36
Yorum
25
Beğeni
0,0
Puan
4731
Okunma
O an genzimin yandığını hissettim, konuşamadım. Telefondaki hiçbir kelimeyi duymak istememecesine kulaklarımı tıkayıp, kendime kilitlendim.
Gökyüzü kararmış, ay yoktu. Kasavetli odanın loşluğu film sahnesini de andırmıyordu, o an hiçbir şey yoktu. Ayaklarımın uyuştuğunu hissediyor, yürüyemiyordum. Gözlerimi sımsıkı kapayıp, başımı iki yana sallayarak ’’olmaz, olamaz’’ diye çırpıyordum. Midemden gelen kramp seslerini bastırmak istercesine dişlerimi sıkıyordum. O an ağlamak gelmiyordu içimden. İnanmak da istemiyordum.
’’Hayır, duyduğum bu doğru olamaz.’’
Oda dönmeye mi başladı ben mi dönüyordum, bilmiyordum. Annem ve babamdan sonra acıya alıştığını düşündüğüm yüreğim şiddetli rüzgârda savrulmuş yaprak gibi çaresiz, ne yapacağını bilemez haldeydi yine.
Geçmek bilmeyen saniyelerde sehpayı sımsıkı tutarken karıncalanan ellerimle fotoğraf albümüne dokundum. Yılların izlerine, en başa ilk tanışma günlerimize dönüyordum.
Ofise ilk kez girdiğin günü unutamam mümkün değildi. Öğlen yemeğini yalnız yememen için seni beraberimize almıştık. Yağmurlu havada Dilek’ le ben arkanızdan, Sebahat’ la sen önümüzden yürüyordunuz. Elinde rengârenk bayan şemsiyesiyle upuzun boyunla eğilerek Sebahat’ in ıslanmaması için iki büklüm hâlinle gösterdiğin çabayla, yağmurun sesinden gülüşlerimizi duymadın.
Muhasebe Müdürümüz odamıza gelip, kardeşime,
’’Sebahat yeni gelen arkadaşınıza elindeki işlerini öğret, sana farklı işler vereceğiz’’
Hepimiz sana doğru bakarken, yeni gelen arkadaşımızı incelemeye almıştık. İncecik upuzun boyun, tebessüm ederken ortaya çıkan kocaman gamzelerinle Erzincanlı kürt delikanlısına elimizi uzatarak ’’hayırlı olsun, hoş geldin aramıza’’ deyişimizin ardından ne zaman bunca yıllar geçti.
Ofisteki iki ön pencerenin önünde öğlen yemeklerinde, hafta sonu pikniklerinde, Bostancı lunaparkında, alışverişlerde, gezi turlarında grupça çektirdiğimiz resimlerimizi arıyordum. En çok Kırıkkale-Kıyıköy’e yaptığımız günübirlik tur yolculuğumuzu sevmiştik. Orada sen bir başka güzel, bir başka yakışıklıydın. Tanımadığımız gruptan güzel bir kızla uzaktan uzağa bakışıp, olacak mı diye gülümseyerek bize göz kırpmaların aklıma geldi. İnsan içince sarhoş ve bir hoş olur ya, sen içmeden aydın gülücüklerinle selamlıyordun herkesi.
Annelerin güzel ve hayırlı evlatları vardır.
Babanı çocukken kaybetmenin verdiği üzüntüyü, hayata dair boşluğunu konuşurduk. Beş kardeşini annen tek başına büyütürken yaşadığı zorlukları buruklukla anlatırdın. Anneni hayal kırıklığına uğratmak hiç istemezdin. Sevdiğin, hoşlandığın, âşık olduğun kızlardan sırf ’’annemi üzerler’’ diye vazgeçişlerine tanıklık eder, düşüncene çok kızardık.
Annen, evlenmen için çok baskı kursa da;
’’zamane kızları, annem seni üzerler. Ben, seni benden daha çok sevecek birini bulana kadar evlenmeyeceğim’’ derdin.
Olağanüstü anne sevgisine duyduğun inançla çok istediğin mürüvveti de yaşayamadın.
Sevgi kokan sempatik yapın, fiziksel görüntünle gittiğimiz her ortamda kendini gösterip insanların gözlerini hep kamaştırdın
Anneni geçen yıl Rabbimizin huzuruna gönderdin. Her gün bildiğin duaları okuyarak görevini en iyi şekilde yapıyordun. Annen kuşkusuz sevgi sofrasının bereketiydi. Sende dostlarına, ailene muhabbetinle hem saygı hem sevgi de bereket oldun.
Üzüntü duyduğun an ya da öfkelendiğinde diğer insanlar gibi hiç küfretmedin. Sabrettin. Yüzünden bir an olsun memnuniyetsiz ifadesi görmedik. Daima kendini ve karşındakini mutlu edecek güzel kelimeler kullandın. Nazik ve insancıldın. Arkadaşların olarak biz de senden çok memnunduk. Hatta güvendiğimiz arkadaşımızdın.
Küçük yaşta sevgiye adanmış çocuk olarak geldiğin bu dünyadan, ardında seni hep güzel anacak, buruk yürekler bırakarak vedalaştın.
15.10.2021 Cuma akşamı vedalaşırcasına korona dinlemeyip boynuma sarılırken,
’’Ümmühan gelecek ay işlerinin yoğunluğunu ben alacağım. Seni tatile Rize-Çamlıhemşin’e göndereceğiz. ’’
17.10.2021- 19.41
Haberini aldığım yağmurlu geceden sonra, beynimin uyuşukluğuyla kendimden kaçışım, belleğimde birikmiş anılarımızı beri alıp, inancımla dualara sarılışım sessiz ve derin üzüntümü, ölümün sindiği son veda için yattığın musalla taşındaki tabuta sığmayan boyunla yüzündeki güzellik avuttu.
Ölüm güzel olur mu?
Olur. Kandil gecesi yatağına son kez yatıp sonsuzluğa uyumuştun.
Annenin yanına yerleştirdiklerinde anladım ki, küçük bebeğini yeniden göğsüne almıştı. Şimdi inanıyorum ki mutlu ve huzurlusun.
Ve , seni hep hatırlayacağız cann arkadaşım, kardeşim.
Belki bir türküde belki bir tebessümde, çukurlu gamzelerde, ya da için için ağlayan maskesiz sessiz gözyaşlarında.
Selametle, güle güle git Orhan...
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.