- 513 Okunma
- 1 Yorum
- 5 Beğeni
Küredeki peri
Okuldan eve koşarak gelir hemen önlüğümü çıkarıp, babamın benim uzana bilmem için boyumun yeteceği mesafeye çaktığı askıya asardım.
Sonra evin dışında kullanılmayan bir odamız vardı depo gibi kullanır fazla eşyalarımızı koyardık, aynı zamanda yatağa alınan portakallarıda orda muhafaza ederdik.
İçeri girdiğimde portakallardan yayılan o misss koku hâlâ burnumdadır. Her gün portakallardan ceplerime koyar dere kenarının yolunu tutardım.
Evimiz dere kenarına 40_ 50 metre mesafedeydi ve dereye doğru iki yanında portakal bahçeleri olan ince uzun bir yol uzanırdı, bir tarafta komşu bahçe, bir tarafta bizim bahçemiz, yol boyunca incir, hambeles, dardağan, dut, yeni dünya ağaçları vardı. Her mevsim farklı meyveler yetişirdi .Özellikle baharda yolun kenarlarında papatyalar, yoncalar, türlü kır çiçekleri etraf yemyeşil olur, çiçeklere konan arıların vızıltısı doyumsuz bir seyirdi, bu güzellikler içinde dereye ulaşırdım.
Orada puf yüksekliğinde ve genişliğinde büyükçe bir taşım vardı o taş benim koltuğumdu ,hergün okul dönüşü o taşa oturur, ayaklarımı suya daldırırdım.
Dere kenarında ziraat dikenleri, zakkumlar, hayıtlar yer yer endemik bitkiler dere boyu uzanır giderdi bu güzellikler.
Akan suyun çıkardığı ahenkli çağıltıyı, doyumsuz yeşillikleri, gökyüzünü seyre dalıp buz kesen ayaklarımı sudan çıkarmayı unuturmuşum, çıkardığımda ayaklarım morarmış olurdu.
Suyun yükseldiği zamanlardan kalma ince kumlar olurdu dere kenarında ve sadece bu kumda yetişen adını bilmediğim bir kır çiçeği vardı, o kadar zarif , o kadar narindi ki boyu üç yada dört santim ancak vardı yaprağı yoktu sadece çiçekleri vardı sanki gökteki yıldızlar inmişti dallarına minik ,minik pirinç büyüklüğünde yıldızlardı bunlar ,tarifle o güzelliği anlatmak mümkün değil.
Bunları izlerken hayal kurardım karıncalarla arkadaş olurdum o üç dört santimlik bitkiler karınca boyutuna göre devasa ağaçlardı .Ağaçlara salıncak kurar sallanırdık onlarla, sonra derede yıkanır o sarı kumlara uzanıp güneşlenirdik.
Susadığımızda ceplerime koyduğum portakallardan meyve suyu yapar içerdik minik arkadaşlarımla.
Yatağa alınan portakalların kabuğu zamanla suyunu ,gerginliğini kaybeder elastiki bir form alır böylece portakalı sıkarak suyunu emmek daha kolay olurdu.
Birde ibil böcekleri vardı o ince kumda huni şeklinde yuvaları olurdu ince bir çöple tekerleme eşliğinde yuvalarını karıştırarak böcekleri çağırırdım onlarda beni hiç kırmaz gelirlerdi eşlik ederlerdi oyunlarıma.(ibil böceği yöresel adı)O taş, o dere kenarı, o eşsiz güzellikler, suyun kenarında geçirdiğim zaman benim için doyumsuz anlardı. Orası başka bir alemdi orada kendimi çok mutlu hissederdim, düşler ülkemdi orası benim.
Günümüz çocuklarının beton yığınları arasındaki hayatlarını düşününce hem onlar adına çok üzülüyorum, içim kan ağlıyor, hem de ne kadar güzel bir çocukluk yaşadığımın farkına varıyorum.
Çocukluğumu istiyorum, çok özledim o günlerimi.
Geriye dönüp baktığımda minik bir kar küresi canlanıyor gözümde küre benim o günlerdeki dünyam, içindeki peride benim çocukluğum, tüm kötülüklerden, kirlerden uzak hiç birşeyden habersizdim, orası benim dünyamdı, oysa dünya da bir nokta bile değilmiş ora.
Neden geri dönüş yok geri dönmek istiyorum deremin kenarına, o saf temiz dünyama.
YORUMLAR
ahh o gitmek isteyip de gidemediğimiz zamanlar
ve de illa ki çocukluğumuz...
tebriklerimle saygılar
Deryada bir zerre
Saygılar bizden