- 372 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
POSTACININ MÜJDESİ
POSTACININ MÜJDESİ
Sınavdan dönerken, Adana’dan Kilis’e kadar hiç konuşmadan geldik. Otobüste Ferdi Tayfur bangır bangır ’’Ben de bu dağların nesine geldim’’diye söylüyor, o söyledikçe bizler daha da sessizleşip içimize kapanıyorduk. Otobüsün tekerlekleri de bu müziğe eşlik ediyorlardı. Sanki sınava girmiş olan ben değildim.Annem hiç bir şekilde sınavımla ilgili soru sormuyor konuşmuyordu. Ben de sus pus, süt dökmüş kedi gibi suçlu oturuyordum. Suçluydum evet. Yok zamanda yevmiyelerimizi sınav uğruna anneme harcattırmıştım. Belki o parayla annem kışın yenmek üzere evimize bulgur, nohut mercimek vs. alacaktı. Belki bir kaç torba kömür alacaktı. Evet suçluydum. Haklıydı annem kazansam bile nasıl okuyacaktım ki? Ferdi Tayfur söyledikçe benim gözlerimden sessiz sessiz yaşlar dökülüyordu. Bu nasıl bir çaresizlikti böyle? Mutsuzluk mu yazılmıştı hep alnımıza? Derin bir iç çekip gözlerimi kapadım. Başımı koltuğa yaslayıp
"Sen büyüksün Allah’ım. Benim gücüm yetmez ama Sen külli şeye kadirsin.Sana ayan her halim’’diye dualar ederek dalıp gittim.
Hevesim kursağımda kalakalmıştı. Herşeyi oluruna bırakacaktım artık.
Kilis’e geldiğimizde bir süprizle karşılaştık. İstanbul’dan Emine abla ile Ahmet amca başsağlığına bize gelmişlerdi.
Bana sınava hazırlanayım diye kitap alıp gönderen Ahmet amca ile annemin samimi arkadaşı olan Emine abla gelmislerdi.
Sarılıp ağlaştılar.
Hoş beş faslı derken, gelmişten geçmişten epey koyu bir sohbete koyuldular. Annem onlar gittiğinden beri yaşadığımız her şeyi onlara anlattı. O kadar dolmuş ki hem ağlıyor hem söylüyordu. Herkesin başı önünde ,sessiz sessiz ağlayarak annemi dinliyordu. Gece vakit bir hayli ilerlediğinde Ahmet amca’’ Biz ancak kızların birini alarak senin yükünü hafifletebiliriz. Allah’ın emri Peygâmber ’in kâvli ile kızını istemeye geldik’’demez mi?
Ben hemen atılıp "ben evlenmeyeceğim "dedim.
Ahmet amca bana " Seni orada okuturuz" dedi.
"Yok amca ben istemiyorum " dedim.Annem dişini gıcırdatıyor, bana kaşlarını çatıyordu. Biliyorum bizleri evlendirip bir an önce baş göz ederek kurtulmak istiyordu. Kesin bir dille istemiyorum dedim.
’’O zaman Nuray’ı istiyorum’’ dedi. ’’Biz bu bağı mutlaka kuracağız. İster Nuray ister Tülay ’’
Annem bu kez hiç düşünmeden ’’Tamam .Naci ağamı çağıralım. Ondan isteyin olur. Söz yüzüğü takın ’’dedi.
Nuray daha ortaokulu yeni bitirmiş. Küçücüktü. Hemşire olma hayalleri kuruyordu. Sınava girecekti. Ama annem Nuh dedi Peygâmber demedi.
Nuray çok ağladı. Diretemiyordu. Ben de için için ağlıyordum. Ama elimden hiç bir şey gelmiyordu.
Büyükler, ne Nuray’a ne de ilerde eşi olacak Memet’e bir şey sormadan söz kestiler.
