CANIMIN YONGASI CANIM...
SEVGİLİYE MEKTUPLAR 12
Canımın yongası CANIM,
Mavi ve Siyah Gülüm,
Bugün sana Karabulut’tan yazıyorum. Hava üç gündür soğuk ve yağmurlu. Kar geldi gelecek habercisi havanın. Sultan dağlarının tepelerine baktım, karlar düşmüş oralara. Eli kulağında bizim köye de düşmesi. Hissettiriyor kendini kar soğuğundan. Gündüz birazcık iyi ama akşamları; hele geceleri buz kesiyor dışarısı. Üşüyorum. Sende yoksun. Olsaydın ellerin ellerimde ısınırdım. Sobayı odunlarla yaksam da, bi çırpıda yanıp geçiyor. Kömür almak istemiyorum ısrarına rağmen! Kömür zehirlenmesi olur korkusunu taşırım hep. O nedenle kömürden uzak kalmaya çalıyorum. Küçük yatak odamda yatmıyorum bir kaç gündür. Soba salonda olduğu için orada yatıyorum şimdilik. Salondaki turuncu renkli divanımı açtım; gece geç saatlere kadar yazdığım, kitap okuduğumdan dolayı devamlı yanan sobamın sıcaklığından istifade ediyorum. Yorulduğumda uzanıyorum divana. Yalnızlığım hüzünler içinde uyumaya çalışıyor ama inan sensizlik uyutmuyor! Yanı başımda olsaydın sıcacık sarılır tatlı rüyalara dalardık seninle. Biz buna kader mi desek?
Bana hediye ettiğin roman vardı ya; SEVGİLİM adında. Yatakta kafam hep seninle meşgul olduğundan uyuyamadım. Yataktan kalkıp çalışma masamdaki o romanı aldım. Kaldığım yerden okumaya başlarken gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Bu ayrılık çok koydu bana. Daha dün gibi beraberdik seninle. Saklı bahçede kahvelerimizi yudumladığımız, el ele yeni aldığım mekana giderken, dudaklarına sıcak nefesimi üflemiştim.. Nice güzel saatlerimiz gözlerimin önüne geldi. Kokunu derinden içime çektim. Saçlarına dokunduğum o anlarım bana baharı getirmişti, yüreğimde bin bir çeşit güller açmıştı. Tatlı anılarınla ayaktayım. Varlığına şükrederek sabırla gelecek vuslatı bekliyorum. Her güneşin doğuşunda penceremde bakışlarım gökyüzüne uzanıyor, sıcaklığına sarılıyorum hayalİnde olsa... Fotoğrafını koynumdan çıkarıp öpüyorum. Hissettin mi dudaklarımdaki sıcaklığı, kalbimin vuruşlarını...
Muhabbet edecek kimseler yok buralarda. Eskiden bazen köyün kahvehanesine uğrar, dertleşeceğim, düşüncelerimi paylaşacağım kişiler arardım. Bir kaç kişi masama gelip muhabbete başladıklarında açılırdı suskunluğum. Memlekette, dünyada olup bitenlerden bahsederken bana aval aval bakarlar: ’’ ya hoca ne yapacaksın öyle şeyleri. Reis başımızda; gam var keder yok!’’ dercesine tuhaf tuhaf gülümserler ve küfürlü, belden aşağı konuşmaya başladıklarında masamdan ya kovar, ya da eve çekip giderdim çayımı yarıda bırakarak. Şimdi artık uğramıyorum kahvehaneye. Evden şehre, şehirden eve gelip yalnızlığıma çekilmek beni daha çok mutlu eder oldu. Kitaplarım, kedilerim, köpeklerim, eniklerim ve üç iğde ağacıma doluşan kuşlarımın cıvıltıları bana yetiyor. Ah bir de sen olsaydın yaşama doyum olmazdı be mavi gülüm.
Gökyüzü tamamen griye bürünmüş. Sanki benim yasımı tutarcasına. Haykırmak istiyorum geceye, dağlara, köyümün kırlarına. Ne zormuş sensizlik, kadere boyun eğmek! Bedbin halimi görenler soruyor .’’ Nasılsın? Ne bu hâl?’’ Ne diyeyim? ’’ Memleket gibiyim!’’ diyorum onlara. Keder ve sıkıntılar paçalarımdan akıyor, gözyaşım sel sokaklarda. Olmuyor senden uzak. Her an düşlerimde, yazdığım öykülerde, şiirlerdesin.
