Kanlı Pazar
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Çocukluğumun geçtiği mahalledeyim. İşten geliyorum. Kãzım’ın abisiyle içinde oturup günden güne çürüdüğü; köpeği zincirleyip bağlasalar da yanlarında duracağından şüphe duyduģum, sarı renkli dış cephesinin de pul pul dökülüp harabeye döndüğü bu evin arka sokağında; kadınlar toplanmış kendi aralarında fısır fısır konuşuyorlar. Alçak bi duvar var, Kãzım’ların bahçe duvarı, kendi mahallemize geçit tanıyan kestirme bi yol. Uzaktan da olsa görüyorum, bizim evin yolu ve bu duvarın önü de boydan boya sarı renkli suç mahalli bant şeritleriyle kapatılmış ve insanlar o duvarın ardında sıra halinde dizilmiş bekliyorlar. Bir asker biriminde talim yaparken komutta bekleyen ve yan yana dizili ikişer grupları andıran bu kişilere dönüp soruyorum: "N’oldu burda? Bi durum mu var neden tutulmuş burası?"
-Bir çocuğu göğsünden çivileyip öldürmüşler!-
Soğuk bir ürperti kaplıyor içimi buna rağmen ne olup bittiğini tam bilmiyorum. Soğukkanlılığımı korumama rağmen taş kesilen bakışlarımı son kez olay mahallinde gezdiriyorum. Bizim mahallemizde hiç böyle şeyler olmazdı. Olacaksa da bir iki tane kabadayı serserinin kendilerini doğru dürüst ifade edemeyip, iletişim yetersizliğinden kaynaklı patlak veren ve genelde arka sokaklarda bi yerde kavga gürültüyle koşturup birbirinin üstüne yürüdükleri olurdu o kadar. Üstlerini arasanız suç unsuru teşkil edecek kesici bir alet çıkmazdı, yalnızca yumruklarını konuştururlardı. Ellerinin bir ayarı, kavgalarının da bir adabı üslûbu vardı. Hele ki birini öldürecek kadar kindar ve canî hiç değillerdi.
Bizim hane sessiz sakin görünüyor burdan bakınca ya da ben başka türlüsünü düşünmek istemiyorum. Bizim çocukları zararsız kendi halinde olduklarını düşününce başlarına böyle bir vahşetin gelebileceğine ihtimal vermiyorum. Aklımda sinek vızıltılarıyla uğulduyan dehşet görüntüler. Hãlã huzursuzum...bela bu sefer ya gelip bizi bulduysa? ya ölen benim çocuğumsa! Katiller gözüne kestirdikleri savunmasız zayıf birilerini belli bi süre takip edip kolladıktan sonra kuytu bir köşede kurbanlarını etkisiz ele geçirip türlü türlü işkenceyle öldürmüyorlar mı sanki hiç? Tanrı’m çocuklarımızı koru! Her türlü kötülükten koru!
Kendine gel! Bizim güzide mahallemizden bahsediyoruz! Kim kimi tuzak kurup enseledikten sonra kalleşçe öldürecek! Deli Kãzım mı? Tornacı Hasan mı? Yoksa çakal Sinan mı? Onlar senelerdir bi orta yol bulup birbirini idare ediyor bi şekilde! Ah senin bu kötümserliğin yok mu! olur olmadık şeylere felãket tellalığı yapıp kötü senaryolar kafanda çizmesen olmaz!
Cinayet bürosu ekipleri yavaş yavaş toparlanıyor. Cımbızla yerden topladıkları ipuçlarını naylon poşetlere doldurup crime scene tape’leri de söküyorlar duvardan. Yolumuz serbest şimdi öbür tarafa geçebiliriz artık. Ayaklarımın her biri beton gibi, dizlerimin bağı çözülüyor yavaş yavaş. Duvardan atlarken bi bayanla rastlaşıyoruz, onu daha önce gördüğümü hiç sanmıyorum...bizim mahalleden değil yabancı biri...her iki kolunda üç dört tane kalın burmalardan var, yüzünden önce bileziklerine gözüm takılıyor nedense. Bir anda yüz yüze geliyoruz. Oldukça rahat ve alaylı tavırları sinirimi bozuyor. Böyle hassas ve üzüntü verici bi olay karşısında patavatsızca konuşunca patlıyorum "burda bir çocuk öldürülmüş ve sen hiçbir şey olmamış gibi karşıma geçmiş sırıtarak konuşuyorsun benimle! Git şurdan!" deyince ciddi bi tavır takınıp ağzında bi şeyler geveliyor ama anlamıyorum.
