Her Şey Yalanmış Meğer
Anadolu da köy kadını olmak kolay değildir. En azından beş çocuk dünyaya getireceksin. Yokluk içerisinde bir büyüğünün giydiklerini yamayıp, bir küçüğüne giydireceksin. Bağların bellenip budanmasını, ürünün serilip kurutulmasını. Bahçeye sebze ekip çapalanmasını, meyve ağaçlarının ilaçlanıp ürünün toplanmasını sağlayacaksın. Bulgur kaynatıp öğütülmesine, bağ bozumundan üzümlerin ezililmesine, şıranın ağ topraklı kıl torbada süzüp kaynatılıp pekmez yapılmasını yapacaksın. Yemekdi bulaşıkdı, yırtığın, söküğün dikilmesiydi, daha daha ne işlerin yapılmasını gerçekleştireceksin. Kolay değil Anadoku kadını olmak. Bu toprakların mücadeleci kahraman kadınlarının tek amacı, kız çoçuklarını okutup ekonomik özgürlüklerini kazanmaları, meslek sahibi birey olup kendileri gi i biriyle evlenip çoluk çocuğa karışıp mutlu hayat yaşamaları. Erkek çocukları içinde aynı duyguları besleyerek, babaları gibi tarla tapan işlerinde heder olmayıp, okuyup adam olup, hayallerinin gerçekleştiğini görmekdir. Her birini öğretmen, doktor, mühendis makam sahibi yaptıktan, yuvadan uçurduktan sonra, ahir ömürlerini anılarıyla huzur içerisinde yaşamakdır. Tonton, elleri nasırlı, ayakları kaysalı, bu ata erkil güçlü kadınlarımızın , bakmayın tenleri gibi yüreklerinin yanık olduğuna. Onlar İleri yaşlarında emellerine nail olacaklarına inanmışlardır. Şimdi tek arzuları diktikleri ağaçların meyvelerini görüp, öpüp koklarken doya doya kucaklamakdır. Evlat hasretini, torun sancısını gurbet acısını yüreklerinde taşımaları bundandır. Hikayenin son parağrafında; Bağdan bahçeden mutat işlerden dönerken sırdaşı, yol yoldaşı yükü gam olan eşeğinin önünde yuları elinde yorgun yürürken, tozu dumana katıp önünden geçip giden traktörün tozunu tenefüs edip birden hüzünlenir. Kalabalık nüfusdan nasıl yalnız kaldığını ağıdımsı mırıldanır. evlat hasretine, boşa geçen ömrüne hayıflanırken. Ağıttan bozma yöre türküsünü tutturup derin bir of çeker, yürek yangınını söndürmek için. Ama söndüremez yangınını için için yanar. Bilir ki sönmeyen yangınıyla sona doğru yalnız yürüdüğünü. Kahırlı günler gelir geçer, sonunda yolun sonunda beklenen gün gelir. Cenaze evinde telaş içerisinde herkesler vardır da o makam sahibi evlatlari malesef yoktur. Babaları geleceklerdir diye cenazeyi morgda bir kaç gün bekletir. Boynu bükük babanın ağıdına yakınları ve komşularıda eşlik ederler. Ağlamaktan yorgun düşenler oldukları yerde o geceyi sabahlarlar. Sabah olduğunda evlerine giderler. Ertesi günün sabahına kadar yataklarından kalkamazlar. Cenazeye sadece ilk göz ağrıları doktor olan büyuk evlatları eşi ve çocuklarıyla katılir. Diğer dört evlatları, babalarına nazeretlerini mazur görmesini, cenazeyi bekletmemelerini söyleyip, babalarına başsağlığı dilerler. Kolu kanadı kırılan babaları çaresiz gök semaya hüzünle bakarken, uçup giden meleğinin pamuk beyazı bulutlar arasından üzulme her şey yalanmış meger dediğini görür gibi olur. 011221mcicek