Vakitlerim zincire vurulmuş gitmiyor ve saatim her baktığımda aynı yerde duruyor. Mevsimler bile sonbahardan çıkamıyor. Sararmış yapraklar düşüyor önüme ömürden bir yıl daha gidercesine. Eylül’ler yasım oldu göçmen kuşlar giderken uzaklara. Ben yine yalnızlığımla başbaşa kalıyorum.
Biliyor musun ne çok isterdim seninle baharın süslediği kırlarda dolaşmayı, odun ateşinde çay demlemeyi. Bir gün hayallerim gerçek olacak mı? Çimler üzerine uzanarak gökyüzüne dalıp gidecek miyiz hülyalarımızla? Umarım o gün gelir, nasip olur bize.
Havaların soğukluğunda içim biraz olsun ısınsın diyerekten tarhana çorbası yaptım. Biraz acılı olmuş ama lezizdi. Gerçi senin yaptıklarına benzemez. Ne yapayım elimden geldiğince mutfak işlerinde kendime yetmeye çalışıyorum. Bereket verdiğin yemek kitabı da çok işime yarıyor. Salata ve turşu yapmasını iyi öğrendim. Geçen hafta çok sevdiğim karnabahar turşusu yapmıştım sıcak suyla. Övünmek gibi olmasın, nefis olmuş. İmkanım olsa sana gönderebilirim. Bu satırlarımı okurken biliyorum tebessümlerin gül gibi açıyordur dudaklarında. Bende özellikle tebessüm et diye yazdım. Gülmeyi, mutlu olmayı fazlasıyla hak ediyorsun.
Son mektubunda rahatsızlandığını, o yüzden yazmaya ara verdiğini belirtmiştin. Sık sık tembih ettiğim gibi yine tekrarlıyorum. Lütfen kendine bak. Giyinmelerine, yeme-içmelerine çok dikkat et! Mevsim kışa bir iki adım kalmışken tedbirlerini al. Akşamları sobanı yak, sıkı giyin, sana yolladığım papatyalardan çay yap. Sonra bahçeye in, ıslık çal, şarkı söyle olur mu canımın yongası CANIM? Canım sıkıldığında şiirlerinden seçtiklerimi bağıra bağıra kuşlara okuyorum. Rüzgâra bağrımı açıp efeleniyorum. Can sıkıntısından ne yaptığımı bilmiyorum bazen.
Mektubu yazarken biraz hava alayım diye dışarı çıktım. Mehtap adındaki evimin prensesi kedim gelmemişti. Onu da merak etmiştim. Dışarı çıkar çıkmaz ne görsem? Sana demiştim kış kapıda diye. Karabulut köyüme ilk kar düştü. Bahçem, arabanın üzeri bembeyaz olmuş. Gecenin üzerine beyaz bir yorgan örtülmüş gibi. Çok sevindim bir yandan da üzüldüm. Sen yanımda olsaydın kıran kırana kartopu oynardık! Çocukluğum düştü aklıma. Okul arkadaşlarımla ilk okulumuzun bahçesinde kartopu savaşı yapardık, gallikten kızakla kayardık. Şimdi yapayalnız karın yağışını izliyorum gözlerim dolu dolu..
Dışarıda soluklandığım kâfi, üşüdüm. İçeri giriyorum. Çayda demlenmiş sobanın üzerinde. Çayımı yudumlarken SEVGİLİM romanıma kaldığım yerden devam edeceğim. Soluksuz bitiresim geliyor bu gece.
Satırlarıma burada nokta koyarken ak pak nurlu anlından öpüyorum bi tanem. Allah’a emanetimsin oralarda. Gözlerim yollarda; hep öyle de olacak sen gelinceye dek!
Sevgilerim bir ömür...
Aşkın Zafer
Zafer Direniş
...
Özlemin pembe kâğıda döküldü bugün...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.