- 466 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
1Sessizliğime eşlik eden suskunluğundu1
Yüzeysel süre gelen yaşamım sen varlığın ile ihtimallerin de ötesinde yılları ardına alarak bu günlere uzayarak, tüm yaşam kurallarımı darmadağın ederek ruhsal yapımın dağılmasına da sebep olacağı ilk zamanlarda tahmin etmem veya ihtimal dâhilinde tutmam mümkün değildi…
Sevgi armağanları ile düşünce acılarımın örtülmesiydi belki de yıllara uzayan acılanmalarıma sebep oluşu…
Umut ettiğim düşlerimin yığın yığın kayboluşuydu hayatın yaşanmışlarını hüsrana atması…
Sevmenin tüm masum düşleri ve isteklerinde yaşam hevesi yıllara dağılan acılarla son bulacağını ihtimal dâhilinde hiç düşünmedim…
Güvenmişliğin kırılgan yaşamlara uzaması belki de benlik savaşımı kaybetmiş olmamla bu günkü sıkıntılı ve hüsran zamanlarımı yaşamam sebep olacağı asla ihtimal dâhilinde değildi. Çünkü sevmenin doğruluk terazisini kullanma yetikliğim yoktu… Buna ne denir bilmem ama hatalarımın sebebi olarak görmem sanırım yanılma payımı görüntüleyebilir…
Garip bir düş yorgunluğuydu belki de?
Belki de nereye ve nasıl bakabileceğimi öğrenememiştim?
İnsan düşüncelerini okumak gibi bir özelliğim olmadığı içindir yıllara süren bu bedel ödemeyi önleyememiş olmamdır…
Belki de oluru olamayacak cümlelere ihtimal şansı vermemdi? Zaten bu sevgiye kendime bir şans olarak peylememdi yaşamımın uzun yıllarını içine alan zamanlarda göz yaşı dahil tüm acılanma türlerinin içinde var oldum…
Yaşamıma dahil olmuş yalanlar gerçek olarak düşünme hatamdı belki de şüphe duygusundan uzak yaşamımdaki varlığımda…
Belki de sevmek yalan sözler kabullenme hatasını veriyordu?
Neyse bu gün özlem günüm olmasını hiç istemiyorum.
Sadece sabahın erkeninden başlayarak uzun zaman alacak dinginlikten sonra iyi akşamlar demek istiyorum…
Zamanımı daraltarak tüm düşlerimi darlaştırarak çeşitli konuların içinde dolandırarak beni sadece bezmişliğime hükmettiren şüphesiz…
Sabrımın seni sevmelere yönelmişken, beklenmedik zamanlarda tahmin edilemeyen düşüncelerle vururken beni, ağlamalarımla direnmeye çalışıyorum…
Mor yıllar mor düşüncelerle oyalarken beni, kahredici zamanların içinde daralttın beni sevgili…
Unutulamayacak sevgiler vaat ederken bana, kaybedişleri alıştırdın ruhuma…
Sevinç mutluluklarını içimde saklama çabasındayken ben, ruhumu hırpalayarak benlik direncimi dağıtıp geçtin…
Yıllarca umutlar vaat ederken bana, sadece utanç duvarlarına çarptırdın beni…
Kaç umut zamanımı arkamda bıraktım ki bu günlerdeki savrukluğumdu sahipsiz düşlerle uğraşta oluşum…
Kararmış bir düş beklentisiydi umutsuz nefeslerle içinde var olduğum yaşam, oysa şimdilerde umutsuzluğa düşmüş kesik nefes almaların varlığı içindeyim…
Beklentisiz zamanlarda doluyor gözlerim, sahipsiz düşlerle… Nefes nefese yaşamak bu umutsuzca düşüş yorgunluğu veren kayıp düşlerimle cirit atarken, iç benliğimde, bense sahipsizlik imkânsızlığı içinde bunalıp kalıyorum artık…
Çaresizlik bu olsa gerek veya umutların tükendiği zamanları fazlasıyla utangaç düşler kurarak yaşamaksa bu, belki sonsuzluktur bu umutsuzluktan çıkış…
Veya kararmış düşüncelerin içinde kesik nefesler almaksa bu körüne kararsız zamanlarla, galiba sen bitiyorsun bende… Bir travma serpintisi bu düşler ve bu yaşamın uçsuzluğu… Gülüşleri unutmuşsa bu beden, yarınların umutlarını kırıp atmıştır…
Karışık bir zaman boşluğu içinde, geçmiş ile gelecek birbirine boy gösterir cesine üstünlük sağlamaya dolanıyor…
Kayıp zamanlar ardında sayısız yanılmaları bırakarak ruhsal yapıyı zorlarken, bedensel bezmişliğe adım atarcasına, dünlerin pişmanlığını yarınlarataşıma çabası sağlıyordu…
Kahredici bir özlemin baskısı gün ve gün ağırlığını arttırırken, sebeplere yönelik pişmanlıklara sebep oluyordu… Özlem, dünlerden sarkan iç baskılarla yaşama pişmanlığı meydana getirirken, sadece benlik mücadelesi ile baş edilme uğraşlarım içinde idi…
