- 425 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
RUH İKİZİM
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Genç adam bir iş görüşmesinden dönüyordu. Ana cadde de kırmızı ışık yandığında aracını durdurdu.
Dizlerinin altına kadar uzanan koyu yeşil paltosu, bordo beresinin altından omuzlarına dökülen, koyu kahverengi saçları,, rüzgârla uçuşan bir genç kız, çantasının omuz askısını tutmuş, koşturarak geçti aracının önünden.
Genç adamın ilgisini çekmişti zarif görüntüsü, yolun karşısına geçene kadar da arkasından onu izledi. Genç kız sağlı sollu mağazaların bulunduğu caddeye doğru yönelmişti.
İç sesi “Bu o işte” diyordu sanki!
Hiç düşünmeden bu sese kulak verdi ve ilk soldan dönerek, az önce geçtiği ışıklara yaklaşınca, uygun gördüğü ilk yerde aracını park ederek, genç kızın az önce yürüdüğü istikamete doğru koşturdu genç adam.
Uzun zamandır ilk kez böyle bir heyecanla çarpıyordu kalbi ve yine uzun zamandır bir kız bu kadar dikkatini çekiyordu. Şu anki haline kendi bile şaşmıştı doğrusu.
“Lütfen Allah’ım diyordu içinden, “yanıltma beni karşılaştır bizi”
Kalabalık caddede dükkânların neredeyse tümünün vitrinleri yeni yıl için süslenmişlerdi. Bir bir geçerken, “Ya buradaysa” diye önlerinde durup kısa bir süre içlerine doğru bakmayı da ihmal etmiyordu.
Aslında iş yerine de dönmesi gerekiyordu. Tam ümidi tükenmek üzere iken, sağ tarafta kapısında kocaman ve süslenmiş bir çam ağacı bulunan mağazadan elinde torbalar ile bordo bereli kızın çıktığını görünce, neredeyse heyecandan kalbi duracaktı.
O sırada hafiften karla karışık yağmur da atıştırmaya başlamıştı.
Genç kız, bir elinde torbalar, diğer eliyle tuttuğu şemsiyesini kaldırıp açmaya çalışırken, henüz giymeye fırsat bulamadığı, bordo eldiveninin tekini yere düşürdü, ama farkına bile değildi.
Genç adam başını yukarı kaldırıp gülümsedi.
“Teşekkür ederim, dedi. Bana fırsat yarattığın için”
Koşturup eldivenin tekini yerden aldı ve arkasını dönmüş giden genç kıza seslendi.
-Pardon… Bakar mısınız?
Genç kız o kalabalıkta kendisine seslenildiğini düşünmediğinden olsa gerek, hiç aldırmadan yürümesine devam etmişti
Bu kez mecburen adımlarını hızlandırarak yaklaştı ve genç kızın omzuna dokundu.
-Bir dakika durur musunuz?
Genç kız durdu, arkasını döndü ve genç adamla göz göze geldi. Ancak kendisine dokunduğu için sinirliydi tavrı.
-Problem nedir?
Genç adam gülümsedi ve bordo eldivenin tekini gösterdi.
-Problem yok! Sadece eldiveninizin tekini düşürdünüz. Onu vermeye çalışıyordum.
Genç kız bu kez biraz mahcup, “Aa! Hiç farkında değilim, dedi. Kaybolsa gerçekten üzülürdüm. Sevdiğim eldivenlerimden biriydi.”
Genç adam “Öyleyse ben de memnun oldum görüp size verebildiğime, dedi. İsterseniz şemsiyenizi, ya da paketlerinizi tutayım eldivenlerinizi giyin, dedi. Hava bayağı soğuk zira.”
Gülüştüler ve genç kız buna hiç itiraz etmedi. Genç adamın samimi tavrından ve gülünce aydınlanan yüzünden belli ki o da etkilenmişti.
-Tamam, deyip paketlerini de şemsiyesini de genç adama uzattı ve eldivenlerini giyerek, teşekkür edip, emanetlerini geri istedi.
Genç adam, onu bulmuştu bir kere, böyle çekip gitmesine izin veremezdi. Cesaretini toplayarak teklifini yaptı.
“Teşekkürünüzü bir şekilde kabul edebilirim. Hemen şu karşı kafede sıcak bir şeyler içmeyi kabul ederseniz. Olur mu?”
***
Öyle masum ve de etkileyici idi ki bakışları, genç kız kısa bir süre düşündükten sonra, ikna olmuştu.
- Çok vaktim yok, dedi. Ama İçimden bir ses kabul et diyor.
Az sonra kafeden içeri girmiş ve köşe bir alanda yer seçip oturmuşlardı. Genç adam elini uzatıp kendini tanıttı.
-Ben Alper, özel bir şirkettin finans bölümünde çalışıyorum.
-Ben de Duygu dedi genç kız, kendine uzanan eli tutarak. Küçük bir seramik atölyem var, kendi işimin patronuyum.
İki genç az sonra ellerinde bol tarçınlı kupaları, çoktan sohbete dalmışlardı. Sanki uzun zamandır tanışan iki arkadaş gibiydi halleri. Aradan bir müddet geçmesine ve ikisinin de vakitleri kısıtlı olmasına rağmen, kalkamıyorlardı bir türlü.
Ancak genç adamın vakti gerçekten dolmuştu ve işyerine dönmesi gerekiyordu. Neticede o başkaları için çalışıyordu mesai saatlerini böyle harcayamazdı. Nasıl söyleyeyim diye kıvranırken, genç kız adeta imdadına yetişti.
-Sohbet çok güzeldi. İçimiz de ısındı. Artık kalksak mı? Dedi. Benim atölyeye dönmem gerekiyor.
-Tabi ancak, bir söz vermen şartıyla, dedi yine genç adam.
-Öyle mi? Neymiş o şart.
-ikinci bir buluşma şartı. Bundan sonrasını tesadüfe bırakmayalım… Olmaz mı?
- Samimiyetle söyleyeyim. Gerçekten sohbetimiz çok güzeldi. Hiç sıkılmadım ve ben de tekrarlamayı isterim.
* * *
Şöminenin karşısındaki koltuklara oturmuş, pencerenin önündeki çam ağacının, göz kırpan ışıklarını izliyorlardı dede ile torunu.
Küçük kız dedesinin yanağına bir öpücük kondurup “Büyük babacığım dedi, yine anlatır mısın büyük annem ile nasıl tanıştığınızı?”
Burnunun üzerinden aşağı kayan gözlüğünü yukarı iterek “Bıkmadın mı sen aynı hikâyeyi tekrar tekrar dinlemekten?” dedi yaşlı adam.
-Hayır, bıkmadım büyük babacım. Her yeni yıl zamanı dinlemek hoşuma gidiyor… Hadi lütfen anlat.
Tam o sırada. Gri saçlarını ensesinde topuz yapmış büyük anne, elinde ahşap tepsi, üzerinde dumanı tüten salep kupalarıyla gülümseyerek salona girdi.
-Dur bakalım Alper dede, dedi. Ben de yerime geçeyim öyle anlat bu güzel anı hikâyesini.
***
YORUMLAR
Güzel bir anlatımdı.
Benim ruh ikizim ise İstanbul.
Sevgimle Billu Hanım
Billur T. Phelps
Sen bunu bir şehir olarak düşünmüşsün. Neden olmasın .