- 346 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
''YABAN'', ''HALKTAN KOPUK AYDIN'' A YAZILMIŞ BİR MERSİYEDİR.
’’Her memleketin köylüsüyle okumuş yazmış zümresi arasında, aynı derin uçurum var mıdır. Bilmiyorum ! Fakat okumuş bir İstanbul çocuğu ile bir Anadolu köylüsü arasındaki fark bir Londralı İngilizle bir Pencaplı Hintli arasındaki farktan daha büyüktür.’’
Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun romanı bağlamında, ’’Yaban’’ denilince, kitaba ilişkin olarak hemen akla gelen ilk cümlelerden biri şudur. Roman kahramanı Ahmet Celal’in ’’Bunu yazarken elim titriyor’’ dediği bu sözler, romanın temel düşüncesidir, aynı zamanda. Romanın ele aldığı tarihsel koşullardaki aydının burada Ahmet Celal’in -kendisine Anadolu’ya ve Anadolu köylüsüne bakışı bu cümlede özetlenebilir. Bu bakışın başka bir türevini aynı tarihsel dönemi işleyen ’’Ankara’’da buluruz. Yakup Kadri; ’’Yaban’’, ’’Ankara’’ ve bunlara sonradan bir devam romanı olarak eklememiz gereken ’’Panorama’’ da da, aydın, aydın’a bakış, aydının topluma bakışı ile toplumun aydına bakışı bağlamında aynı konuyu ele alır.
Ancak ’’Yaban’’da ki sorunsal daha temele, başlangıca, cerahat bağlamış bir yaraya ilişkindir ve Yakup Kadri, Ahmet Celal’le bu yaraya neşter atar. Aydına hem kendisini, hem Anadolu köylüsünü, hem de bu köylüye ve kendisine o zamana kadar ki bakışını gösterir. Anadolu köylüsünün aydına bakışı ise romanın adında somutlaşır: ’’Yaban’’! Romanın Kurtuluş Savaşı sırasında geçiyor olmasının , içinde bulunulan gündem ve güncelle ilişkin zamansal bağlar dışında çok fazla bir önemi de yoktur aslında. Konu başka bir yer ve zaman bağlamında da ele alınabilir. Nitekim, başka yazarlar tarafından ele alınmıştır da. Zamansal bağın buradaki önemi, daha çok, kurtuluştan sonraya ilişkin görevlerin saptanmasına dair ip uçları bırakmaktır ki, ’’Yaban’ın yayımlandığı yıllar, köylünün ’’milletin efendisi’’ olduğunun saptandığı Cumhuriyet’in inşa yıllarıdır aynı zamanda. Romanın 1932’de ilk yayımlandığında yarattığı tartışmada, bu nedenle, aslında hep var olan, birbirine karşıt iki yaklaşımın bir kez daha su yüzüne çıkmasına, bir nevi hesaplaşmasına dönüşmüştür.
Tartışmanın bir tarafında Yakup Kadri ve ’’Kadro’’ dergisi vardır. Diğer tarafta ise Varlık’tan Ülkü’ye bir çok dergi ve gazetenin dahil olduğu geniş bir cephe...Yazarı’’Hamlet bozması’’bir paşazade kahraman yaratarak Anadolu köylüsüne hakaret etmekle suçlayan yazılar da yayımlanır. Yakup Kadri bütün bunlara on yıl sonra kitabın ikinci baskısına yazdığı bir yazıyla yanıt verecektir:
’’Yaban bir objektif roman değildir. Yaban bir ruh sıtmasının , birdenbire acı ve korkunç bir gerçekle karşı karşıya gelmiş bir şuurun, bir vicdanın çıkardığı yürek parçalayıcı bir haykırışıdır. Bu eser, benliğimin çok derinliklerinden , adeta kendi kendine sökülüp koparak gelmiş bir şeydir, diyorum. Zira, bu, ne bütün manasıyla bir roman, ne de bütün manasıyla bir sanat ve edebiyat işidir. Hele politika denilen gündelik davalarla hiç bir ilgisi yoktur.’’
Bu tartışmaların o günkü koşullarda bir edebiyat tartışmasının ötesine geçerek siyasal hatta ideolojik bir tartışmaya dönüşmesi son derece doğaldır. Çünkü az önce değindiğim gibi, ’’Yaban’’ ın yayımlandığı yıllar, köylünün ’’Milletin efendisi’’ olduğunun saptandığı Cumhuriyet’in inşa yıllarıdır. Kurtuluş mücadelesinde en ön saflarda yer almış, akabinde ’’Kadro’’ dergisini yayımlayarak kuruluş mücadelesinde de en ön safında yer almak isteyen bir Yakup Kadri’nin var olan ve ilerde karşılaşılacak sorunlara bir romancı olarak da çözüm üretmeye çalışmasından daha doğal bir şey olamaz. Nitekim’’Yaban’’ ı, izleyen ’’Ankara’’ , Cumhuriyet ve onun niteliklerine ilişkin bir ütopya-roman olarak önem kazanacaktır.
Yakup Kadri, Kurtuluş Savaşı’yla gerçekleştirilmekte olan devrimi bir köylü devrimi olarak kavramaktadır. Devrimin ancak Anadolu köylüsünün kazanılmasıyla başarılabileceğinin , bunun da en başta aydınların kazanılmasıyla olacağının farkındadır. Devrim en önce aydınları kazanmalıdır. Aydın ise çözümlenmeden kazanılamaz. Yakup Kadri’nin bütün romanlarında gördüğümüz o kararsız aydın tipinin gelip gelip kendisinde billurlaştırdığı bir kişiliktir. ’’Yaban’’ da ki Ahmet Celal. Romanın daha ilk sayfalarından başlayarak hissettiğimiz bir şeydir bu. ’’Halktan kopuk aydın’’, ’’halktan kopuk’’ luğunun içinde debelenip durmaktadır. Bundan kurtulmaya ilişkin bir çabası da yoktur üstelik. Yakup Kadri aydını işte tam bu karede bir silüet olarak dondurmuştur, ’’Yaban’’ ın bir roman olarak bittiği yerde.
Tartışmada, işte romanın bittiği bu noktadan ’’Bize yine yol göründü. Bu defteri Emine’ye teslim edip tek başıma, yarı aç, yarı çıplak ve böğrümden kanım sızarak bitmez tükenmez uzaklara doğru yürüyeceğim.’ son cümlesinden başlar.
’’Yaban’’, ’’halktan kopuk aydın’’ a yazılmış bir mersiyedir ve şimdi bu mersiyenin üzerinden seksen yıl geçmiş bulunuyor. Ama ne var ki, konu en az bugün de o günkü kadar taze...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.