- 330 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ekonomimizin Açmazları
Ekonomimiz, toplam milli gelirimiz, fert başına düşenimiz ve satın alma gücümüzün artıp azaldığına, bir çırpıda zenginleşip, bir gecede nasıl fakirleşebildiğimize ilişkin bir yazı bu. Milli gelir meselesini birazcık takip etmiş olan kişiler, eğer yaşları yetiyor ve biraz bu konuyla ilgilenmişlerse, kırk elli yıl öncesinden günümüze dek gelişmeleri bilebilirler.
……………………….
Yıl yetmiş üç yetmiş dört artaokul yıllarımız, henüz ülkede ciddi enflasyon yok, döviz dar boğazı yok bütçe yüz beş milyon, yani on bir milyar dolar civarı, kişi başı gelir bin dolar, büyüklüğümüz ise dünyada, tüm ülkeler arasında on altı on yedincilik, biraz gerilediğimizde ise yirminci yirmi ikincilik. Büyüklükten kasıt gelişmişlik değil, ekonomik ölçektir.
……………………….
Yıl seksen dört seksen beş. Kişi başı milli gelir iki bin dolar. Seksenlerin sonuna doğru bu rakam üç bin dolar. Yetmişli yıllarda nüfusumuz otuz beş, seksenli yıllarda elli küsur milyondur. Kişi başı gelirden ülkenin toplam geliri çıkarılabilir. Bizde gelir bin dolarken Doğu Avrupa’da iki bin Batı Avrupa’da dört beş bin dolardır. Çiftçi üç kilogram buğday satarak bir litre mazot, iki kilogram buğday karşılığında ise bir kilogram gübre alabilmektedir. Bir traktörü ise otuz kırk ton buğday karşılığında edinebilmektedir. Hesap budur. Yetmişli yıllarda on iki on üç milyon ton civarında buğday üretimimiz vardır. Aynı dönemde kırk beş milyon adet küçükbaş, on yedi milyon adet büyükbaş hayvan varlığımız vardır. Sanayimiz ise ithal ikame işleyen bir sistemle yürümekte, ekonomimiz karma olarak bilinmektedir.
……………………….
Doksanlar kaybedilmiş yıllar olarak görülür. Bu döneme hem ekonomide, hem terörde, hem de radikal akımlarda sorunlu sıkıntılı yıllar olarak bakılır. Enflasyonun 24 Ocak 1980 ve 5 Nisan 1994 kararları öncesi ve 2000-2001 dönemlerinde yüzde yüzü aştığı ve paranın yüzde iki yüze varan oranlarda devalüe edildiği bilinir.
……………………….
Şimdi seksen küsur milyonuz. Gelişmişliği mevzu etmiyorum o başlı başına ayrı bir konu ancak kalkınmışlığımız sadece milli gelir düzeyine bakılarak belirlenebilir. Yetmişlerde bizde bin dolar olan kişi başı gelir bugün için on bin dolarda, gelişmiş ülkelerde ise kırk elli binlerde. Aradaki bu farkın aynen korunduğunu görülmektedir.. Bizim ihracat rakamlarımız o döneme göre ciddi artış kaydetmiştir. Bu bir başarıdır. İki buçuk milyar dolardan, iki yüz milyar dolarlara çıkan rakamlara ulaşılmıştır. Dünya ticaret hacmindeki yerimiz ise yüzde birler düzeyindedir. Bu bazen milim geriler ama tekrar bu oran yakalanır, üzerine çıktığı da olur. Bu da en azından bulunduğumuz yeri koruyabilmek adına iyi bir durumdur.
………………………...
Şu da bilinmelidir. Dolar eski dolar değildir. Yani eski değerde değildir. Değeri yüzyılın başında farklıydı, ortasında ve günümüzde farklıdır. Dolarda da enflasyon diye bir kavram vardır. Günümüzün bin doları belki de yüzyılın başındaki yüz dolardan çok daha değersizdir. Yetmişlerdeki bizdeki kişi başı bin doların reel karşılığı bugün için belki beş altı bin dolardır. Bileşke enflasyon nasıl ki liramızı gerçek değerinden uzaklaştırıyor, doları da kendi oranınca değersizleştiriyor. Konuya bir de bu gözle bakılması gerekir.
………………………..
Ekonomi ne tek başına bir iktisatçının, ne işletmecinin, ne de işverenin bilebileceği bir husustur. Kendi içerisinde kuralları olan, şartlara göre değişkenlik arz eden, bir yerinden yakalasanız bile bir başka yerinden kaçırılan, bir kalıba sığmayan, ölçeği tutmayan bir husustur. O nedenle bilmek ayrıdır yönetmek daha ayrıdır. Ekonomi işlem değil, izleme ve görmedir. Enstrümanları yeri geldiğince devreye sokma ve uygulamadır. Tedbirleri zamanında almadır. Geliri adil dağıtma, külfeti önce varlıklıdan başlamak üzere genele yaymadır.
Kemal SEYFİ
22.12.2021
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.