- 447 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
KENDİNE BENZEMEYEN ADAM
O adam kendine benzemiyor, diğeri de öyle, öteki de…
Bir kere ne istediğini bilmeli insan, mantık sistemi devreye girmelidir. Ne yapmak istediğini bilmiyor, ama ne istemediğinin farkındadır. Belirsizlik hastalığı, çağımızın yadigarı.
İnsanlar vardır; kendine, boyuna, cüssesine benzemezler. Ayrı bir alem içinde kalmışlar, yürekleri ele avuca sığmaz. Derindir, sırdır. Yücedir… Bakarsın bir kımık; ufku geniş, yüzünde sade sertlik, yüreğinde mertlik eksik olmaz. Kimse gözün üstünde kaşın var diyemiyor. Bakmışsın bir kavak kadar uzun, iri; içi kof, korkak, yaramazın efendisi.
Bir de sesi gövdesine uymayan insanlar vardır. Hani, insanların ses tonları diksiyonları kadar önemlidir. Tavırları da öyle. Harika görüntüsüne benzemeyen eğitim ve kültür seviyeleri yüksek olmayan, tavır ve davranışlar sergileyenler çoğunluktadır. Hele giyim ve kuşamları çok şaşırtıcı. Kendine hiç benzemez.
Kimi insanlar vardır, sohbetlerinin ömrü hemen patlayıveren küçük bir su baloncuğu kadar kısa olur, bir kelebeğin ömrü gibi. Her gün toplumun hali ahvalini seyreylerim; başkasının hayatını aydınlatan insanlar çok az, ama karartanların sayısı sayılamayacak kadar çok artmış. Arzu edenler toplumu baştan aşağı gözden geçirebilirler.
Henüz dillerin ayrılmadığı, insanların birbirinden kopmadığı, ülkeler arasında sınırların çizilmediği zamanlarda herkes herkesin halinden anlardı. Orada zaman, her zamandır. İnsanlar ezelden beri tanıdıktır. Adem’den beri.
Oysa…
Günümüzün vazgeçilmezidir; yüce bir dava peşinde koşanlar ya da haklı gördüğü bir dava uğruna canını feda edenler, kendini kahraman olarak görenler eksik olmaz, bir de ne uğruna öldüğünü bilmeyen ana kuzuları vardır. Her kesimden var; zengin, fakir, sıradan insanlar hepsi de.
Toplumun büyük resimlerine iyi bakmak gerekir; neler var neler!.. Şehrin sokaklarına düşmüş hırpani görünümleriyle meczuplar, hastanelerin yoğun bakımlarında inleyen hastalarla doktorlar, büyük yanı aksayan eğitimiyle okul bahçelerinde koşan öğrencileriyle öğretmenler, cami halılarından başını kaldırmayan sofu cemaatiyle imamlar, kendi kudretinden destur alıp zam yapan esnaflar, faiz borcu altında ağlayan çiftçiler, geceleri dar sokaklarda yalpalayarak yürüyen sarhoşlar, kaldırımları işgal eden başıboş berduşlar, kravatlı memurlar, elleri nasırlı işçiler!.. İlla ki, her köşe başını mesken eylemiş Suriyeli mülteci dilencilerdir ki, bunlar ya çocuktur ya da kadın.
Hepsi… Hiçbiri kendine benzemiyor.
Çok insan bilirim kenarda köşede kalmış, fark edilmemiş, farkına varılsa bile önemsenmemiştir. Toplumda yer edinmemiş, çoğunlukla hayat şartlarının yok ettiği insanlar. Dışlanmışlar.
Bir adam bilirim yürürken sokakta sesli düşür. Söylediği her sözün altında yatan felsefi bir yaklaşım hakim. Sözlerine meydan okumak gelmez içimden, alkış tutar yüreğim.
“İnsanlar kendi gerçeklerini, kendileri hazırlar.” Devam ediyor, şiir okur gibi.
“Hayat üzülmeye değmez,
Ama yaşamak için çok sebep olmalı...”
Hırpani bir giyim tarzı içinde bir sağa bir sola yalpalanır, sırtında ceket mi, aba mı belli olmayan, kendine hiç benzemeyen…
“Dümen, palavra, yalan, dolan… ne ararsan var bu alemde. Temizlendikçe batıyor ki, ne bataklık!..” Duruyor, etrafına bakıyor, düşünüyor, bir karış kirli sakalını çekiştiriyor.
“Gayemiz kirleneni atmak değil, kiri atmak olmalı. Oysa toplum kiri değil, kirleneni dışlamaktadır. Kirlenebiliriz, ama unutmayalım ki temizlemenin yolu daha çoktur. Temizlenmenin yolu çamurda yuvarlanmak olmamalı.”
Ne çok konuşuyor, her sözü bir hazine, almak gerekir.
“Her zaman bir hayalım vardır, onunla yaşamak zevk verir, ama ayakta durmamızı sağlayan da gerçeklerdir.”
Adam… Öfkesini nasırlı ellerine kazımış; etten, kemikten, kastan, sinirden eline. Kirli eline. Yerine göre toprak kazan eller, hamur gibi yoğurur kerpiç çamurunu, duvar örer kerpiçten, tuğla yapar. Gökyüzüne gökdelenler diker ki, minarelerden çok yüksek.
Ah şu insanlar!... Toplumda yaşamasını bilmeyen insanlar.
Kendisine benzemeyen çok insan gördük; boyu posu dalyan, kılık kıyafeti yerinde, ama gel gör ki yüreği kof… Kedine hiç benzemeyen türden.
Nice kişi gördük bir kımık... kısa, sıska, ağzı var dili yok, gözlerinde ince bir ışık nur gibi, Ağrı dağı kadar mangal yürek, Erciyes yücesine benzeyen açık alın, Isparta gülleri kokan merhamet, gem vurulsa da Fırat gibi kabına sığmaz safi yürek.
Dost, bilge, insan gibi insan. Ve... her şey.
14 Kasım 2021
Mehmet AKIN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.