Tümsekli nemli topraktan yürüyüp eve gitgide yaklaşıyorum. Her şey yolunda gözüküyor. Buraya kadar iyi! Buraya kadar her şey yolunda! Kendine gel bu bir ilizyon! Kimseye bir şey olmadı! Herkes sağ selim olması gerektiği yerde kımıldamadan duruyordur! O yüzden sessiz her şey bu kadar. Bu dünyaya kök salamadığımız bi gerçek. Birazdan o merdivenlerden aşağı inip paslı demir kapıdan içeri gireceğim. Herkesi öpüp kucaklayacağım ve her şey bitecek!
Bugün kimseyle konuştum mu peki? Hayır! Kimse aramadı, kimseyle de konuşmadık. Normalde günde en az bi kere telefonlaşıp durumumuzu bildirirdik ama kimse aramadı, benim de aklıma aramak gelmedi hiç! Yok be sanmıyorum! Öyle bir şey olsa ararlardı heralde. Yok be! Korkulacak bir şey yoktur sen de rahatla be kızım unutmuşlardır. Kötüyü çağırma hemen!
Ayaklarımı hissetmiyorum Abuzer. Az önce kendi ölüsünü toprağa gömmüş bir ceset gibiyim. Kapalıydı gözlerin. "Bizim kadınlarımız duygularını bastırmaya alışıktır" diyordun al işte bak neler oldu! Kontrol bende değil, sanırsın ayaklarım tırpanın çarklı dişleriyle yerde sürülüp ezip biçiyor önüne geleni. Duygusal manipülasyon yapmıyorum gerçekten iyi değilim Abuzer, birazdan beni bu kãbustan uyandıracaksın biliyorum. Hadi! Hadi! Hadi elini çabuk tut cano! uyandır da bir an evvel bitsin! bitsin n’olur! Gitmek istiyorum burdan. Devlet merasimiyle kaldırılmayı beklemiyorduk zaten ama ölseydik, en azından ölümüzü kaldırırlardı değil mi Abuzer?
Kömürlüğün üstündeyim. Ayaklarım gerisingeri kaçıyor. Gerçeklerden kaçamazsın kızım! Yolun sonuna geldik artık kuyruğun kıstırıldı! Eskiden de bu kadar uzun muydu bu merdiven? Misyoner annemi arka cebimde joker olarak taşıyorum her gittiğim yerde. Yağmacı basamaklar ayağımı kaydırıp, yüreğimi baltalayacak olursa şurda; annemi ordan çıkarıp kurtar beni! diye yalvaracağım! Mukaddes anneler! Annelerimiz...Rezervlerde kötü gün tesellileri...
’Yolun sonu görünüyor’ muhayyerkürdi makamında bi nota eşlik ediyor adımlarıma. Ayakkabılar, botlar, çizmeler, terlikler kapının önünden ’su akar yolunu bulur’ bir vaziyette soldan aşağıya kavisli dönüp Veysel amcaların evine doğru konumlanmış. Başımdan aşağı kaynar sular dökülüyor! Yok! diyorum bu bir ilizyon! Her şey yolunda! Bir şey olmadı! Hiçbir şey olmadı! Biraz sonra bu kâbustan uyanacağım ve her şey sona erecek! Abuzer orda mısın? Abuzer, ses ver Abuzer!
Farzet ki William Faulkner’in ’Ses ve Öfke’sindeki bir uzamdasın ve daha kitabı bile okumamışsın ama sayfayı çevirince her şey eskisi gibi oluyor ve rahatlıyorsun.
Yerimde put kesilmişim ve tepkisiz heykel gibi kıpırdayamamayı şimdi daha iyi anlıyorum. Göğsüme bir acı saplanıyor ama nasıl! Dünyayı bir lokmada yutacak, bir kaşık suda bütün öfkesini boğacak, sürüyle çığlık diyaframımı şuramdan delip geçiyor. Kalbimin ritmi bozuk atışlarını, yüreğimin acınası boğumlu seslerini ve çığlıklarımın topunu birden, radarlara hiç takmadan net bi şekilde 208 ülkeden duyup, 7,78 milyar insanın kulağını toptan sağır edebilir. Dünyayı yerle bir edeceği duygusuna kapılıyor insan. Kimse bi yere kıpırdamasın n’olur! Her şey dümdüz olsun, taş taş üstünde durmasın! Basamaklarda olduğum yerde çöreklenip dizlerimi var gücümle dövmeye başlıyorum. Bir Allah’ın kulu yok mu beni burdan kaldırsın, kolumdan tutup içeri götürsün! Birkaç dakikanın içinde olup biten, kim vurduya giden bu kadar acıyı şimdi ben tek başıma mı göğüsleyeceğim?
