- 544 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Rozaya Mektup
Sevgili Roza;
Belki bu mektup eline ulaşmayacak, belki de ulaşacak ama sen okumayacaksın. Zaten benden gelen bir şeylerin senin için çok önemi olmaz ve sen bunları yakıp, yırtıp atarsın. Olsun, ben yine de içimde sana ulaşıp okuyacağına dair bir umutla yazıyorum. Belki de kendimi okuduğunu düşünerek rahatlatmak için bir bakıma psikolojik olarak tedavi ediyorum.
Seninle ilk tanıştığımız zamanda, dünyada beklentisi kalmamış, daha otuz yedi yaşında hayata küsmüş bir adamdım. Geçmişimde yaşadığım pişmanlıklarımdan kurtulamamıştım ve hep içimde bir yara olarak kalmıştı. Aslında sen de bunları görüyordun, hep geçmişimdeki yaralardan, geçmişimdeki acılardan kurtulmak isteyip daha çok battığımın ve kendimi daha çok acıttığımın farkındaydın.
Sürekli bana kendine bunları yapma, bırak kurtul artık diyordun ama ben bir türlü yapamıyordum.
Biliyor musun? Ben hep, çektiğim acıların ya da pişmanlıklarımın değil de benim farkımda olduğunu hissediyordum. Yanılmışım.
Şayet incitirse seni sözlerim, şayet üzer ise kelimelerim şimdiden özür dilerim. Hayal kırıklıklarıma ver, üzüntüme ver, kırgınlığıma ver, çaresizliğime ver ne olur.
Seni sevmeye başladığım gün ilk defa geçmişimle yüzleşmiş ve bütün pişmanlıklar ve kırgınlıklarımdan kurtulmuştum. Seni sevdiğim gün daha doğrusu senin de beni sevdiğini anladığım gün benim yeniden doğduğum gündü. O gün anladım ki, yaşadığım mutluluk senden önce çektiğim acıların mükafatıydı.
Seninle konuşmaya başladığımızda günlerden salıydı ve ne tuhaftır ki bittiği günde salı oldu. Eskilerden duyduğum bir söz vardı, ’’her şey başladığı gün biter.’’ Maalesef bu da acı bir gerçek oldu.
Oysa hiç bitsin istememiştim, senden ayrı kaldığım her an, zaman duruyor, dünya anlamını yitiriyor, kelimeler anlamsızlaşıyor, içimde kıyametler kopuyordu. Zaten bu mektupta yüreğimde kopan kıyametin, kelimelere dökülmüş halidir.
Ellerini ilk tuttuğumda çok heyecanlanmıştım, kalbim sanki yerinden çıkacak gibi atıyordu. Ben kendimi sana âşık biliyordum, o gün anladım ki seni çok seviyormuş ama gülüşlerinde yer alan o masumluğa aşıkmışım.
O kadar güzel bakıyorlardı ki, her bakışı aşktı, sana baktığımda hemen utanıp yüzünü yere çevirirdin, işte o utangaç halini ayrı bir seviyordum. Çocuk gibi masum oluyordun.
İlk alışverişe gittiğimiz gün, onca mağazaya girip birkaç şey alıp çıkmıştık, ben yeşil sevdiğimden her şeyi de yeşil almıştık. Senden önce benim rengim gece gibi siyahtı. Sonra sen geldin ve gözlerinin yeşili umudum oldu. O günden sonra da en sevdiğim hatta tek sevdiğim renk yeşil oldu.
O kadar güzel şeyler yaşattın ki bana, öncelikle bunlar için ne kadar teşekkür etsem azdır sana. Heyecanlarım oldun, mutluluklarım oldun, kanatlanıp uçtum ise gökyüzünde senin sayende oldu. Bunları ve gözlerini asla ama asla unutmayacağımı da bilmeni isterim.
Hep diyordum ya hani, sen benim sonumsun, sonsuzumsun. Kalbim attığı sürece hep öyle kalacaksın.
Otuz yedi yaşında koca adamı liseli aşığa çevirdin, bu da ayrı bir başarındı, bunun içinde seni tebrik ederim. Ben senden öncesinde böyle şeyleri yaşamadım, yaşadığımı zannetmişim hep ama yanılmışım.
Gerçek duyguları yaşadığında yeniden yaşamaya başlıyormuş insan, bunu da seninle birlikte anladım.
