GÜL SOKAĞI
Yeni yıla girmenin coşkusu sürerken gökyüzünü aydınlatan renkgarenk maytapların çeşitli şekillerde parıldayıp sönen manzaralarına takılmıştı gözleri. O sokağa çıkmamış, yeni yılı evinde karşılamayı yeğlemişti. Canı pek istemiyordu sokak neşesine katılmayı. Canının sıkkınlığı yüzündeki solgunluktan durgun halinden belliydi. Neşesi dumura uğramıştı geçmişi aklına geldikçe.
.Geçen senenin kendisine bir şeyler vermediği; aksine, ona tahmin edemediği üzüntüler yaşatmıştı. İçinden çıkamadığı dertlerle boğuşması olabilirdi neşesizliği. Gülmeyi unutmuş, her günün gecesinde gözyaşları aka aka bir menekşe gibi solup gitmişti. Hayata küsmüş hali komşularını korkutuyordu. Yalnızlığına sığındığı evinde yaşamı mahpushaneden farksızdı. Alış verişinden başka dışarı çıkmaz, pencere önünde gelip geçen kız çocuklarına yavrusu gözüyle bakar, onu gören kızlara acı tebessümler gönderirdi derinden içler çekerek. İçine kapanarak aydınlığı karartmıştı gönlünde.
O nedenle geçen sene ona kahırdan başka bir şey vermemişti. Yeni yılda da kendisine pırıl pırıl bir güneşin doğmasına ihtimal vermiyordu. Bu yüzden neşesini, sevincini yitirmişti. Dışarıda eğlenen gençleri süzmekle yetinmişti yılbaşı akşamında. Kuzine üzerinde demlediği çayını pencere önünde yudumlarken duygulanıyor, aklından neleri geçirmiyordu ki... Suskunluğunun ardında koca bir yanar dağ vardı; patladı, patlayacak!
İki yıl öncesine kadar her şey güzeldi. Pembe yanaklarında güller açar, ela gözlerinden ak güvercinler uçar, kehribar dudaklarından bal muhabbetler damlardı. Komşuları onu o kadar çok severdi ki; her sabah apartmanın çimenli bahçesinde birlikte kahvaltı yaparlar, pür neşe içinde vakitlerine hoşluklar katarlardı. Omuzlarında koca dünyanın ne yükü, ne de kasveti vardı onda. Huzurlu ve sevgi dolu bir kadındı. Apartmanlarının bahçesindeki mor leylak kokuları arasında yazdığı şiirleri komşularına sesli sesli okurdu fon müziği eşliğinde. Şiirin sonunda alkış tufanı mahalleye dalga dalga yayılırdı. Rahmetli dedesi de şiir aşığı ve gönül motifli şiirler yazardı. Nazlı Ülkü’yü yanına alır, şiirlerini ona okurdu. O da can kulağı ile dedesini dinlerdi. Dedesi onun en büyük Türk şairiydi. Hafta sonları dedesi onu iki dağ arasına konmuş, billur gibi soğuk suları, çam kokularının etrafını sardığı, bin bir çeşit çiçeklerin boy attığı, bir çok dereleri olan Tekke köyünün görkemli bahçelerine götürür, salıncak kurarak torununu eğlendirir, şiirlerini ona okutturarak şiir aşkını aşılardı. Şiir, hikaye denemeleri yazmayı, kitap okumayı dedesinin telkinleri ile olmuştu. Dedesinin vefatından sonra da onun hatıralarını yaşatmak için şiir sevdasını yüreğine kazımıştı. Şiir onun vaz geçilmez kara sevdasıydı. Daha ilk okul beşinci sınıfa giderken yazdığı bir şiiri mahalli bir gazeteye yollayarak yayınlamışlardı. Şiirin yayınlandığı tarih onun miladı olmuştu şiir aşkında.. Ne o şiirlerin, yazıların peşini bıraktı, ne de şiirler, yazılar onun peşini... Her gün yazdıkça daha da geliştiriyordu kendisini. Orta okulundaki edebiyat öğretmeni Pınar Bilge hanım da ona çok destek veriyordu. Şiirlerini ve yazılarını ondan alarak gazetelere, dergilere yollardı. O genç yaşında isminden bahsettirmişti şehrinde, kasabasında, köyünde... Edebiyat dünyasına yeni bir güneş doğuyordu.
Liseyi başarılı bitirmesine ve üniversiteye gitmeyi çok istemesine rağmen babası onu yollamamıştı. Erken yaşta babası onu gelin etmişti. Bir anda hayalleri sönmüştü. Evlendikten sonrada yazmaya devam etti eşinden tepki alsa da... Mahallesindeki arkadaşları bazen ona takılır. ’’kızım Nobel’e aday eserler mi vereceksin? Bırak bu işleri, çocuklarınla ilgilen!’’ dediklerinde onlara gülerek, ’’ Siz ne anlarsınız şiirden, hikayelerden kuzular!’’ diye karşılık verir, onlara güler geçerdi.
Saat gecenin ve senenin son dakikalarına çeyrek vardı. Televizyon proğlamları birbirleri ile yarış edercesine vur patlasın, çal oynasın dercesine aşırı derecede çılgınlık yapıyorlardı. Pencereden gözünü ara sıra aralayarak tv’ye bakıyordu ama yüzündeki o solgun ifadeler hiç değişmiyordu. Oğlu, gelini ve torunları bir kaç ev ötede oturmalarına rağmen onlara da gitmemişti. Onların gelme isteklerini bile geri çevirmişti... Yalnızlık onun vaz geçilmez arzusu idi. Kendi iç dünyası ile başbaşa kalarak her şeyden kendini soyutlamak istiyordu.