Kendi kendime bu ağırlığı yıllar, yıllar boyu taşırken bu güne düşen daralışlarım ise sadece umarsız olmamla geçmişi engelliyordum sanki…
Aynı anda hem çocuk hem de umarsız davranışlarla saatlerce dağ zirvesine sanki bir şeyler ararcasına mutluluk özlemleri yaşardım. Umarsız bakışlarla bencil hislerle onu düşünür, onca kısık seslerle konuşarak… Sonraları ise dağılmış öfkelerle konusuz düşünce feryatları ederdim, sanki içimdeki çocuğun mutluluk hisleri yönetirdi beni, acılanmalarım zamanlarında umutsuz, korkulu bedensel titreyişlerle uzun zaman süren bu kâbus nöbetlerinin ataklarını savuşturmaya çalışırdım…
Kendimde suçluluk sebepleri ararken, ondaki değişken çocuk tavırlarına şaşardım. Bir anda gözyaşlarına boğulur, çenesinden göğsüne süzülürdü akışkan yaşlar… Donup kalırdım en zayıf halim bu hal idi gözyaşı ile onu görmek kendi kendime boğulası hıçkırıkları sessizce çıkarır bedensel titreyişler ile uygulamalar sürüp giderdi…
Ve bir anda o “sen bana bakma, çaresizliklerimin sebebi sen değilsin, düşüncesiz hareketle kendimi hep zora sokarım hadi bir şeyler söyle de kendim hep zora sokarım, hadi bir şeyler söyle de geçiştirelim bu kötü zamanı “ derdi. Ben sadece şaşkın bakışlarla suskunlaşırdım…
Ve o benim suskunluğuma hep sesli gülerdi “sen, sen, kelimelerimin ardını getirmeden sessizce susardı ve susardık…
Tüm zamanlarımızda kışı yaza, yazı kışa ekleyerek özlemle art arda mevsimlerin değişimini beklerdik. İkimizde yaz aylarında yaşamı seven özlemle içimize sindire sindire yaşardık zamanları…
Ve ömrümüzün uzun yılları yaz aylarının özlemi ile geçerdi…
Ve Eylül gelirdi, kurumuş çınar yapraklarını omuzlarımıza savurarak…
Bazen omuzlarımızdan aşağı dökülürdü damarlı sarı yapraklar.
Ve ben hep korkardım sarıdan, çünkü hep hüzündü, çünkü hep ayrılık aylarında nefesler alınırdı, durmayasıya gelecekteki düşler özlenirdi bahar aylarını düşlerken… Hep hüzün, hep tamlanamamış yaşam zamanlarımızı bölerdi. Hep, andan ana bir beklenmeyenle titrerdi omuzlarımız. Sonra bedenimiz ki ardından ruhumuzun ritmi bozulur korkular sarardı…
Korkardık, korkularla hüzünde veda zamanlarının omuzlarımızdan dökülmesine ve korkardık hüzün habercisi zamanları yaşamaktan, yarınsız düşünceler doluşurdu beynimizin kuytularına ve biz Eylül solgunluğu ile mutluluğumuzu hep unuturduk…
Eylül solgunluğu buz kestirirdi damarlarımızdan, akan kan ile yüzümüzü soldurarak endişeli bir arayış ile çözümsüzlüklerimize çareler arardık…
Eylülün ortalarında buz keserdi omuz oynaklarımız…
Eylül hep kahır, zamanları hediye ederek bedenimizde buz kesikleri ile koşar giderdi…
Ruhum her girdap akımında bedeni kalp vuruşlarını hızlandırarak giderdi Eylül ortalarında coşku seli bulabilmek için tepeden aşağıya indirip beden sağa sola yatışlarını dengelerdi… Uçmak ayaklarını yerden kesilmesi gibidir. Hareketse uçmak ruh uçuşları ile boyut atlamak gibi bir olguydu belki de yüreğin hızlanıp kan akışının damarlarda hızlanması ile… Ve bu hız sevginin limit üstündeki halinde oluşuydu ki biz hep birbirimizi limit üstü severek yılları art arda tükettik sonu hüsran olsa da…
Oysa bilmediğimiz veya tahmin etmediğimiz o kadar çok şey vardı ki yaşamda gün geliyor tepe takla düşmeye başlayınca, anlıyor insan aşk gerçek miydi diye kendi kendini sorguluyordu… O kadar inanmışlık ardındaki aşk ile darmadağın sevgiler oluşması ve vedasız gidişlerin kendine öz sebepleri olmasaydı aşk gerçeklik sevgisinde yaşanacaktı…
Birkaç zaman geçti sen gideli…
Birçok yaşam değişti, dönüp dönüp arkama baktım belki özlediklerimi görürüm diye, karanlıklara yürüdüm veya seni görürüm diye karanlıklara yürüdüm. Karanlıklarda zamanı kovaladım. Yalnızlığımı içimde bir yerlere gömüp kaybettiğim benliğimle beraber senden uzak, insanlardan uzak, denizin yosunlarını topladım, diplerinden.