Soğuk bir kış akşamıydı, Noel için hazırlıklar yapılıyordu olduğun yerde. Bizim adetimiz değildi yeni yıl kutlamaları ve bu sana hep tuhaf gelmişti.
Sana tuhaf gelen sadece bu değildi, yaşadığın yerle burayı hep kıyaslıyordun. Orada insanlar daha rahat yaşıyorken burada her şey daha zordu bunu hiç düşünmüyordun.
Orada düşünceler, insanlar özgürdü burada ise hep bir şeylere esir, hep bir şeylere tutsak yaşıyorlardı.
Düşündüklerini söylediğin zamanlarda bile yargılanıyordu insanlar, düşünce özgürlüğün bile tam olarak yoktu.
Sen bunları yaşamadığın için empati kuramıyordun ve anlayamıyordun. Anlamayı denesen ya da istesen anlayabilirdin, zekan ve yeteneklerine hayranlığımı da her zaman söylemişimdir.
Noel gecesi kıskanmıştım seni, çok üzülmüştüm. Senin bunu anlamadığını gördüğüm zaman üzüntüm kırgınlığa dönüşmüştü.
Görünmemek, anlaşılmamak, duygularının hissedilmemesi nasıl bir duygu asla bilemezsin.
En sevdiğin insanın sana bir yabancı gibi davranması kadar ağır bir işkenceye şahit olmadım, belki haklıydın yanında olmamı istiyordun ve şartlar buna hep engel oluyordu. Ama ne olursa olsun hiçbir şey ama hiçbir şey bana sıradan biri gibi davranma hakkını sana vermiyordu. Sen benim en uzağımdaki yakınımken ben senin hep en yakınındaki uzağın oldum Sen farkında olarak ya da olmadan bana var ile yok arasında davrandın. En sonunda da kıskandığım için beni ittin. Evet gittim, belki bu gidiş, bu bitiriş bana yakışmadı ama bu gidişte en büyük suç sendeydi, çünkü sen ittin ben gittim.
Madem istenmiyordum, madem görünmüyordum, kalmak her gün bana daha büyük acılar yaşatacaktı ve ben de bu yaşadığım acılara dayanamayıp sana acı yaşatacak, seni üzecektim. Birbirimize acı çektirmeye ve üzmeye hakkımız yoktu. Artık görülmemekten ve farkında olmamaktan, hatta her defasında bir bilinmezliğin içerisinde sürüklenmekten yoruldum. Belki kızacaksın bana, belki ömür boyu affetmeyeceksin ama bir gün sen de benim yaşadıklarımı yaşadığında bana hak vereceksin.
En büyük üzüntüm bu aşka yakıştığı gibi yani bizim düşlediğimiz gibi bir ayrılık olmamasınadır. Biz başka düşlemiştik ama kader bize başka sundu. Zaten ben her zaman güzel şeylere geç kaldım, tıpkı sana kaldığım gibi.
Kaç defa beni görmen için çırpındım, yanında olduğumu bildiğin halde ilk istemediğin hep ben oldum. O yanında gibi görünüp seni kullananlar gibi olmadım hiç, belki de bana bu yüzden değer vermedin, belki de onları sevdiğin gibi beni bu yüzden sevmedin bunu hiç anlayamadım. Senden tek bir beklentim vardı o da, onlarca saat birkaç dakika sesini duyabilmek için bekleyişimi, her zaman her ne olursa olsun yanında olduğumu bilmeni, onca gayret ve çabalarımı görmeni istedim. Sen bunu bile görmedin, bunu bile çok gördün bana. Bunun için sana kızmıyorum belki de ben de senin yerinde olsam aynını yapardım.
Ama ben yapmazdım, yapamazdım. Bir damla göz yaşına her şeyi unuturdum, yaptıklarını görmezden gelemezdim, çabanı ve gayretini seni daha çok severek ödüllendirirdim.
Noel akşamıydı, sen yine içinde bir olumsuz düşünce olmadan herkese koşuyor, herkesi görüyor beni görmüyordun. Öyle sıradan davranıyordun ki bana yazdığın her söz, her davranışın bana büyük işkenceler yaşatıyordu. Bazen de acaba acı çektiğim için mutlu mu oluyor diye düşünmekten kendimi alamadım.
