- 944 Okunma
- 1 Yorum
- 3 Beğeni
989 - BATIL İNANÇLAR
Onur BİLGE
Hemen hemen her konuda etraflıca konuşulduğu halde dinimize en fazla zarar veren batıl inançlardan yeteri kadar bahsetmediğimizi ya da o konuşmalar esnasında orada olmadığını söyleyen Asuman’ı aydınlatmak, o konuyu şöyle bir toparlamak amacıyla Sadullah Bey güzel bir konuşma yaptı.
"Batıl inançlar kadar dine zarar veren başka bir şey olmamıştır. Onlar, insanın ilahlaşmasına, ilahın insanlaştırılmasına yol açmıştır. Güç, Allah’ındır! Kimsenin elinde değildir.
Ne yazık ki dinden bahsedilmeye başlanmadan onlardan söz edilerek boş beyinler o safsatalarla doldurulmakta, gerçeklerin yer bulmasına fırsat vermemekte. Batıl inançları yerlerinden söküp çıkarmadıkça gerçekleri koyacak yer kalmaz.
İnsanlara bazı sırlardan, mucizelerden ve şeytanın yaptıklarından yapabileceklerinden söz edilir de Allah’ın izni olmaksızın hiçbir şeyin yapılamayacağından bahsedilmez. Halbuki insanlara önce Allah anlatılsa, dinleri öğretilseydi, o uyduruk sözlerin, edindikleri bilgilere ters düştüğünü fark edecekler ve hiçbirine rağbet etmeyeceklerdi.
Korkular da insanı, kendisini koruyacak bir takım güçler uydurmaya sevk edebilir. Bilinçsiz insanlar, sırf korktuklarından emin olmak amacıyla birilerini ilahlaştırmaya, bir şeyleri kutsallaştırmaya kalkabilir. Batıl inançları olmayanlar, Allah’a sığındıkları için korku nedir bilmezler. Onlar gerçekleri gördükleri ve dinlerini iyi bildikleri için hayalet falan da görmezler.
Aslında kötülüklerin sebebi, kulaktan dolma yalan yanlış bilgilerle eski âdetleri devam ettirmek ve batıl inançlara sıkı sıkıya bağlı olmaktır. Pozitif bilim, o asırlardır inanılan safsataları çürüttüğü halde alışkanlık ya da takıntı haline getiren insanlar, o aptalca uygulamaları terk edemezler. Bazıları da hayatlarında bir kere olsun bir yanlışı savunmuş oldukları için artık ona zıt bir şey söyleyemez hale gelir.
Allah’ın insanı kendi suretinde yaratmasını, elli ayaklı, başlı gözlü zanneden insanlar, o yanlışlarına o kadar inanırlar ki kendilerine benzer bir tanrı yaratmaya kalktıklarının farkına bile varamazlar. Ne yazık ki insanların çoğu Allah’a tapmadıkları kadar yonttukları nesnelere ya da maddeye taparlar. Onun için gönderilen Peygamberlere inanmamakla kalmamış, işi kan dökmeye kadar götürmüşlerdir.
Batıl inançların çoğunun Fenike, Helen, Roma, Hint, Acem, Babil ve Mısırlılar gibi ilkçağ kavimlerinden, bir kısmının da Şaman, Yahudi ve Hıristiyanlardan geldiği söylenmektedir.
İslam, hurafelerin tamamını reddeder. Onlar akla ve mantığa uygun değildir. Dinsizlere ait uygulamalar olmalarına akıl erer belki de Hak dinlere mensup olanların hâlâ düşünmeden onları tatbik etmelerine şaşmamak imkânsız. Yalnız Allah vardır. Gaybı bir O bilir. Uğur ve uğursuzluk diye bir şey yoktur. Ruh gelmez. Konuşmaz. Ölülerden de dirilerden de geleceğe dair haber alınamaz.
İnsan kaderini değiştiremez. Allah dilemedikçe yazılan silinmez. Hiçbir konuda kimse O’nun kararını değiştiremez. İslamiyet, hurafeleri, safsataları, batıl inanç ve uygulamaları kabul etmez. Uğuru uğursuzluğu, falı, büyüyü kesinlikle yasaklamıştır. Kehaneti de öyle… Kâhin, Allah’ın gizlediği hiçbir şeyi açık edemez.
Özellikle Araplarda falcılık oldukça yaygındı. Câhiliye döneminde uğura uğursuzluğa, kehanete fala çok inanılıyordu. İslamiyet, geleceğe yönelik tahminleri yasaklamıştır. O işlerle uğraşanların, onlara inananların namazlarının kırk gün kabul olmayacağı bildirilmiştir. Bunlar şirktir! İndirileni inkârdır. Büyü ve muska taşımak da öyledir.
Araplarda güneşe, aya, yıldızlara, meleğe, cine ve şeytana tapanlar da vardı. Bazıları güneşin melek olduğuna, şeytanların putlara girdiğine inanırdı. Yıldız kaymalarını felaketlere yorarlardı. Yıldız kayınca, o gece büyük bir adamın öldüğüne ve büyük bir adamın doğduğuna işaret olduğunu söylerlerdi. Hayaletlere inanırlar, özellikle boş alanlarda yaşayan, zaman zaman insanlara görünen Ğûî adlı efsanevi bir varlıktan söz ederlerdi. Hayal görenlere besmele çekmeleri veya ezan okumaları tavsiye edilmiştir.
İslamiyet inanç, azim, sabır ve çalışmayı gerektirir."
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 989