- 857 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SİLİSTİRE'DE REDİF TABURU
’’Redif’’ sözcüğünü Türk Dil Kurumu sözlüğü şöyle tanımlar: ’’Eskiden askerlik ödevini tamamlayarak salıverilen ve yedeğe geçirilen erlere verilen ad.’’
Türk Dil Kurumu, askeri bir terim olarak ’’redif’’i tanımlarken pek kısa özet geçmiş. Redif. aslında Osmanlı’nın, savaşlar, kıtlıklar ve kuramlarla dolu günlük yaşamında çok daha önemli ve daha başka anlamlar ifade eden bir sözcüktü.
Yeniçeriliğin kanlı bir kent ayaklanmasını takiben Mahmud’u Adli tarafından ortadan kaldırılmasından sonra Osmanlı Rumlarının ’’nizamis’ dedikleri ’Nizami Cedid’’ in oluşturulmasıyla ’’redrlik hizmetine çağrılan er ve subaylara ’’redif’’ denirdi,ama iş bu kadarla bitmiyor. Rediflerin, Çarlıif’’ kavramı da ortaya çıkmış oldu. O dönem imparatorluk ordusunda, sefer nedeniyle tekrar askek Rusyası ile yapılan bitmez tükenmez, sonu gelmez savaşlar nedeniyle üçer beşer, sekizer yıl askerlik yaptıkları bilinmektedir. Adlarına yazılan şiirler, yakılan türküler bir kaç cilt dolduracak kadar boldur. Henüz bir ilk okul öğrencisiyken rahmetli babaannem, ’’babacığım redif oldu geçen yıl’’ diye başlayan eski bir manzume okurdu. Ne yazık ki, çocukluğumun çok uzakta kalan anıları arasında ezberimden çıkıp gitmiş olan bu şiir, bana daha çocuk yaşımda ’’redif’’ in ne olduğunu öğretmişti.
Babaanneme sorardım:
’’Babaanne, redif ne demek?’’
Babaannem kalın çerçeveli gözlüklerini düzeltir, gözlerini camın ardındaki karlı tepelere diker ve şöyle derdi:
’’Redif, yavrum, bütün yaşamı askerlikten ibaret, iki de bir cepheye çağrılan , evine ve evlatlarına hasret giden Osmanlı neferidir.’’
Yıllar sonra imparatorluğa büyük topraklar, uçsuz bucaksız eyaletler kaybettiren 1877-78 Osmanlı-Rus savaşlarını incelerken Cumhuriyet yazarlarının birinin kitabında. ’’Silistire Redif Taburu’’ adlı bir bölüme rastladım.
Yazar kitabının bu bölümünde Müşir Gazi Osman Paşa’nın dünya askerlik tarihine geçen ve Rus Çarı 2. Nikola’yı kendine hayran bırakan ünlü Plevne müdafaasını anlatırken. ’’Kasap Tabur’’ adıyla da anılan ’’Silistire Redif Taburu’’na geniş yer ayırıyor. ’’Silistire Redif Taburu’’, adından da anlaşılacağı üzere, Silistire Sancağı’ndan derlenmiş rediflerden oluşmuştu.
Ancak bu taburun’’redif’’ olmaktan da öte, bir başka özelliği daha vardır. ’’Silistire Redif Taburu’’, isyancı ve dövüşken karakterli, iri yarı ve savaş deneyimi çok geniş ’’nizamis’’ lerden oluşturulmuştur. Aralarında, bir kaç ipten kazıktan kurtulma ile bir kaçta cani bulunmaktadır. Süngü savaşında çok usta olan bu taburun karşısında, ne kadar iyi eğitimden geçirilmiş olursa olsun, bırakın piyade birliğini, bir süvari birliği bile tutunamamaktadır.
İşte Müşir Osman Paşa, cephede ne zaman sökemediği bir sıkışıklıkla karşılaşırsa ’’Kasap Tabur’’ adıyla ün salan bu birliğe başvurur ve bölgeye bu taburu gönderirdi. ’’Kasap Tabur’’ , Ruslarında korkulu rüyası olmuş, hele bir defasında üstlerine gönderilen bir süvari birliğini, mızrak ve kılıca karşı süngüyle dağıtıp perişan eylediği için Rus ve Avrupalı savaş muhabirlerinin de dikkatini çekmişti.
Müşir Osman Paşa’nın ’’Kasap Taburu’’ na karşılık. 2. Nikola’nında her zaman beyaz bir üniforma giyip, beyaz bir ata binen efsanevi genç General Skobelev’ i vardır. Savaş süresince Avrupalı gazete muhabirlerinin gözdesi olan bu genç general, o çağda Rus ordusunda bolca rastlanan ’’alaylı’’ ve yaşlı generallerle sürekli çatışmış, onlara Müşir Osman Paşa’nın 165 bin kişilik ordusunu küçümsemenin kendilerine pahalıya mal olacağını anımsatmıştır. Bu yüzden adı ’asi general’’e çıkacak olan Skobelev, zaman zaman görevinden alınarak, cephe gerisi hizmetlere verilmiştir.
Ancak Müşir Osman Paşa’nın 5 bin askerle geri almak için yüklendiği ’’Kanlı Tabya’’ önlerinde tutunamayan Rus askerlerini ’’Ne kaçıyorsunuz ha? Utanmaz herifler’’ diye azarlayan Skobelev, bu savaşta göğsünden hafifçe yaralanmasına rağmen ölmeyecektir. General’in ölümü, savaş bittikten ve kendisi de bir savaş kahramanı ilan edildikten sonra, 39 yaşındayken bir kalp krizi sonucu olacaktı.
Arkadaş canlısı olan bu adam, Plevne Savaşı sırasında tanıdığı ve İstanbul’da Fransız Hastanesi’nde tifüsten ölmek üzere olan bir savaş muhabirini ziyaret etmek için görkemli, beyaz general üniformasını çıkarmış ve sivil kıyafetle Dersaadet’e gelmişti. Fransız savaş muhabiri Ruppert Furneaux’nun , Plevne Savaşı’nı anlatan ’’Tuna Nehri Akmam Diyor’’ u, yalnız bu büyük savaşın aşamalarını yansıtmakla kalmaz. Bu yarı tarihi-yarı belgesel roman, bir bakıma General Skobelev’in de yaşam öyküsüdür !
Zaman zaman, kabuğunun içine kapanıp da kurgulara daldığım anlarda düşünürüm: ’’Amerikan gangster filmlerinin kötü birer kopyası bile olamayan , o çok küçümsediğimiz divan edebiyatımızdaki aruz kalıplarından daha az sayıda konu ve temaları işleyen şu bizim Yeşilçam, neden böyle efsanevi ama gerçek bir konuya el atmaz? jeneriği gösterilirken, arka alanda lacivert üniforması içinde terleyerek düşmana doğru koşan, başında kırmızı fesi ve elinde üç parmak kalınlığında kalem süngüsü takılı tüfeğiyle bir redif çavuşu düşünebiliyor musunuz?
Ama bizde bu bilince sahip film yönetmeni nerede?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.