- 847 Okunma
- 3 Yorum
- 3 Beğeni
976 – TACİZ
Onur BİLGE
Her yerde olduğu gibi Bursa’da da ruh sağlığı bozuk birileri var. Bunlar yolda sokakta insanları rahatsız eden hastalar… Laf atma, sarkıntılık etme gibi şeylere sık rastlanıyor. Daha çok yalnız çarşıya çıkan kızlara, kadınlara yapılan bu tür çirkinlikler, o davranışları onlara reva görenlere ait…
Heykel’de, Romans Aile Çay Bahçesi’nin tam karşısında, köşede duran, gelene geçene sataşan, herkes hakkında en ağır iftiraları yapan, arkalarından ağza alınamayacak kadar kötü küfürler savuran biri varmış. Oradan nişanlısıyla beraber geçerken Nilüfer de, o çirkinliğe maruz kalmış. Yirmi beş yaşlarında kadar görünen bu sapık, yanındaki arkadaşına onları göstererek:
“Bunlar var ya…” diye başlayarak, onlar hakkında akla gelebilecek en kötü zanda bulunmuş. Nişanlısı duymamış ama o iftirayı Nilüfer duymuş. Virane’de bu olayı anlattı.
“Ben öyle biri miyim! O kadar gücüme gitti ki! Nişanlım duyacak diye de ödüm patladı! Duysaydı başı belaya girecekti! Hiç hazmedemez öyle şeyleri. Sabredemez, kendisini tutamaz! Maazallah her şey olabilirdi orada. İyi ki duymadı! O sırada bana bir şeyler anlatıyordu.”
Aradan birkaç gün geçmiş olmasına rağmen, Nilüfer olayın şokunu atlatamamıştı. Anlatınca yine olay anındaki haline döndü. Define onu teselli etmek için bir şeyler söyleme gereği duydu.
“İnsanları rahatsız etmekten hoşlanan ruh hastalarının duygu, düşünce ve davranışlarının, sağlıklı kişilerinkiyle aynı olması beklenemez. Bunların duyguları, düşünceleri ve davranışları tutarlı, normal ve uyumlu olamaz. Çünkü birçok yönden eksik ve yetersiz, aslında acınması gereken zavallılardır.”
“Aynı yerde, tarifine göre aynı kişi, yanından geçerken benzer sözlerle Feride’ye de sataşmış. Kızcağız yalnızmış. Kaçarcasına oradan uzaklaşmış. Eşkalini verdiği sapık, bize sataşanın ta kendisi! Kim bilir kaç kişiye uzandı zehirli dili! Ruh hastası bu adam! Tacizci!”
“Herkes zaman zaman, çeşitli nedenlerle yersiz, tutarsız, uygunsuz bir takım davranışlar sergileyebilir ama bunlar hastalık raddesinde değildir, süreklilik arz etmez. Ruhsal hastalıkları olan insanlar topluma uyum yapamazlar. Çevreyle çatışma halindedirler.”
“Anlattıklarını tam olarak anlayamadım dede.” dedi Nilüfer. “Hangileri zararlı, hangileri zararsız? Akıl hastası olanlar nasıl ayrılıyor?”
“Kişilik bozukluğu, çevreyle uyumu bozar. Nevrotik bozukluk, insanın kendisiyle savaşmasıdır. Psikotik bozukluk, gerçeği değerlendirme bozukluğu yani deliliktir.”
“Anladığıma göre kişilik bozuklukları en hafifi… Acaba bunlar zamanla değişebilirler mi?”
“Kişilik bozuklukları da kolay kolay değişmez. Kökü çocukluğa dayanmaktadır. Kemikleşmiştir. Yer etmiştir. “Belki ben onu değiştirebilirim.” der ya insanlar. Sakın bundan emin olmasınlar! Yedisinde neyse, yetmişinde de aynı olur onlar. Öyle gelmiş öyle giderler.”
“Değişmek istemezler mi yani? İnsan sevdiği için her şeyi yapar, her şeye katlanır!”
