bir günün ardından…
karnımda başlayıp, boğazıma yükselen bir boşluk. içimden çığlık atmak geliyor; bu boşluk hissinden kurtulmam buna bağlıymış gibi.
sandalyemde otururken, sınıfın gürültüsü kocaman iki el olup boğazıma yapışıyor. gürültü arttıkça boğazımdaki ellerin baskısı artıyor.
yanıma gelip resimlerini gösteren çocuklara “ çok güzel, şuraya bir şeyler daha çizebilirsin…” tarzı yorumlar yaparak başımdan savmaya çalışıyorum. hayır, ilgisiz ya da sevgisiz olduğumdan değil; can çekişiyorum fakat bunu belli etmemeye çabalıyorum.
bitmek bilmeyen kırk dakikanın sonunda çantamı, telefonumu ve kupamı kaptığım gibi yerimden fırlıyorum fakat sarılmalar, şikayetler, istekler, tekrar tekrar gösterilen resimler nedeniyle beş dakikada ancak kendimi kapının dışına atabiliyorum. koridor boyunca zoraki gülümsemeler, el sallamalar, öpücük atmalar devam ediyor. yüzlerce çocuğun gürültüsü ve koridorda sektirilen topun beynimde çınlayan sesiyle birlikte mutfağa gidiyorum ve kupamı yıkayıp yeni çay doldururken, gizlice beni takip ettiğini sanan birkaç bıcırığın “ öğretmenimiz yine bulaşık yıkıyor.” kıkırdamalarına ben de katılıyorum.
çay ocağının başındaki kısa sohbetlerden sonra nöbet mahallime giderken kazağımdan, çantamdan asılan minik dedektiflerim kıkırdaya kıkırdaya “ biz de nöbet tutacağız.” diyorlar. peki, diyorum ve koridor boyunca gezip, uyarılarda bulunarak sınıfları dolaşıyorum. itişe kakışa sınıfa giren kız öğrenciye “ cezalısın, uzat elini.” dediğimde gözlerinde beliren endişeli soru işareti, elindeki krakerden birkaç tane alıp ağzıma atınca gülümsemeye dönüşüyor. koridorlar, sınıflar, merdivenler… sigara odasına girdiğimde, neşeli hallerime alışkın arkadaşlarıma “selam gençler!” diye gülümseyerek en yakın sandalyeye düşüyorum ve işte o an: geze geze soğuyan çayımın yanına yaktığım sigaranın dumanı imdadıma yetişiyor.
ders, nöbet, trafik, ev işleri derken geçip giden günün sonunda kedimi kucağıma alıyorum. gerginliğimi hissetmiş gibi hiç yanıma gelmeyen kedim, ağzını kocaman açıp esnerken, kafasını göğsüme bastırıp öpüp okşamaya başladığımda gerginliğimin azaldığını hissediyorum. biraz konuşuyoruz, biraz bakışıyoruz, biraz sıcaklığımızı veriyoruz birbirimize. sonra göğsümden inip yanıma yatıyor ve sırt üstü dönüp karnını, boynunu, çenesini sevdiriyor. saatlerce okşasam hoşuna gidecek belli. keyiften salladığı kuyruğu vücudumu gıdıkladıkça kahkahalar atıyorum.
“hadi anneciğim, kahve içelim.” deyip koltuktan kalkmamla peşime düşüyor. ben mutfakta kahve yaparken, o, sandalyeye yerleşip beni izliyor; her hareketimi. “insan olsan mutlaka kahveyi sen yapardın arada.” diyorum; tatlı tatlı miyavlıyor.
insan insana iyi gelir mutlaka ama kedim bana herkesten daha iyi geliyor işte. hayvan demeye dilimin varmadığı bu güzelliklerle yolum kesiştiği için kendimi çok şanslı hissediyorum.
içimdeki boşluk sevgi, merhamet ve minnetle dolarken, sigara yakmamla gözlerini kırpıştırıp diğer koltuğa geçen oğluma bir öpücük gönderiyorum, “ bir eve üç yeşilaycı çok fazla.” derken.
YORUMLAR
Çok gülümseten neşeli hayata mavi bulutlarla bakan bir öğretmen ve onun etkisinde yetişen öğrencilerin neşesi ile hayata nanik diyen gülğmseyişleri...
Ve ev hali... Yazarın sigarayı bile anlatırken sigaraya yüklediği masumiyet...
Merak ettiğim husus ise
Kedinin sigara dumanına tepkisi...
Çok güzeldi. İnsanı dinlendiren, keyiflendirenlerden..
Tebriklerimle
deniz-ce
o yaramaz kar kış demeyip, dışarılarda sabahlıyor, eve gelince de ancak uyusun:)
ben teşekkür ederim.
Çok gülümseten neşeli hayata mavi bulutlarla bakan bir öğretmen ve onun etkisinde yetişen öğrencilerin neşesi ile hayata nanik diyen gülğmseyişleri...
Ve ev hali... Yazarın sigarayı bile anlatırken sigaraya yüklediği masumiyet...
Merak ettiğim husus ise
Kedinin sigara dumanına tepkisi...
Çok güzeldi. İnsanı dinlendiren, keyiflendirenlerden..
Tebriklerimle
Gülümseten bir günce!
Eğitimci olmak madalyonun iki yüzü gibi... Dilemmasız olur mu?
Zevkli, öğretici ve de mental olarak yorucu...
Hikayenizde kendimi buldum... Ve insandan kaçış belli bir saatten sonra, kediye, talepsiz olana sığınarak huzur bulmaya çalışmak...