İşi bağlayıp sözü aldıktan sonra misafirlerimiz yola koyuldu. Kader bizler için ağlarını hergün farklı biçimde örmeye devam ediyordu.
Bu arada abim 20 yaşında idi. Eşi ve bir yaşında oğlu ile birlikte aynı evin içinde kalıyorduk. Onlara ait üst katta bir büyük bir küçük oda var. Yemeklerimizi, biz çalışmaya gittiğimiz gün Gülay pişiriyor ve hem kendi oğluna hem de iki yaşındaki kızkardeşim Emine’ye bakıyor.
Abim ise sermaye buldukça Kıbrıs ’a gidiyor tabak çanak fincan takımı çiçekler ve kot pantolon alıp getiriyor pasajlarda satıyordu.
Mesut kardeşim ise sebze hâlinde Naci amcamın bütün işlerine yardım ediyordu. Geçen yıl lise birde iken evin durumundan ötürü ayrılıp çalışmaya başladı.
Hasan kardeşim ilkokulu yeni bitirdi. O da hemen işe koyulup yorgancı dükkanında çalışmaya başladı.
Biz iki kız kardeş ve annem bağ bahçe işlerinde çalışıyoruz . Annem şimdi de Nuray’ı nasıl çeyizleriz derdine düştü. Ben kendim on yedi yaşında olmama rağmen evlilik için hazır değilken, Nuray daha ondört yaşını yeni bitiren bir çocuktu neyi nasıl idare edebilecekti?Ama anneme artık laf söylenecek gibi değildi.
Bir kez bu konuda konuşacak oldum. Annem sözümü kesti ve dedi ki’’
Tülay heç hayâl kurma. Sınav hevesiñi aldıñ. Artık okuma lafını da duymak istemôrûm. Çoluk çocuk para kazanıp da sêñê harcayamam. Aklıñı başına topla. Seni de bundan sonra ilk gelene vericim’’ demesin mi?
Eyvâh! Yapardı annem. Aklına koyduğunu yapardı biliyordum.
Haklıydı annem çok haklıydı. Bizim dağımız yıkılmış, şimdi poyraz hepimizi yakıp da savurmaya başlamıştı. Tutunabilene aşk olsundu!
Mesut, sebze hâlinde çalışıyor akşamları gelirken bir kilo ekmek parası getirip anneme veriyordu.Onu da orada fazladan kasa yüklediği için veriyorlardı eline. Haftasonları da amcam ona haftalık veriyordu. Ama mesut gücünün üstünde, hiç dinlenmeden çalışıyordu. Yine de hiç şikayet ettiğini duymadım. Çok neşeli eğlenceli biriydi. Akşamları minder yataklarımızı havuşa serer, yıldızlara bakarak konuşa konuşa uyur kalırdık. Mesut onbeş onaltı yaşlarında çok candan samimi neşeli biri idi. Bizleri güldürmeyi çok severdi. Her akşam köpeklerle nasıl yarış yaptığını komik bir dille anlatırdı. Biliyordum aslında komik değildi durumu. Her gün sabahın kör karanlığında erkenden uyanır iki kilometre uzakta olan sebze hâline yürüyerek (köpekler kovaladığı için koşarak) gidip dükkânı açar hazırlık yapardı . Yollarda kimse olmayınca o karanlıkta köpekler onu kovalarlar o da onlardan kurtulmak için var gücü ile koşardı. Yarış yaptım yine ben kazandım diye bizi güldürür yorgunluktan uykuya dalardı.
Bu dünyanın en çalışkan çocuklarından birisiydi Mesut.
Hasan kardeşim ise on iki yaşlarında . Kilis’te yorgancılık meşhur. Okuyamayan çocuklar yorgancılık öğrenmek için orada işe başlarlar. Erkek çocukların meslek öğrenmesi şart. Bizim kaderimizde okumak yok imiş . Bunu anladım.
Boş yere okuyacağım diye tutturmuşum. Annem son noktayı koydu artık.
