- 375 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
AĞLARI SARSAN ÖZGÜRLÜK
Yıl 1890. Padişah 2. Abdülhamit, Avrupa devletlerinin Osmanlı İmparatorluğu’nu sömürgeleştirme çalışmalarına göz yumar...Çağdaşlaşma ve aydınlanma yolundaki tüm düşüncelere karşı ünlü baskıcı yaklaşımını sürdürürken ; İzmir’in Bornova semtinde’’futbol’’adı verilen bir oyunun heyecanı yaşanmaktadır. İngiliz gençlerin oynadığı futbol, 1894’e gelindiğinde, İstanbul’a da sıçramıştır...Ama yine İngilizlerin ’’tekeli’’söz konusudur ve Türk gençlerine kesinlikle yasaklanmıştır. Abdülhamit, ’’...Bütün bu işler Jöntürk denen güruhun halt etmesiyse? Top tekmelemeyi bahane ederek memlekette karışıklık çıkarıp, beni tahttan indirmek peşinde belki de bu münafıklar ! Bunlardan her şey beklenir ’’ sözleriyle endişesini dile getirip yasağı kendince gerekçelendirmektedir. Oysa haberi yoktur; Kadıköy’deki Türk gençleri ’’Futbol oynayacağız. İnatla, ısrarla futbol oynayacağız...’’ diye tutturmuş, futbol takımlarını kurmuşlardı bile. Gizledikleri, sadece kendi kimlikleri değil, takımlarının adıdır da: Black Stoçkings. Yani, Siyah Çoraplılar !
Günümüze dek süren bir efsanenin , yani Fenerbahçe’nin şanlı tarihinin başlangıcıdır bu. Ama ’’tedbiri elden bırakmamak’’ kurtaramaz futbol sevdalısı gençleri, Abdülhamit’in gazabından. Kulüp kapatılır, futbolcular sürgüne gönderilirken ; Osmanlı İmparatorluğu’da Birinci Dünya Savaşı’na girer, yenilir ve memleket açıkça işgal edilir.
Ne var ki. ’’o dönemde futbol asla sadece futbol değildi. Meşin topun peşinde koşan renk renk formalar değil, o renklerde simgelenen ulusal bilinç ve bağımsızlık isteğiydi.
Türk takımı da, bağımsızlık savaşında Anadolu’ya cephane sevk ederek elinden geleni yapacak ve sahalarda kazandığı galibiyetlerle, cephelerde düşmanla çarpışan Kuvayi Milliye askerlerine moral
verecektir.
Siyah Çoraplılar’ın Osmanlı İmparatorluğu’nun çözülen ve dağılan yapısı içinde yaşayan Türkler için özgürlük, varlık ve kimlik arama çabasında olduklarına inanıyorum. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına, onu var edenlere yapılan saldırılar, adeta tarihin tekrarı gibi. Çocukluğumda vatanım olan futbol sahasına dikilen apartmanlara engel olamamıştım. Bunun acısı vatan kaybetmenin vereceği acının nasıl olabileceği konusunda fikir veriyor bana.
Geçtiğimiz yıllarda, yazar Coşkun Irmak bir oyun yazdı. Oyun İstanbul Devlet Tiyatrosu Taksim sahnesinde sergilendi. Fenerbahçe Kulübü temsilcileri ve taraftarlarının salonu hınca hınç doldurduğu futbol sahasına dönen salonda, özellikle maçların canlandırıldığı sahnelerde izleyiciden yoğun alkış ve tezahürat yükseldi. Türk futbol tarihine ve Fenerbahçe Kulübü’nün başarılarına ışık tutan oyunun sonunda oyuncular Fenerbahçe Marşı’nı izleyicilerin de katılımıyla defalarca söylediler. Marşlarla birlikte, akıllarda da, ’’anlatıcı’’ nın izleyicilere aydınlık yarınlar için yönettiği soru yineleniyordu:
’’Türk ulusunun özgürlük ve bağımsızlık için verdiği mücadelenin hikayesi bitti mi? Biter mi?’’