Çok hoş bir anlatımdı, deniz-ce hocam.
Teşekkürler, sevgiler.
deniz-ce
evet, talepsiz ya da makul talepleri olana sığınmak huzur verici gerçekten.
teşekkür ederim inceliğinize.
onlar hayvan. kedi, köpek, kuş, kurt, kurbağa... onlara hayvan demek hakaret değil ki! biz, kendine insan demişler de hayvan değil miyiz biyolojide. ha biz ayağa kalkmışız dört ayaktan. öyle olunca ellerimiz boşta kalmış. boştaki eller çalışmış, dokunmuş, tutmuş ve bedeni ve ruhu için pratiklik yaratmış. yani yaşamı kolaylaştırmış. çünkü aklı çalışmış. çalışan akıl da, yarattıkça yaratmış. hayvanları sevelim. yetmez, koruyup kollayarak varlıklarını sürdürmelerine ön ayak olalım. bu, ayağa kalkmış, ellerini kullanmış ve beynini çalıştırmış herkesin boynunun borcudur. sevgilerimle...
Aslında dün okudum yazıyı ama, yorum yazmak bu güne kısmet oldu.
Yoğun işlerim arasında Edebiyat Defteri güzelliğine dönmek de hoş oldu hani. İnşallah yazılarımıza dönmek te kısmet olur.
Oturup günü yorumlamak, yazıya dökmek, birileri ile paylaşmak güzeldir bilirim. Rahatlatır insanı. Bazen hüznü, bazen de hoş tebessümler sunarsınız okuyucularınıza. Duygularınıza, düşüncelerinize ortak olurlar ve mutlu olursunuz.
Okulu bitirdiğimde, askere girmeden önce kısacık bir öğretmenlik deneyimim olmuştu. Bunca yıl sonra hala arar öğrencilerim. Enteresan ve çok güzel bir meslek.
O günler geldi aklıma, gülümsedim.
Yazılarınız da güzel şiirleriniz gibi.
Tek problem, sevemedim şu kedileri bir türlü.
BTH
S.tutenk tarafından 10.11.2021 19:09:10 zamanında düzenlenmiştir.
deniz-ce
hoş geldiniz. sizi burada görmek güzel. dilerim paylaşımlarınızı da okuma şansımız olur.
ve vefalı kalbinize teşekkürler 🙂
On üç yıl sınıf öğretmenliği yaptım...ilk gününe götürdü beni yazınız. Üçüncü sınıf almıştım. Sınıfa girdim dondum kaldım elli beş çift göz bana bakıyor, ben onlara. Kendimi arenadaki boğa gibi hissettim. Yaklaşık beş dakika öylece geçmiş zaman bakakalmışız birbirimize.
Sonra dedim ki kendi kendime şimdi ne yapacağım ben. On üç yıl geçti o sorunun üzerinden ve dedim ki ayrılırken yine aynı soru ama duygusu farklı... Şimdi ne yapacağım ben?
deniz-ce
ikinci sınıftı ve sanırım sizinkine yakın bir mevcudu vardı sınıfın.
inanın ne yaptığımı, nereden başladığımı hatırlamıyorum; küçük bir travma yaşamış olmalıyım:)
muhtemelen her meslek öyle ama öğretmenlik kesinlikle yaparken öğreniliyor. 4 yıllık üniversite hayatımızda en çok duyduğumuz yaparak- yaşayarak öğrenme metodu bizim için de geçerli.
teşekkürler ilginize.
Seviyorum kaleminizi.
Daha sık yazmalısınız.
İçtendi yazınız beni aldı götürdü derken bir yazı kaleme aldım bir öykü.
Bu bağlamda teşekkür ederim.
İçten diliniz ve zarif kaleminizle tebessüm ettirdiniz beni.
Edebiyatın şanına yakışır bir gönül sayfası sevgili Deniz Hanım.
Edebiyat zaten aşkın ta kendisi hayatı yaşanır kılan.
En içten sevgimle.
Dostlukla kalın ve edebiyatla
Geçenlerde bir ilkokul öğretmenini gördüm haber olmuştu, öğrencileriyle …
Sınıfta hep beraber Barış Manço kara Sevda şarkısı söylüyorlardı. Çocukların hepsi çok mutlu ve harika danslarla eğleniyorlardı hele bir küçük kız vardı ki bayıldım ona arka sıralardan koşarak geliyor dizleri üzerinde kayarak Elwis gibi kucağında sanki gitar varmış gibi kareografisini çoşkuyla sunuyordu, cok tatlıyldı :)
Çocukların her biri cok güzeldi de bu enerjiyi ortaya çıkaran öğretmen başka bir güzeldi tıpkı bu yazının öznesinde ki öğretmen gibi bulaşık yıkayan ceza olarak krakerine ortak olan kahvesini kedisiyle içen …
Tebrikler öğretmenim senin oğlanı kıskandık :)
deniz-ce
o öğretmen bemim diyebilirdim ama şarkı tutmadı:)
benim de öyle bir kız öğrencim var, biliyor musun:)
bahçe nöbetçisi olacağım günü iple çekiyorlar çünküüü müzik açıp dans ediyoruz hep birlikte;)
Hiç yazmayacağını düşünmeye başlamıştım artık.
Böyle günlük dertleşmeleri, anlık düşünceleri, insanın kendiyle sohbetleri olan yazıları okumayı da çok seviyorum. Daha samimi daha içten geliyor bana.
Hem kedi de var, miyav miyav ne güzel.
Sevgiler canım öğretmenim.
deniz-ce
e bu durumda hiç yazmıyor olmak evladır;)
❤