- 424 Okunma
- 1 Yorum
- 3 Beğeni
MUSTAFA KEMAL IŞIĞI YOL GÖSTERİYOR
Ütopya ! Düş -ülke ! Düşleri gerçeğe, yok olanı var olana çevirmek; sonra yeniden ve yeniden; sonra hep yeni düşler peşine düşmek macerasından yorgun düşüldüğünde, yani vazgeçişin, olanla yetinmeyi kabullenmenin sonucu, yerini ’’boş hayal’’e bırakan kavram . Ve dönüştüğü hayali de giderek ufaldığı, ayaklarının ucuna kadar ufkunun daraldığı, artık bir hayal bile denemeyecek biçare ütopya !
Geldiler, oturdular, düşlerini de alıp gittiler işte sonunda. Büyük umutları, büyük ütopyaları, günü kurtarma/ kendini kollama telaşının zavallılığıyla takas ettiler.
Var dediler ki: işte bu, sizin ütopyanız olsun, bu umutla yaşayın. İnandırdilar...
Düş ülke...Yok -ülke...Gerçek ülke’nin , Var-ülke’nin dayattığı kof değerlerle paramparça.Zenginlik düşlerinin, mutluluk düşlerinin bütün insansal özünden sıyrılmasının ve bütün bunların karşılığına banknotları, statüleri, kariyerleri koymanın, söylesenize, somunun kıtırını, sovanın cücüğünü arzulamaktan farkı nedir? Maddi zenginleşme, elektronik konfor, reklam filmlerinin çizdiği çağdaş mutluluk tabloları hayalleri, büyük geleceklerin ancak kara ütopyaları olabilir. Konumuz, ütopyalar, bunlara bakmaya tenezzül etmeyecek şeyler ya da...
Ama kısıtlanmışlık, vazgeçiş, yalnızca burada değil. Bir tezahürü daha var. Yukarıda mutluluk hayallerinin aslında kara ütopya olduğunu söylediğimiz kesimin üretildiği koşullara itirazı olanların başka bir yönden etki altında kaldıkları bir kısıtlanmışlık: Hayalleri kurarken günün kavramlarına göre mevzilenmek !
Yoksulluğun silinmesi anlamında olsa bile para var hala ütopyalarda,politika var, sanatçı var, meslek var, kültür var, statü var...Bunlardan herkesin pay alması olarak toplumsallaştırılmış halde yürürlüğe girmesinde kendi kişisel mutluluklarını da bulan , erdemi, kültürü, insanları ön plana alan duyarlı kesimlerin gözünde bile böyle bir dünyanın ütopyalaştırılması, erişilmesi mümkün şeyler olmalarını görmenin önüne geçivermiş.
Şimdi bir umutsuzluk, bir gelecekten umudunu kesiş, bir kendine güven yitimi kol geziyor.. Bu yüzden, avuçlarının içindeki ya da ellerini uzatsalar dokunabilecekleri bir dünya , onlara bir dilek , bir temenni, bir mutluluk düşü gibi geliyor. Yoksulluk ortadan kalkabilir; paranın saltanatı yıkılabilir; kültür yangınında ilk kurtarılacak olabilir; insanı, doğayı gözü dönmüşçesine yağmalamanın önü kesilebilir; kimsenin aç açıkta kalmadığı pazara düşmediği, değerlerin alınıp satılmadığı sokaklarda dolaşılabilir. Bunlar bu dünyada, ütopya gibi geliyorsa hala, yalnızca düşler değildir kaybedilen. Bakmak kaybedilmiştir, görmek kaybedilmiştir...
Ama umutsuz olmayalım. Güzel bir dünya güzel bir Türkiye seçeneği var önümüzde. O seçenek Mustafa Kemal ışığıdır. Kendinize güvenin , Mustafa Kemal idealine güvenin...Sonra...Sonra düşlerinizi büyütün...Madem bugün daha büyük düşleriniz tutuklanmış, önce onları özgürlüğe kavuşturun.
Zengin/ yoksul ayrımı üzerine temenniler aklınıza bile gelmesin sonra. Pazarı olmayan bir dünya düşleyin mesela...Hep söylenildiği gibi, gülün gül ile tartıldığı, gül alınıp gül satılan bir dünya. Almak ve satmak kelimeleri bile lekelesin bu düşü. Gül, sunulsun sadece. Tartısız, ölçüsüz. Ne kadar varsa o sunulsun. Çarşısız pazarsız gül. ’’yılan su getirsin serçeye; kısır kadın maviş doğursun...’’Kimsenin fermanı beklenmesin, ’’herkes sevdiğine sarılsın’’...
Ne düştür bu, ne hayal. Yalın bir gerçektir, dikilir durur orta yerde. Hayaller gerçeğe dönsün diye. Dileyen insandan , yapan insana geçilsin diye. Daha büyük düşlerin peşine düşülsün, bir cebdere parçalansın diye...
Mustafa Kemal ülküsüne güvenin. Kendinize güvenin. Bugünün kıstırdığı düşlerinizi yakalayın. Mustafa Kemal ışığı yol gösterecektir size.