Daha sonraları Güneş’te bedenimi yaktım, derim çürüdü, etimden ayrıldı kurumuş kabukları ile. Canım yandı, Güneş yanığından çok, içimde isler oluştu…
Aksini düşündüğüm tek zamanım olmadı. Tüm kalabalıklığıma rağmen yalnızlığımı sırtımda hissedip, düştüğüm yollara baktım…
Kimi kime sorabilirdim, kimi kimle, kimden arayacaktım. tüm yıllar zifir. Tüm asfaltlar zifir kokusunda, sen kokun burnumun derinlerinde ve yalnızlık ve korkusu ve acıyan derimin kabukları yolundu, sen yoksun… Yoktun da, bilinçli olacaktın da umutsuz oluşun ellerimde, sen kalabalıklarına düştün, unuttun, kendini de unuttun, yaşamın gücü senle oldu, güçsüzlüğümün yanında ve cesaretim yoktu, korkuyordum, kendi yalnızlığımdan, sen cesurdun korkusuzdun, kalabalıkların vardı, sahipsiz düşler kurarken ben, sen yolun yarısını aşmıştın, korkusuzdun, kalabalıkların vardı ve bir ben unuttuğun vardı, unutulmazların yanına konaklattığın…
Bezdim, bezdirdin geçen zamanın hesaplarını yapmaktan. Yarınsız düşler olur muydu sevgili, yalnızlık düşleri ile tek başa varlık savaşı olur muydu?
Öksüzleşmiş olarak yalnızlık zamanları nasıl yaşanacak?
Şimdilerde daha çok korkuyorum uzaklarda, portakal kokulu yolları geceleri geçerken, araca hız yaptırarak, korkuyordun portakal kokulu yollarda…
Bilirsin o yolları, Akdeniz’in portakal kokulu beldesindeki, yüksekteki otel odasından bana iletiler gönderirdin, ben ağlardım, şimdilerde gözümün etrafında biriken yaşların göğsüme düşürdüğü yaşları hatırlamış olmam da farklı bir acılanma yaratıyor…
Ben bu hislerin etkisi ile gözlerimin bulanıklığı ile düşler kurarken sen yine yoksun… Kelimelerle uğraşta iken sen yine yoksun…
Değmeyeceğini bildiğim sana bu anlatımın gereği neydi ki uzakların sisli yollarında bu düşüncelerle yol alışımdan?
Biliyor musun sevgili, senin özünden çıkmışlığınla benim özüme dönüşümün imkânı var mıydı? Öncelikle, sessizliği, suskunluğu ve de yalnızlığı bir sor istersen… Yıllar yılı susuşları anlatırken bana, hep kuruyan dal misali verirdin. Şimdilerde beklentin kuru bir suskunlukla, ezilmişlikse, yarınsızlık çıkacaktı belki de karşına…
Senin, gidişinin ardından kayboluşları ve eksilişlerini düşündüm…
Garipsenecek duygulardı bunlar, ardına yalnızlıklar gizlenmiş…
Yokluklara dolanmışlığını hiç içinde hissettin mi? Duyduğumuz tüm sesler belki de o anlarda düşündüklerimizi uyarlıyor sanki…
Karanlığın ardındaki ışığa bakmak istiyorum, içimdeki tüm isteklerin limit yaptığı an bu ki o ışık benim peşimde koştuğum umuttu…
Mustafa yılmaz
YORUMLAR
Garip bir düş yorgunluğuydu belki de?
Belki de nereye ve nasıl bakabileceğimi öğrenememiştim?
İnsan düşüncelerini okumak gibi bir özelliğim olmadığı içindir yıllara süren bu bedel ödemeyi önleyememiş olmamdır…
Belki de oluru olamayacak cümlelere ihtimal şansı vermemdi? Zaten bu sevgiye kendime bir şans olarak peylememdi yaşamımın uzun yıllarını içine alan zamanlarda göz yaşı dahil tüm acılanma türlerinin içinde var oldum…
Garip bir düş yorgunluğuydu belki de?
Belki de nereye ve nasıl bakabileceğimi öğrenememiştim?
İnsan düşüncelerini okumak gibi bir özelliğim olmadığı içindir yıllara süren bu bedel ödemeyi önleyememiş olmamdır…
Belki de oluru olamayacak cümlelere ihtimal şansı vermemdi? Zaten bu sevgiye kendime bir şans olarak peylememdi yaşamımın uzun yıllarını içine alan zamanlarda göz yaşı dahil tüm acılanma türlerinin içinde var oldum…
Mustafa YILMAZ tarafından 10.1.2022 14:17:54 zamanında düzenlenmiştir.