yapar. Bu, sadece tevbe edenlere ait bir husus değildir. Günahları çok bile olsa herkese şamildir.
13-يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ
"Ey insanlar muhakkak ki sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık, birbirinizle tanışasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Elbette ki Allah nezdinde en şerefli olanınız, ondan en çok korkanınızdır. Şüphesiz ki Allah, herşeyi çok iyi bilendir, her şeyden haberdardır."
"Sizi bir erkekle bir dişiden yarattık."
Âdem’den ve Havva’dan, ya da her birinizi bir baba ve bir anadan yarattık. Dolayısıyla sizden hiçbir kimse yoktur ki; onun durumu diğerinin durumuna eşit olmasın. Dolayısıyla neseb hususunda övünme ve üstünlük taslamanın hiçbir manası yoktur.
"Birbirinizle tanışasınız" soy bakımından birbirinizi tanıyasınız da, babalarınızdan başkasına nisbet etmeyesiniz diye,
"Milletlere ve kabilelere ayırdık." Babalarla ve kabilelerle öğünmeyin. Soy sopta üstünlük ve farklılık iddia etmeyin.
"Şüphesiz Allah, katında en değerliniz ondan en çok korkanınızdır. Yani takva sâhibi olanınızdır. Çünkü nefisler takva ile kemale erer ve şahıslar onunla birbirinden üstün olurlar. Bundan dolayı kim şeref ararsa onda arasın. Nitekim Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem); "Kim insanların en değerlisi olmak isterse Allah’tan korksun.
Şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır. Sizi ve amellerinizi bilir, iç hallerinizden haberi vardır. Peygamber Efendimiz (aleyhi salatü veselam) Veda Hutbesi’in de şöyle buyurmaktadır: ”Şüphesiz Rabbiniz birdir, babanız birdir. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Araba, kırmızının siyaha, siyahın kırmızıya üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır.’"
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.