Burnumun direği sızlıyor. Gözlerim doluyor ama hayır. Ağlamayacağım. Kardeşlerimi ve annemi bu halde göre göre okul diye tutturmanın hiç bir anlamı yok artık. Akrabalar desem,herkesin kendine yetecek geçimi düzeni vardı. Kimseden zaten hiç bir beklentimiz olmazdı olamazdı da.
Kadere boyun eğmekten başka çarem yoktu artık. Boyumdan büyük hayalleri boşuna kurmuştum. On dört yaşındaki Nuray bile mecburiyetten evlendirilecekti ya! Ben ne demeye hadsizlik edip annemin ve kardeşlerimin sırtına yük olmaya çalışıyordum.
Bitti ,her şey bitti artık derken bir gün kapımızın zili çaldı. Sabah saatleri idi. O gün ne hikmetse çalışmaya gidememiştik. Gerçi annem bizleri boş durdurmaz ya yatak boşaltır yün yıkattırır ya da dip bucak temizlik yaptırırdı. Mutlaka bir proğramı vardı annemin.
Ben havuşu süpürmüş çöp kovasını kapı önüne koymaya hazırlanıyordum ki zil çaldı.
" Sabah sabah kim ola ki daha sabahın dokuzu . Millet ne çabuk işi bitirdi de komşu ziyaretine geliyor"diye düşünerek kapıyı açtım ki ne göreyim. Sarılı grili kıyafetiyle boynunda posta çantası elinde bir zarf tutarak postacı karşımda durmuyor mu?
Elim ayağım boşaldı birden. Dondum kaldım. "Almayacak mısın ? Bakmayacak mısın sonucuna ?"dedi.
O arada bizimkiler de "kim o zile basan? "diye hepsi kapıya üşüştü.
Komşuların kimi kapı önü süpürüyor kimisi çöpçü arabası geçecek diye çöplerini kapı önüne çıkarıyordu. Okuyamayacaktım ki açsam baksam ne olacaktı. Postacı dayanamadı "haydi aç ve müjdemi ver gideyim"dedi.
Annem "Aç bakalım kolay sanki sınav kazanmak " dedi.
Ben zarfımı açarken Kezban koşarak yanımıza geldi.Gözlerinin içi gülüyordu. Heyecandan boğulacaktım neredeyse ..
Kâğıtta puanım ile birlikte, Ankara Gazi Üniversitesi
Mesleki Eğitim Fakültesi kazandınız yazısını gördüm. Çöpçü arabasının sevincime eşlik eden korna sesini duydum. Kezban ’da aynı okulu kazanmıştı. Elimden süpürgeyi ve zarfı yere atıp Kezban’a koştum. İki babasız kız çocuğu el ele tutuştuk sokağın ortasında zıplayarak dönüyorduk. Çöpçüler durup bizi izlemeye ve alkışlamaya başladılar. Gerçekten bir alkışı hak etmiştik. Çünkü o dönemde üniversite kazanmak öyle kolay bir şey değildi. Hele de bizim şartlarımızdaki kimseler için.Sevinç gözyaşlarımız bizimle birlikte akıp dans ediyorlardı. O arada Sabriye’de yanımıza geldi.O da kazanmıştı. Mutluluğumuza diyecek yoktu. Başarmıştık.
Anneme bir ara gözüm ilişti. O da ağlıyordu. Tüm mahalle gözyaşlarını tutamıyordu artık.
Komşulardan birinin "Allah mahsimlerin yüzüne baksın bes"diye dua eden sesini duydum.
Evet gerçekten de duaya ihtiyacımız vardı.
Bakalım hangi dualar bizleri nerelere taşıyacaktı. Zaman bizlere neler gösterecekti. Yaşayıp görecektik.
KARDELEN(Ayrıkotu)
31.10.2021
Tülay Sarıcabağlı Şimşek
Dinar/Afyonkarahisar
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.