Daha önce de ölenler oldu, acı verenler de ama bu tanımsız bambaşka bir şey! Nasıl biliyor musun? İçim hiç soğumayacak gibi! Bir ömür bağrımın ortasında taşıyacakmışım gibi! Tanrım bu gördüklerim gerçek olamaz! Kimi aldın bizden? Kimi körpe dalından kopardın? Kimin canına kıydın! Az önce ağzının payını verdiğim kadının ahını mı aldım yoksa? Yalvarıyorum beni al! Beni al Tanrım! Benim canımdan al onlara ver!
Dudaklarımı ısırıp kanatıyorum. Kafam zonkluyor...ve galiba hiçbir şey hissetmiyorum.
Kanlı pazarın "şimdilik ölümüne kadar hayattasın!" diye yüzüme haykıran duvarlarına karşı; çocukluğumun bi türlü soğumak bilmediği bu göçük evin yaslı bir odasında, şimdi yerde öylece kederiyle uzanmış yatıyor içimin parçası...Alt ve üst çenesinin beyaz bir sargıyla birbirine sıkı sıkıya kenetlendiği, ellerinin yana doğru dikey yatırılıp, ayak baş parmaklarının iple birbirine bağlandığı ve karnının üstündeki bıçakla acısının bir nebze hafifleyeceğini düşündüğümüz cesediyle teker teker helâlleşip gözyaşı döküyor herkes.
Pazar’ın kefareti bir ömür geçse de ödenmez artık!
YORUMLAR
"Düş de ağır geliyor insana yaşam da"
Yazıyı okurken, Melih Cevdet Anday'ın Sessizlik Taşları şiirindeki bu dize aklıma geldi. Bu da bir sürü soru doğurdu tabii. Sonra bilinç altı bir raylı sistem düşündüm. Her durak kişinin seçilmiş dönemleri. Sonra hızla düşünülmüş bir hikaye... (Bir gün yazarım belki) Benim yolculuğumun sonunda o çocuk diri, oldukça sağlıklıydı.
Yazının başlığı biraz düşündürdü. "Söylence" kelimesinin anlamı yüzünden. Hatalı mı kullandı acaba dedim. Sonra kendimi ikna etmeye çalıştım:))
Neyse, hörmetler... :)
Gule
Sözlükteki anlamlara çok takılmıyorum oli:) aklıma ne eserse...
sevgiler hörmetler:)
arayı açma, özletme kendini
Gule
arada bir kilidi çevirip ışık almayan o karanlık odanın kapısını aralayıp göz atıyoruz üstten...
Teşekkürler Deniz
Sevgilerimle...
Yazıya bakıldığında ilk dikkati çeken unsur, o gerilimin, o korkunun belki dehşetin çok iyi işlenmiş olması. Bunu hissetmek ayrı ama bunu yazıya bu denli yansıtabilmek apayrıdır.
Bunca duygunun yazının geneline yedirilişi yazıyı aynı zamanda merak duygusu içinde bir çırpıda okunur kılıyor.
Rüyadan hayatın gerçekliğine geçişteki duygu aktarımının bu denli başarılı oluşunun yanı sıra yazının hiçbir yerine takınılmadan okunması ne kadar iyi kaleme alındığını da gösteriyor.
Canlı bir tabloyu tüm renkleriyle seyreder gibi olduk.
Yazının başarısını ayrıca tebrik ederim.
Sevgilerimle Gule.
Gule
Sadece bu yazı için söylemiyorum yaptığın diğer yorumlara da denk geliyorum bazen sevgili Enûma ve içimden geçirdiğim oluyor 'ne güzel gözlemleyip toparlamış.'
Hissetmek ve dokunmak diyorum buna. İçini acıtacağını, elini yakacağını bile bile kendini o ateşli satırlara bile isteye atarsın ve unutursun ya kendini bi süre. Bu bir nebze yazarı rahatlatıcaktır, 'tamam!' diyecektir okura 'ben elimden geleni yaptım, sıra sende!'. Sana da oluyor mu bilmiyorum? o tiz sesleri duyar gibi oluyorum bazen ve bu şekilde yorumlara kaptırdığım bile oluyor kendimi.