Altı, yedi dakika vardı yeni yıla girmesine. Pencere önünden kalkarak perdeleri çekti. Doğruca mutfağa giderek abdest aldı. Senenin son yatsı namazını eda etmemişti. ’’ Yeni yıl girdikten sonra kılayım namazımı. Şimdi gelecek yılın aydınlığına dualar edeyim. Tanrı dualarımı kabul eder inşallah!’’ diye mırıldandı. Kanepeye geçerek kıbleye döndü, avuçlarını açtı başladı duaya.
’’Yüce Tanrı’m, başta devletime, milletimize huzur ve ferah gelsin. Fakirlerimiz, açlarımız, işsizlerimiz; dahası yoksulluğumuz son bulsun. Kötü insanlar zayi olsun, güzel insanlarımız hak ettikleri yere gelsinler. Haksız yere, iftiralarla hapse düşmüşlerimize hak, hukuk, adalet gelsin. Bir iftiraya uğrayarak kızıma Fetöcü denilerek zindanlara atan iftiracı zihniyeti kahreyle, onları devletimin kadrolarından uzaklaştır. Kızımı özgürlüğüne kavuşmasına vesile kıl yüce Tanrı’m. Onu bana kavuştur. Onsuz hayat bana zehir oldu! Sen bilirsin Tanrı’m’’ diyerek Fatiha okudu. Bir müddet olduğu yerde sessiz sessiz oturdu. Sonra her şeyi Allah’a havale ederek kalktı. Soba üzerindeki çaydan alarak geçip oturdu tv karşısına.
Kızı Ayçiçek Asena öğrencilik yıllarında kaldığı bir yurttan dolayı yıllar sonra hakkında mahkeme açılmış, yargılananlardan birinin iftirası nedeniyle yargılamaların sonunda işin iç yüzü araştırılmadan mahkumiyet kararı verilmişti. Öğrenmen bir kızdı ve etrafında çok sevilen biriydi. Öğretmenliği sırasında başka bir üniversite daha bitirerek çok iyi bir aydın eğitmendi. İmkanları olsa arzuladığı üniversiteleri okumak istiyordu. Tek amacı, ülkesine faydalı ülkücü bir evlat olabilmekti. Fikirlerini örnek aldığı Alparslan Türkeş’in yolunun Allah yolu olduğunu biliyor ve onun düşüncelerini yürekten benimsiyordu. Akrabalarının ve çevresinin sevgisinin yanı sıra öğrencilerinin de aşkıydı Ayçiçek Asena. Annesinin biricik nazlı meleğinin uğradığı haksızlıklar onu dertlerden derde sürüklemişti yedi ay içinde on kilo vermişti. Etine dolgun bir hanım olmadığından verdiği kilolar dermansızlaştırmıştı. Evin merdivenlerini bile güçlükle çıkıyordu. Biricik kızı Ayçiçek Asena’nın üzüntüsü her geçen gün dağ gibi büyüyordu yüreğinde. Her kıldığı namazın ardından yaptığı dualarında adaletin bir gün tecelli edeceğine inanıyor, Allah’a havale ediyordu iftira atanları. Hayata, çevresine, güvendiği devletine küsmüş, derin bir sessizliğe gömülmüştü Nazlı Ülkü.
Çayını yudumlarken Tv’de ekranı patlatırcasına bir gürültü başlayınca irkilerek Tv.’ye gözleri kaydı. Yeni yıla gitmenin gürültü patırtısı idi. Taksim meydanında bilincini yitirmiş yığınlar gibi .ılgına bağırıyorlar, maytapları ardı ardına patlatıyorlardı. Ülke genelinde pek çok insan çılgınca eğlenerek yeni yıla girerken onun gözünden yaşlar süzülerek yanaklarından aşağıya düzülüyor, eline aldığı kalemle günlüğüne notlar düşüyordu. Göz yaşları sicim gibi yanaklarından aşağı inerken ’’ güzel kızım Ayçiçek Asena’m, sensiz bir yılı daha devirirken yeni yılın bizlere uğurlar, bereketler, sancısız günler getirmesini Gök Tengri’mden dilerim. Sen mahpus damında ağlama, hüzünlenme. Bu günlerde geçecek... ’’ diye devam etti yılın son anı yazısı. Gözlerindeki yaşı silerken gökyüzüne bakarak gülümsedi bir öüjde almışcasına.
Gül Sokağında gençler Nazlı Ülkü’nün penceresinin altında hep bir ağızdan ’’Aldırma Gönül Aldırma’’ türküsünü söylüyorlardı maytaplar gökyüzünü aydınlatırken...
Zafer Direniş
...
Bir Öykü Düştü Geceye
YORUMLAR
direniş
var olun
çokça saygılar
direniş
Öykünün ismini değiştirmek zorunda kaldım, yanlış anlaşılmaya neden olur düşüncesi ile.
İsminin diğer adı da Günay olunca belki sende yanlış anlarsın diye hemen değiştirdim.
Konya'da yayınlanan bir gazetede çıkan haber üzerine böyle bir hikaye kurgusu yapmıştım.
Beğenmene sevindim. Yazan her kişi her konuda yazı, şiir, hikaye, roman yazmalı diye düşünüyorum ama maalesef bazı insanlar kendilerini yetiştiremediklerinden öküz altında buzağı aramayı çok seviyorlar.
Bu öyküyü daha uzun yazmayı düşünüyorum nasipse
sevgi ve saygılar şiir yüreğine
Aygün Deniz
Saygılarla***