“Hiç de güvenme! Onlar, aile hayatında da, iş hayatında da kendilerini hemen belli ederler. Öyle benimsemişlerdir ki o kişilikleri, onlarla öylesine bütünleşmişlerdir ki değişmek istemezler. Değişirlerse eksileceklerini hissederler. Herkesi kendilerine uydurmaya çalışırlar. Tabii ki olmaz ama öyle düşünürler. Etraflarındakilerle anlaşamazlar. Hırgürden zevk alırlar. Dışarıda yapamazlarsa içeride ama mutlaka bir şekilde işi gürültüye patırtıya götürürler.”
“İftira, çok büyük bir günah! Bunlar, tanıdıkları tanımadıkları insanlar hakkında nasıl dilleri dönüyor da o en yüz kızartıcı sözleri sarf edebiliyorlar! Aklım almıyor doğrusu!”
”Kaptan bana, iftira kelimesinin firye mastarından türemiş olduğunu söylemişti. Firye, yalan uydurma demekmiş. İftira da yalan isnat etme, çamur atma... Okuduğum psikolojiyle ilgili kitaplardan edindiğim bilgiye göre o konuda dilimin döndüğünce bir şeyler anlatabileceğimi sanıyorum.
İnsanların geliştirdikleri savunma mekanizmaları vardır. Onlardan biri de yansıtmadır. İnsan, beğenmediği bir durumda kendisini sütten çıkmış ak kaşık göstermek için o durumu karşısındakilere yapıştırıverir.
Mesela bir kız arkadaş edinemeyenler, kendi başarısızlıklarına bir bahane uydururlar. Bütün kızları karalayabilirler.
Bir kıza arkadaşlık teklif etmiş ve reddedilmişlerse: “O kız bana asıldı. Ben yüz vermedim.” diye övünürler. Asılmayı kıza yansıtırlar.
Genellikle bunlarda narsisistik kişilik bozukluğu vardır. En üstün niteliklerin kendilerinde toplanmış olduğunu zannederler, ona göre tavır alırlar. Övünürler, övülmekten haz alırlar. Şimdilerde megaloman mı diyorsunuz, ne diyorsunuz? Etraflarında dalkavuklar olsun, kendilerini göklere çıkarsın isterler. Aksi halde onlardan uzaklaşırlar.
O iftira, gerçekten kaldırılabilecek bir itham değil! Kimsenin, kimsenin şerefiyle oynamaya hakkı yok. Gerçek olmayan bir şeyleri önüne gelene yakıştırmak da akıl hastalığıdır.
İftiradan en çok meşhurlar nasibini alır. Onları itibarsızlaştırmanın başka yolu yoktur. Ağızlarından çıkan o kötü ve bedeli çok ağır olan sözler, şuur altlarındaki bastırılmış bir öfkenin patlamasından başka bir şey değildir.
O hasta ruhlu insanlar, ulaşamayacakları mevkilere gelenleri, erişemeyecekleri mutlulukları yaşamakta olanları ya da elde edemeyecekleri zenginliklere sahip olan kimseleri, elleriyle yaralamaya güçleri yetmediği için zehirli dilleriyle karalamaya çalışırlar. Onun için büyüklerimiz öylelerinden sakınır: “Allah kuru iftiradan korusun!” diye dua ederlerdi.”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 976
YORUMLAR
kişilik bozukluğu asosyal hastalıklar tedavi edilebiliyor.ancak toplum bunlara deli gözüyle bakar.günümüzde antidepresan kullanmayan insan kaldımı.insan doğası bazı sebeplerle psikotik bozukluk yaşar.tehlikeli olanları toplum arasına almaz akli dengesini yitirmiş olduğundan.bunlar ilaç bağımlısı haline getirilir hastanelerde.insanlara zarar verecek hale gelmesi kaçınılmazdır bazı hastalar için.bunlar tecrit edilir toplumdan.bir çok insan bu konuda umutsuz yaşar.psikiyatride akıl hastalığı demek psikotik bozukluk.ancak sapkınlık için yalnızca bu hastalar sorumlu tutulmuş yazıda.bir çok insanın canavarca hisler taşıdığı biliniyor.bunlarda suçlu görülmeli böyle bir ayrım için.