- 377 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ŞAİRİN GÜNLÜĞÜ (16.08.13
16*08*13
Öbür gün köye taşınacağız. Aslında yarın taşınacaktık, bir gün öteye attık. Yarın kızım damatla beraber el öpmeye gelecek. Mutlu günümüz bu bizim. Erol abinin dediği gibi hoş bir yorgunluk bu. Ev yapmak ve düğün her ikisi de mutlu telaşlardan.
Bu Erol abi hikmetli bir adam. Hani akil adam derler ya,o cinsten. Size onun bilgeliklerini anlatmak istiyorum: 4, 5 yıl önceydi; onu bu cami önünde tezgâh açmaya başladığı yıllar. Bana meyve ilaçlama makinesi satmak istedi ucuzundan. 25 lira. "Ne yapayım ben onu dedim, bağım yok, bahçem yok. Dua et dedim bir bahçem olsun, o zaman düşünürüz". Çok geçmedi bir arsa aldım içinde meyve ağaçları. Ama ne ben ilaçlama aleti alma ihtiyacı hissettim ne o bir daha bana o aletten satmak istedi.
Kombiyi alma anlaşmasını yaptım. 12 taksit. Yarın getirecekler. Amcaoğlu taşınma için kamyon gönderecek. Benim tansiyonum düşüyor. Ben artık yarım adamım. Hiçbir işe katkım olamaz. Düğün günü tansiyonumun güzel olmasına şaşırdım. Aksi olsaydı fena olurdum.
Şimdi düğüne gelmeyenleri merak ediyoruz eşimle. Adamın tüm çocuklarının düğününe gitmişiz, daha o ilk düğünümüzde çamura yatıyor. Allah Allah. Sen belki çocukları savdın, kimseye minnetin yo, ama cenazene de kimseyi beklemeyecek misin, o zaman benim işim çıkmayacağını kim garanti edebilir? Bazıları arayıp mazeret beyan ediyor, ama mazeretleri kabahatlerinden büyük. Bir şey demiyorum ama içim buruk. Demek insanlık ölçüleri bu o kişilerin. Bir de bir mesajla kalkıp geleni görünce mahcup oluyorum.
Sakal bıraktım, tatil sakalı. Aslında kendimi alıştırıyorum, seneye emekli olursam sakal bırakacağım. Sakalla barışabilecek miyim, bilmiyorum, ona alışabilecek miyim daha doğrusu. Çok sert oluyor. Her halde her gün sıcak su ve sabunla yumuşatmalıyım onu. Berbere düzelttirmeli, taramalıyım. Temiz tutmalıyım onu. Dedelik yakışacak bana her halde.
Hocam yazımı istemiş e maille. Herhalde gönderimi alamadılar. Telefon ettim ve tekrar gönderdim. Mustafa Miyasoğlu hakkında yazı. Derginin yeni sayısı yayınlanacak ama eski sayısı hala elime geçmedi. İnternet sayfasına da koymamış. Kitabım için de bir ilerleme kaydedemiyorum. Oysa antoloji. com ’da bölümlenmiş vaziyette hazır. Aşk Kitabı, Gizli Kapı, Sevgili Sultan Sarayım, Hayat Kitabı, Ölüm Kitabı gibi. Meraklısına notlar yazmalı mıyım? Belki de. Okuyucuya şiir üzerine fikir verir, şiirin üzerinde düşünme yolunu açacağını , Atilla İlhan’ın doğru bir iş yaptığını düşünüyorum ve "aynı yoldan belki de değişik bir tarzda gitmeliyim" diyorum.