Şimdi ve her zaman olduğu gibi; yazıya göstermiş olduğun bu hassasiyetin ve bu güzel eşliğin için çok teşekkür ediyorum sana Enûma...kıymetli ve değerlisin...sevgilerimle...
Enûma Eliš
Şayet size de bu şekilde yansımışsa, ayrıca sevinirim buna.
Gerek yazılarınız, gerek şiirleriniz ve gerekse forumlardaki tüm paylaşımlarınız ile bende farklı bir yere sahipsiniz.
Tüm bu paylaşımlarınız için çokça teşekkür ederim.
Selam ve sevgilerimle,
Gule
Teşekkürler Tüya...Sevgilerimle...
Ortada faili belirsiz kanlı pazarlar olduğu sürece, bu rüyaları hayra yoramayız şair
saygımla...
Gule
Teşekkür ediyorum...saygılar...
Kalem yazmış biz okuduk...ama okurken adımlarımız geri geri gitti mahalleye girmek istemedi. İteklendik ve yuvarlana yuvarlana gittik kontrolsüz, sokağı bir baştan bir başa. Çaprtığımız kendimiz oldu sanırken meğer eli böğründe seyreyleyen dünyaya çarpmışız.
Anlatılmak istenen Kerim her birinden tutam tutam katılmış yazıya...öfke, isyan, hüzün, keder, bilmek istememe acısı. Kaybettiğimiz umutları arka cebimizden çıkarırken bile içimiz sızladı.
Defterde kendini geliştirmek isteyen arkadaşlar için de örnek bir çalıma olmuş, ben şahsen payıma düşeni aldım.
Kutluyor ve teşekkür ediyorum.
Sevgi ve saygıyla.
Gule
Ben de teşekkür ediyorum.
Sevgi ve saygılar gönderiyorum.
Dünyadaki bütün felaketleri allaha yüklemek kadar yanlış ne olabilir biz insanların ve insanlığın hiç mi sucu günahı yok diyeceğim demiyorum yürek işte dayanamıyor bazı acılara , bu güzel çalışmayı kutluyorum
Gule
Teşekkürler İbrahim Bey
Tebrikler Gule'ciğim. Hiç bu açıdan bakmamıştım. Maktul zamansa devam eden kim onu bilmiyorum, belki etmiyordur. Bir gölge oyunudur.
Gule
Teşekkürler Parlain...
Gule
Teşekkürler
Gule
Bu rüya unutulacak gibi değildi ki canım...inan bana hiçbir anne evladının öldüğünü rüyasında bile görmek istemez.
teşekkürler gülüm öpüyorum çok...sevgilerimle...
akşamın keyif saatlerine saklamıştım bu yazıyı..
soluksuz okuttu yine.
rüyada bile olsa belirsizlik karşısında nasıl da çelişkilerle gel-gitlere maruz bırakıp yoruyoruz kalbimizi..
rüyalar hayra çıksın daima.
ferahlık getirsin
Sevgilerimle Gule
Gule
Çok teşekkürler canım...sevgilerimle çok...
Bildirim gelir gelmez heyecanlanmaya başlıyorum. Biliyorum ki Gule yazdıysa, okunmaya değecektir. Hiç yanıltmadın bugüne kadar.
Yine, yerime mıhlanmış gibi okudum, içimde onlarca duyguyla! Bir ara, seninle birlikte “hadi Abuzer” dedim, “bi ses ver, çek çıkar şu kabustan!”...
Duygularla betimlemeleri, biri diğerinden azıcık da olsa eksik kalmadan bu kadar eksiksiz, bu kadar kusursuz verebilen çok az yazar gördüm. Hiç sarsmadan, hissettirmeden yaptığın geçişlere de ayrı hayranım!
Öv, öv bitiremesem yeridir:) ama kısa kesip tek cümleyle özetleyeceğim; ne yazsan, keyifle okunuyor be Gule!
Hep güzel rüyalar gör!
Sevgilerimle çok...
Gule
Ne mutlu bana ki kalpten kalbe kurulan güzel bir bağımız oluştu zamanla.