Ne olduysa o gece oldu, kıskandım.
Zaten bu kıskanmam da son olmuştu, sen ne var ne yok her şeyi bir kenara itip, onca hakaretler eşliğinde kovmuştun beni.
Kalbimde, en derinimde, senin olduğun yerde büyük bir kıyamet koptu. Ellerim titremeye başlamıştı ve tenimi ateşler basmıştı. İçimde ki acı, kâlp atışlarımın ritmini bozmuş nefes alışlarımı bile etkilemişti. Nefes alırken zorlanmaya başlamıştım hatta zorlukla aldığım her nefes ciğerlerime işkence ediyordu. Saçlarımdan alnıma ve oradan yüzüme doğru düşen terlemeler gözyaşlarımı gizlemeye yetmeyecek kadar azdı, içim içime sığmıyordu, dışarıda kar ve fırtına vardı ama ben yanıyordum. Ne gözyaşlarım ne de yağan kar hatta deli gibi esen fırtına bu yangını söndürmeye yetmiyordu.
Kendimi üzerimde bir gömlek, yazlık bir ayakkabı ile caddelerde buldum. Kendime geldiğimde üşüyordum, ellerimi hissetmiyordum. O kadar soğuktu ki, inan içime kadar işliyordu ama içimdeki yangını söndürmeye yetmiyordu. Sonra ne kadardır ve neden bu soğukta burada olduğumu düşünmeye başladım. İlk başta aklıma ayrıldığımız gelmemişti, öyle hemen insanın ilk aklına o gelmiyor ve kolay kolay bunu kabullenemiyor.
Gece bitmemişti, ben her zamanki gibi kovulan, dışlanan taraftım. Yeni yılın ilk saatleriydi, sen arkadaşlarınla kadehler tokuşturup yeni yılı kutlarken, ben yalnızlığımla baş başa araba camlarından yüzüme yansıyan mutsuzluğumu izliyordum.
Bir hayli üşümüştüm, ayaklarımı ve parmaklarımı hissetmemeye başlamıştım, biraz olsun üşüyen tenimi ısıtabilmek açık bir kafe aradım ama nafile bulamadım.
Bir süre sonra eve geri döndüm, elimde sigara ve kahvem aklımda sen içinde sen dolu düşlere daldım. Sabaha kadar gözümü bile kırpmadım, şansa baksana, yeni yılın ilk gününe mutsuz ve içimde büyük bir acıyla girdim.
Hani derler ya, yeni yıla nasıl girersen o yıl öyle geçer diye, şimdi benim bir yılım içimde acı hayatımda mutsuzlukla mı geçecek Roza?
Öyle çok üzüldüm ki bu bitişe ne bunun üzüntüsü ne de içimde ki görmezden gelinmelerin verdiği kırgınlığı anlatabilecek kelimeler bulamıyorum.
Sen hep bana gitmekten bahsediyordun, içinde gitmek olan her sözde ben ölüyordum. Bazı bitişler vardır ki ölümle eş değerdir Roza, bir ömür geçse de unutulmaz. Sanırım bana kalan senli günleri hatırlayıp yaşamak sana ise yeni bir mutluluğa yelkenler açmak.
Sen beni yanındayken anlamayacaktın, belki de ben yaşadığım sürece sen beni hiç görmeyecektin. Artık bir karar vermem lazımdı, ya anlaman için gitmem ya da görmen için ölmem lazımdı. Şimdi ikisini bir yapıyorum, bu gidiş senin için yeniden doğuş benim için ise sessiz bir ölüm olacak.
Saygıyı kaybettiğimiz gün aşkımız öldü Roza.
İkimiz de acımasız bir katiliz, nasıl kıydık böylesine masum, böylesine güzel duygularımıza?
Mutlaka bunun hesabını vereceğiz, belki de veremeyecek cehennemde bu aşkı öldürdüğümüz için her gün yanacağız.
Bu mektup eline geçtiğinde ben çoktan tıpkı seninle mutluluğa uçtuğum gibi gökyüzüne uçmuş olacağım.
Onca zaman sana yaşattığım acılar için senden binlerce defa özür diliyorum. Unutma Roza, hangi alemde olursam olayım hep seni seven o adam olarak kalacağım.
Seni seviyorum... Hoşça kal.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.