Kemal Kahraman ve Hasan Olgaç, Ali Nar beyin yanındaymışlar. Hocalarını unutmamışlar. Mustafa Miyasoğlu rahmetlinin taziyesini yapıyorlar. Hasan Olgaç romanını yayınlamış. O romanı İlim dergisi Bengisu Sanat sayfalarında yayınladık. Kitabı daha göremedim ama yayınlanması beni sevindirdi, kendi kitabımın yayınlanması gibi. Kemal Dolmabahçe müdürüymüş, ona saygı göstermeliymişim. "Olabilir" dedim, " ama ben ondan büyüğüm". Düşündüm keşke anlı şanlı Dolmabahçe müdürü olmasa da, küçük bir kasabada memur olsa ve edebi eserler üretse. Maalesef birçok yetenek böyle kayboluyor. Benim birçok tanıdığım genç yetenek böyle bazı makamların kurbanı oldu.
Hikâyeleri Yaşar Kaplan’ın Aylık Dergi’ de yayınlamaya layık bulduğu Ömer Hazer küçük bir beldenin belediye başkanlığına kurban gitti. Kendisini ziyaret edip hikâyelerini yayınlamak üzere istediğimde Annem yaktı onları diyerek, geminin o limandan, edebiyat limanından ayrılıp siyaset limanına gittiğini ima ediyordu. Nitekim kısa bir zaman sonra onu bir partinin ilçe başkanı olarak görmüştüm. Oysa onunla ne kadar ilgilenmiş, bu alana kanalize olması için gayret sarf etmiştim. Yıllar önce bir yurtta müdürken rastladığım bir öğrencim çok güzel hikâyelerini bir daire başkanlığına feda etmişti. Hala yazıklanırım. Keşke o da basit bir memur, ya da öğretmen olsaydı da hikâyeci kalsaydı. Hikâyelerine yeni hikâye katsaydı.
Yeni şiirlerimi yazıyorum. Ramazan-ı Şerif ayları bana kaynak oluyor. Bu Ramazan bereketinin bana yansıması. Bu Ramazan yazmayacağım demiştim ama beni nasıl zorlayacağını beklemeye başlamıştım. Evet, sökün etti yine. "Bu şiirlere ne ad vereceğim" diye düşünüyorum şimdi.
Saraçhane parkına hücum ediyor binlerce kişi Mısır’daki darbecilerin katliamını telin için. Mısır’daki Adviye meydanının adını veriyor spiker Saraçhane parkına. Amerika tavır alıyor galiba darbeye karşı, en azından açık desteğini kesiyor. Darbeci Sisi de şikâyet ediyor ABD den kendisine gerekli destek vermedikleri için. Helikopterden ateş açılıyor yine ölüm kusuyor Sisi. Şimdiye kadar 2000 kişiyi aştı ölenler. Ayrıca kayıplardan bahsediyor.
Mustafa hocam için anma yapılacakmış, mesaj geldi bana Mehmet’ten, ya da ben öyle zannediyorum. Mesajlarımı kontrol ediyorum yok. Silmiş miyim yoksa hafızam mı beni yanıltıyor? Hayal mi görüyorum yoksa rüyada mı gördüm ben bunu şimdi hatırlamıyorum. Keşke bu doğru olsa. Ben de gidebilsem. Hiç olmazsa cenazesine gidemememin telafisi olurdu bu.
Nihat Hatipoğlu’nun annesi öldü. Örnek bir anne. Her yönden. Babası Sünen İbn-i Mace’nin mütercimi bir müftü. Medine’de o pek sevdiği Peygamberine komşu Cennet’ül-Baki de yatıyor. Baba, kayın baba, koca hep müftü, âlim, salih kişiler. Bu yıl ramazanda Ayasofya meydanında Hatipoğlu’nu binlerce kişi iftar ve sahurlarda dinledi.
Ahmet Kemal
YORUMLAR
Söz verdiğim gibi okuyorum öğretmenim. Ne güzel yazınca kalıyor.
3600 çıkmadan emekli olmuyoruz. Bu arada 36 yıl bitmiş olacak. Biraz zor geliyor ama kızımın hatırı lise bitsin üniversite ve bize memlekete eyvallah.
Hocam selametle akşamınız hayr olsun