Mahcup olmakla birlikte hem çok mutlu oluyor hem de onur duyuyorum severek okuduğum yazarlardan bu güzel sözleri duyunca. Ben de heyecanlanıyorum ve dört gözle gelip yorum yapmanızı bekliyorum:)
Ne kadar teşekkür etsem az kalır sevgili Eflatun ...çokça sevgilerimle...
Bende bir rüya gördüm; hiç huyum olmadığı halde akşam üstü kerahet vakti denen zamanda uyuya kalmışım.
Rüyamda insanların bilimde öyle ileri bir safhaya geldiklerini görüyorum: bedenen kendilerini aşmışlar avatar falan da değiller hepsi birer Işık hüzmesi halini almışlar… Tam böyle bir alemde gözlerimi japon mahallesi diyebileceğiö bir yerde bir gökdelenin çatı katında buluyorum gözümü açar açmaz beni alnımdan vuruyorlar. Vurulurken duyduğum bir final cümlesi yankılanırken uyandım, rüyadan. “günahkar insan ! “
Yazınla ya da senin rüyanla ilginç bir şekilde bağı var, görüyorum…
Sana Katılamadığım yer, senden ayrı düştüğüm yer değil fakat ayrı konumlandığım yer, orası neresi mi ?
“Misyoner annem arka cebimde joker şimdi “
Anne duası ya da korkunun imdadında en net çıkış nidası anneeee ! Ünlemiyse burda misyoner bir anne olamaz, olmamalı !
Misyoner bir anne suçlanmış bir annedir seni çözdüm ben diyen kişinin çizdiği sınırlardır…
Bence sen de bu ölü saatlerde uyuma Gule yüz üstü uyursan göğsünden vurularak uyanabilirsin, tebrikler
Gule
Bazı kelimeleri sırf kelime karşılığı olarak kullanmıyorum. Klişe ya da basmakalıp, sürekli kendini tekrar eden sözcüklerden kaçıp yerine; kendi anlamlarını ve kimliğini yükleyip giydirdiğim cümleler arayışındayım. Bende o anlık uyandırdığı duygu önemli. Misyoner anneye sanılanın aksine kahraman ve kurtarıcı bir anne rolünü verdim, kendi anlam, vurgusu ve tonuyla, bende çağrıştırdığı duygusuyla. Yani bahsettiğim anne kendini evlatları için hiç düşünmeden feda edecek, kendini ateşe atacak kadar gözü kara ve cesur bir anne aslında.
Bu açıklamayı yaptıktan sonra teşekkürlerimi sana sunuyor, düşüncelerini ve rüyanı paylaştığın için de ayrıca memnunluk duyduğumu belirtmek isterim sevgili Sahir...
Sahir Neva
Diğer taraftan takıldığım yerde misyoner kelimesinin morfolojisiydi zira misyon biraz zorunluluk ve görev bilincini öne çıkaran fertten ziyade misyonu paydasına alan bir kavram olması hasebiyle itiraz etmiştim vermiş olduğun cevap “ Misyoner anneye sanılanın aksine kahraman ve kurtarıcı bir anne rolünü verdim, kendi anlam, vurgusu ve tonuyla, bende çağrıştırdığı duygusuyla” ile beklentimi karşılamış oldu, şimdi benim için daha anlaşılır itiraza yer bırakmayan bir safhaya geçti, teşekkürler ve gün seçkisini de ayrıca kutlarım, sevgilerimle
Tane tane okuttu kendi bu değerli yazı. O mahallede seninle beraber ben de gezdim, duydukların karşısında nutkun tutulurken aynı duyguları bende yaşadım sanki..
Nasıl bu kadar kusursuz yazabiliyorsun Gule. Beğeniyle okudum.
Mesela ben bakkala gidiyorum yazsam bir cümle ile, sen bakkala gitmeyi bir sayfa dolusu yazabilirsin. Bu donanımın beni etkiliyor, bil istedim :)
Rüyaların bitmesin, kalemin hep yazsın.
Sevgiler gönderiyorum.
Gule
İsabella
Kusursuz cinayet yoktur ama böyle kusursuz yazılar da pek yoktur..
Ne alakaysa, bağlamış bulundum işte konuyu :)
İlk defa bir yazınızı okudum.
ben bu kalemi daha önce neden okumadım ki diye hayıflanarak...
soframı kurmuş yemeğe oturmak üzereydim. söyle bir göz atıp
yemekten sonra okumaktı niyetim.. yemeklerim soğumuş tekrar ısıtmam gerekecek...
kutluyorum kaleminiz hayranlıkla
,saygılar olsun