- 644 Okunma
- 3 Yorum
- 3 Beğeni
DÜNYA YALAN, HAYAT ACIMASIZ
Hatırladığım kadarı ile 1977 yılının sonbaharıydı. Ben Lise 2.sınıfa yeni başlamıştım. Rahmetli babam 45-46 yaşlarında çok çalışkan, ekmeğini taştan çıkaran bir Anadolu insanıydı.
Babam Osmancık’ta besicilik yapar, yetiştirip beslediği hayvanları Adapazarı Serdivan mezbahanesine götürür orada et toptancılarına pazarlardı. Tabii ki o yıllarda et için en büyük pazar İstanbul olarak görülüyor ve Anadolu’dan kesim için her gün yüzlerce hayvan Serdivan mezbahanesine geliyordu. Kesim yapıldıktan sonra karkas etler kamyonlarla İstanbul’a naklediliyordu.
Bende rahmetli babamın çabasına ve ekmek kavgasına katkıda bulunmayı arzu ettiğimden hatfa sonlarına denk gelirse eğer beraberinde Adapazarı’na gidiyordum.
2-3 günlük olsa da çok zor ve çok yorucu bir süreçti. Mutlaka bir kişi kamyonun üzerinde olmalıydı ki hayvan yatarsa ayağa kaldırılmalıydı. Gerekçe hayvanın yatması halinde diğer hayvanlar tarafından ezileceği bu durumun da et kalitesini düşüreceğiydi. Ayrıca merhamet açısından da hayvanın ezilme esi için çaba göstermek önemliydi.
Günün ilk ışıklarında Serdivan’a varır ve hemen kesim yaptırırdık. Mezbahane işçileri gelir ve hemen kesim faaliyetlerine başlardı. Her ne kadar mezbahane büyük, zincir calasgarlarla donatılmış olsa da işçilerin imkanları son derece sınırlıydı. Çalışırlar ve öğleye doğru kan ter içinde kalırlardı. Adapazarı şivesi ile Sala aga (Sanırım Salih abi demek istiyorlardı.) aşcı yemeği öğleye yetiştirirdi. Şartlar son derece ilkel piknik tüp üzerinde menü her zaman standart kuru fasulye ve pilav. Sala aga o tarihlerde 50 yaşlarındaydı. Öldüyse Allah rahmet eylesin. Yemeği yiyen işçi yaz Sala aga der işine dönerdi. Meğer iki piknik tüp, iki masa ve altı sandalyeden oluşan sekiz metrekarelik alan Sala Aga’nın ekmek teknesiymiş. O şartlarda bizde Sala Aga’nın lezzetli kuru fasulye ve pilavından alırdık. Tadını unutamıyorum.
Yine bir gün Adapazarı’ndayız. İşletmeciler bize 3 günlük çek verdiler. Biraz da para. Artık Osmancık’ a döneceğiz. Vakit biraz erken olduğu için birlikte döneceğimiz kamyoncu arkadaşı da razı ederek Rahmetli babama baba biraz gezelim mi dedim. Rahmetli beni kırmadı. Dolmuşlara bindik. Çarşıya gittik. Mekanı cennet olsun askerliğinin ilk 4 ayını Adapazarı’nda yapmış. Gezerken anlatırdı. Şurası patates pazarı, şurası şöyle burası böyle diye. O dönemlerde Adapazarı’ nda terminal yoktu. Otobüsler şehir merkezinde ana caddeden kalkıyordu. Gıcİr gıcır otobüsler kaldırım kenarına çekiliyor ve her yarım saatte bir İstanbul’ un yolunu tutuyordu. Muavinler, simsarlar şehrin merkezinde avazı çıktığı kadar İstanbul Topkapı İstanbul diye bağırıyordu. Yolcunun bekleyeceğim bir salon olmayıp yolcu otobüsün içinde 15-20 dakikalık zamanını geçiriyordu. O günlerde Adapazarı’nın en görkemli otobüs firması Atan kardeşler’ di. Rahmetli babam hemen bir açıklama yaptı. Bunlar iki kardeş. Bunlar güreşçi. Bunlar olimpiyat şampiyonu dedi. Osmancık’a döner dönmez hemen kütüphanenin yolunu tuttum ve Atan kardeşleri araştırdım.
Sonra şehrin en kalabalık caddesinde gezerken baba bi teyp alsak ya dedim. Bir mağazaya girdik. Üsten saplı, kalın bir kitap büyüklüğünde Philips marka bir teyp aldık. Hem pil hem elektrikle çalışıyor. Fakat çok pahalı. Gerekçe ülkemizde elektronik ürün üretimi yok.. Dışarıdan da gelmiyor. Gelenlerde kaçak göçek. Mağaza sahibi
Bize bir de Gönül Yazar’ın Yüreğimde Hare var isimli kasetini hediye etti. Bir başka mağazadan da pil aldık. Sonra yola koyulduk. Ver elini Osmancık. Yolda piller ile çalışan teyp te kaseti iki defa dinledik ki piller bitti. İşte o zamanlar müzik dinlemesi bile masraflıydı. Olsun. Rahmetli babamın dönüş yolunda müzik dinlerken çok keyif aldığına şahit oldum.
O teybi ablam kız arkadaşlarıyla bir araya geldiğinde kullandı. Ben o teybi kullanarak Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur ve Hakkı Bulut şarkılarını hep ezberledim. Küçük kardeşim de kısa bir süre kullandı. Sonuçta, teyp de kaset teknolojisi de tarih oldu gitti.
13 yıl önce babam rahmetli oldu. Mekanı cennet olsun. Bizleri hep başı dik büyüttü. Namerde muhtaç etmedi. İşte dünya yalan ve hayat acımasız.
YORUMLAR
Allah babanıza rahmet eylesin. Mekanı Firdevs olsun.
Yazınızda hem o yıllara ait teknoloji hakkında hem de o zamanının yaşam tarzına ait bir çok bilgi var.
Evet, gerçekten çok zor yıllar olsa da öyle güzel günlerdi ki yaşanılan her şey hep akıllarda. Eti lezzetsiz olmasın diye bir hayvanın üstü açık kamyonda yatmasını engellemenin ne demek olduğunu Z kuşağına anlatmak hiç kolay olmayacaktır. Bırakın bunu o danaların bir-kaç metre yakınına dahi şimdikiler maalesef yaklaşmaya korkacaktır. Yazları az sığır gütmedik köyde ve yaylada.
Kıymetli Üstadım;
Tebrik ediyorum.
Kaleminize gönlünüze sağlık.
Nice yazılara.
Esen kalın.
Sakin Karakaş
Çok güzel anılar ve çok güzel yorumlar.
Aynen katılıyorum.
Okuyan gözleriniz sağ olsun
Durağı cennet olsun ,çok şükür ki öyle bir neslin evlatlarıyız bizi kanaatkar ve öz verili yetştirdiler ,masal tadında hoş bir anı okuttunuz
Kaleminiz daim olsun sağlıcakla