Oyun Oynamayı Kim Sevmez ki
...
Hayatın her anında bir başka oyun ve heyecan dalgası… Gerçi hayatta tek düzelik bitmezse, insan bir şeyler öğrenmezse, dün bügüne benzerse… Kim tat alır hayattan ki? İnsan araştırmayınca, düşünüp hayatına yön vermeyince, hazıra konunca, yeni bir şeyler öğrenmeyince… İşte oyun hemen imdada yetişiyor. Atıyor potaya topu içine giriyor mu girmiyor mu? Takımı gol atıyor mu atmıyor mu? Sevdiği onu düşünüp bir hediye alıyor mu almıyor mu? Çocuğu oyun oynayıp onu meşgul etmiyor mu?… Keyfine diyecek yok. Hani hepsini bir kefeye koysan ağırlıkta bir değişiklik olmuyor… Oynamakla yakılıyor ömürler!
Oyun hep aynı da olmamalı… Onda bile tek düzelik sıkıyor işte! Oyun birde gerçeğe dönüştü mü, savaşın içinde bulur insan kendini, patlayan mermi gerçek, kan gerçek, ölüm gerçek…Sanalda oynarken zevk alan insan, gerçeğini yaşadığında her yaşanılan kabus oluyor. Hani insana diyor ki, işte sanal dünya bu gerçek gibi seni öldürüyor ama bunu fark edemiyorsun. Sadece vücutta yara yok, ölüm yok, hayatta devam ediyor ya… Oynamaya devam!
İster kabul edin ister etmeyin, mutlu ilişkilerinizde mutlu olmak istiyorsanız iyi bir oyuncu olmanız gerekli… Mesela evlisiniz ve ailenin iki erkek çocuğundan birisiniz. Deseniz ki ben çok mutluyum, işim çok güzel paraya para demiyorum… Aslında bu da gerçektir. Diğer kardeşinizse, mutlu olmasına rağmen mutlu değilim, evimi geçindiremiyorum dese; ebeveyn acı çekmiş görünen tarafta olur, onun mutlu olması için mutlu olan çocuğunu mutsuz eder, her şeyini acı çeken çocuğuna vermeye ve yanında olmaya çalışır. Hani insan oyuncu olunca, inandırıyor da… Doğruya alışkın kişiye hayatı zindan ediyor.
Oyunda ne kazanan vardır ne de kaybeden aslında. Tek kazanan zamandır.
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar demiş ya atalarımız, oyununda mumu bittiğinde bulunduğu yeri yani yalan söyleyen kişiyi yakmaya başlar. Aslında hayat bir oyun ve bir kumar değildir. İnsan sürekli yaşlanıyor ve nihayet ölüyor. Sağlığının kıymetini bilmeden sürekli onu hor kullanıyor. Öyle bir zamana eriyor ki, ten elden gitmiş, tank gibi yavaşça ilerliyor hale gelmiştir. Bir tanksavar topu onu vurduğunda paramparça olmuş vücudunun toprak olduğuna şahit olacaktır. O bedeni saran ruh, her ne kadar alışkanlıklarını tatbik etmek istese bu mümkün olmayacaktır. Bu bir gerçektir. Ama insanların çoğu ecel geldiğinde bunu anlarlar. Oyunda ki kurguların bir film olmadığı gerçeği ne acı gerçektir.
İnsan var olan oyun yerine yokluğun sesine alışmalıdır. Mevsimler oyun değildir, güneşin batışı da… Geceler ay görünsün diye dua etmeye de gerek yoktur. Ama dışımızda ki dünyanın değişkenliği, inadına yaşama zevk katan mücadelesi nedense kimsenin dikkatini çekmez. Onlar nasılsa vardır. Nasılsa çilek dikeriz toprağa olduğunda yeriz gibidir. Bu tek düzeliği yağmur yağmadığında, toprak verimsizleştiğinde, kuraklık lafı dolaştığında anlarız. Yani hiç bir şey doğada oyun oynamaz insan gibi… Bir denk geliş vardır, ne verilirse razı ve ya yaşar ya da ölür… Tek meselesi insanlara hizmettir ama o insanlar oyuncu olmayıp, ona değer verirse! Değer verilen kadar değer görür insanlar. Doğa oyunu sevmez nihayetinde… İnsanda ona muhtaçtır.
İnsanlar oyunlarla kazandıkları paraları doğada bir öncelik sağlamaz. Domates sen bana para verirsen beni yiyebilirsin demez. Domates varsa, yetişmişse, onu büyüten satar ve ancak onu alan kişi de yer. İnsan yemeden yaşayamaz yani doğaya muhtaç. doğayla oyun oynarsa kalır aç…
Ne doğayla ne de insanlarla neden bir oyun ve kurgu ile yaşamı sürdürelim ki… Gerçeği söylersem aman kırılır diyemiyorsak işte bu yüzden dünya bu hale geldi. Ahlaki çöküntü had safhada… Korona veya onun gibi virüsüler hızlıca can alıyorlar. Övgü bekleyen oyun kazanıcılar etrafında ki insanların kendilerine kul olamasını bekliyorlar… İnsan insana ne alınır ne de satılır Eski çağlarca köle tüccarları insanları köleleştirip satarmış. Bugünün insanları bunları eleştirirken kendilerinin nasıl köleleştiğinin farkında değiller. Türlü oyunlarla nasıl alınıp satıldıklarını ve köle olduklarının farkında değiller… İnsan yaşadığı hayatta hür olması için etrafında ki oyunlardan kurtulmalı ve kandırılmamalıdır da. İnsan hayatın ne anlamı olduğunu ve gayesini anlamadıkça ne oyundan vazgeçer ne de oyunculuktan.
Günümüz dünyası oyuna köle olmuş bir dünya. Bu yüzden ne dostluklar gerçek ne evlilikler ne de çocuklarda ki sevgiler…. Bir yalnızlık dünyası. Göklere yükselen labirent binalarda, birbirinden habersiz yaşayanlar… Yani hücrelerde yaşayan mahkumlar gibi… Herkes ortak kullanım alanlarında birbirine rüzgar oluyor. Yanından geçeni görmüyor bile… Bu oyun gerçekten çok tehlikeli…
Saffet Kuramaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.