- 595 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
24'ünde Solan Çiçek
24 Aralık’ın soğuk sabahında, sevdiğim adamın kolları arasında öldüm. Aynen o lanetli gün gibi ılıman iklime sahip bu kente yıllar sonra kar düşüyordu. Bedenimdeki soğukluğu son kez hissettim ve tüm dünyevi algılardan uzaklaştım. Ruhumla hissettiklerim kaldı yalnızca görünürde. Benim eski bedenimi sarsan zayıf kolların sahibi; ak tenli, toprak gözlü sevdiğim dehşetle yüzüme bakıyordu. Ben ise onu bir film sahnesindenmiş gibi burnunun dibinden, dışarıdan izliyordum. Ruhumun çoktan terk ettiği bedenime sıkıca sarılıp başını gömdüğünde hissetmemem gerekir diye düşünsem de içime dolan acıyı göz ardı edemedim. Yalnızca bir kez gözyaşı döktüğünü duyum aldığım fidan gibi adam, çocuk gibi ağlıyordu... öldüm diye... Doğru ya, ben öldüm!
Su testisi su yolunda kırılır derler ya, benimkisi de o hesap işte. Pislikte büyüdüm, pisliğin içinde okudum. Tam sıyrılmıştım ki bütün karanlıktan; acınası şekilde geberip gittim. Gözümün önünde kaç kişi öldürüldü, kaç kişi intihar denebilecek bir kavgaya girişti, kaçı hapishanelerde gençliğini çürüttü bir ben bir de Allah bilir. O kollarında can verdiğim canım bile bilmez, bilmesin istedim zaten. Çünkü bilmesi yararına olmaz, canına olur; aynen bana olduğu gibi.
Aslına bakarsan kanlı canlıyken acı dolu bir ölüm bekliyordum kendimden. Kutsal yağmurların bile yollardan temizleyemediği kanların boya niyetine sayıldığı bu mahallede, günahkar olan beni öyle tatlı bir ölüm bekleyemezdi. Görünen o ki o kadar da günahkar değilmişim; sevdiğimin kolları arasında, gördüğüm son şeyin o güzel gözleri olduğunu da hesaba katarsak, Allah bana acımış olmalı...
Diriyken hiç ağzımdan düşmezdi "Bu mahallede bir gün elbet sıra bana gelecek; herkes yaşayacak, kurtulanlar ya da sağ kalanlar kutsanacak." benim elendiğim an itibarıyla gerçek, sıradaki kim bilmiyorum...
En başta, yani tam olarak en başta değil aslında, ak oğlanla tanıştığımda geçti sanmıştım. Kurtuldum ve bitti. Tüm kirliliğimi arındırmış yeni bir sayfa açmıştım kendime. Artık çirkin olan hiçbir şey yoktu... Çünkü ben gökten gelen en güzele sahiptim ve onu da kirletemezdim. Güzeldi, o gibi benim temiz sayfalarıma yazdıklarım da. İp evime gelen davetiye ile koptu, sonra " kaderin cilvesi " karşılaşmalar ve daha nicesi... Yine başa döndüm, dönmek zorunda bırakıldım. Kendimi kapattım, kimselerle konuşmadım. Yeni uğraşlar edindim, bu hoşlarına gitmedi, takip edilmeye başlandım. Her gün eve dönerken korku yüreğimi esir alıyor " Ya öldürüleceğim ya da tecavüz edileceğim! " diye sayıklıyordum. Telefona ihbar uygulaması yükledim, onu yaptım bunu yaptım... 1 senedir cebime almadığım çakımı açık halde caddelerde elimde gezdirdim. Karanlığın her gün bana adım adım yaklaştığını bilsem de böyle bir günde testinin kırılacağını tahmin etmezdim.
Ben Aybüke, 24 Aralık sabahı saat 09.22’de aynen bundan 10 yıl önce ağabeyimin öldürülmesi gibi ama ondan daha kutlu bir şekilde öldüm.
24 Aralık sabahı saat 09.22’de ak tenli, toprak gözlü gök oğlanımın kollarında can verdim. Mezarım gözleri, ruhumun sığınağı yüreği oldu.
Ben 24 Aralık’ta öldüm, evet öldüm... Mezarıma bir dal yeşil nohut bile bırakmadılar!