- 647 Okunma
- 3 Yorum
- 5 Beğeni
SONSUZLUĞA ÖZLEM...
Düş kırıntıları sevgiye eşlik eden bazense dolduruşa geldiğim, aşkınsa hicap yüklendiği ve keşfe çıktığım gecenin muhiti iken boş beyaz sayfanın bana tüm masumiyetler göz kırptığı.
Hazanda saklıyım aslında hayatımın her anına eşlik eden hazan rüzgârı:
Sevemedim sıcak havaları ve aşırı beyaz tenimle illa ki yağmur eşlik etmeli yüreğin saklı rahmetine ve ekinler boy vermeli sonra da usul usul yağmalı kar ve işte on iki ayın özeti olmalı yağmur ve rüzgâr.
İzbelerden sökün eden firari heceler: sözcük değil hece hatta kırpılmış varlıkları ile alfabeye sirayet eden harfler ve asla yetmiyor bana hiç biri.
Hiçliğimle kazıyorum mezarımı aslında sözcüklersiz geçmezken ömrüm toplu katliama yol açıyorum ne zamanki kitapların içine gömülsem ve yeniden doğuyorum başka bir yazarın kimliğinde.
Okumak aşkın baş verdiği yazmaksa sonradan edindiğim elbet ‘’sonsuzluğa özlem’’ diye nitelendiriyorum ben yazmayı.
Sonsuzluk.
Belki de onsuzluk…
Sondan başa saydığım aslında başlayıp da yarım bıraktığım nerede ise her şey hatta mabedim bombalanmışken kazdığım tünelle kimselere görünmeden firar ettiğim.
Nazenin varlığım.
Nezaket yüklü yüreğim hani incelikten kırıldı kırılacak akabinde en hasından kırıldığım ve sevgi iken hamim ve aşkla dolup taştığım.
Bazen bir ırmak.
Bazen haşin bir rüzgâr.
Yetmedi sellere kapıldığım ve asla hızını kesmeyen bir şelale: kâh çağladığım kâh güldüğüm kâh ağladığım…
Günü de kovdum ya kapıdan ve işte eşref saatim elbet münferit sebeplerden dolayı kendime her dokunduğumda okuma ve de okunma isteğim.
Duvağı kanlı çocuk gelinin.
Vücudu ince ve kırılgan yolda gördüğüm ölü köpeğin.
Hayatsa kaldığı yerden devam ediyor: ha bir eksik ha bir fazla ne ki?
Ne olmuş yani üç beş kadın şiddet mağduru ise ya da üç beş çocuğa dahi kıymışken pislik gölgeler…
Başım zonkluyor ve asla ağrı kesici kullanmam.
Kulaklarım uğulduyor sanırım biri beni anıyor.
Azıcık mutluluğa kanat açsam kime zararım var ki?
Sapkın birkaç kişi bağdaş kurmuşken kaldırıma ne değişecek hem onlar kafayı çekip de sağa sola saldırırken?
Gün ortası ve yoldan geçen bir grup çocuk: ah, be güzellikler bu kadar masum ve saf olmanız ne muhteşem. Ne o? A, maskeniz nerede hem bu kadar yakın durmasanız ya birbirinize? Ah, be çocuklar sizlersiniz bizlerin geleceği ama bizler sizlere iyi davranmıyoruz ki.
Sevmeye doyamadığım bakmaya dokunmaya kıymadığım güzel varlıklarınız sevgili çocuklar…
Hem biliyor musunuz ben de çocuğum: haydi, söyleyin beni de aranıza kabul eder misiniz?
Etmez misiniz hatta etmediniz mi öncemde?
Hakkınızı nasıl öderim çocuklar ne de olsa çalıkuşunuzdum ben sizin gerçi uzun sürmedi ama öğretmenlik maceram. Hem beni karşılıksız sevdiniz siz tıpkı benim tüm dünyayı içime sığdırdığım gibi hem bakmayın siz bana ben nasıl da yere göğe sığmam hele ki konu sevgi oldu mu.
İğneyle kuyular kazdığım doğrudur benim ve o kuyuyu hayal kırıklığı ile doldurup başka bir mecrada yeniden kazdığım başka kuyular.
Bir kuyuya taş eden delinin aslında veli olduğu da doğrudur ve kırk kişi o taşı asla çıkaramazken.
Birilerinin sevgiyi ve aşkı taşladığı da doğrudur oysaki evren ve Yaratan sevgiyi ve aşkı nasıl da taçlandırmıştır ve işte döngüdeki işlevim…
Son iki gündür Tezel Özlü’nün yazılarını okuyorum ve kendime yakın hissettiğim bir yazar daha ve ben nasıl rahmet okumam ruhuna?
Düşler kundaklanıyor.
Renkler soluyor.
Aşksa ivme kaybediyor…
Bense sil baştan sil baştan.
Kaldığım yerden mi devam ediyorum yoksa en baştan mı başlıyorum?
Çöz çözebilirsen…
Kendimi nasıl sevmem?
‘’Tek günah, insanın kendi yaptığını kavrayamamasıdır.’’(Tezer Özlü)
Bingo, sevgili yazarım hem şüphen mi var benden yoksa tanıştırılmadık biz?
Hayatın handikabı ve karambole geldiğimiz.
Uyku tutmadı yine zaten uyku dediğin ne ki?
Elbet hız kesmeyen rüyalarım ve uyandıktan saatler sonra hayal meyal hatırladığım ve alt belleğime düzgün kayıt yapamadığım için rüyalarımı yüzde yüz yansıtamadığım yine de gözüm açık rüya görmeyi pek iyi beceririm yoksa mümkün mü bu hayata dayanmak ve işte yüklendiğim elbet sevginin hamalıyım ben.
Ne güzel demiş şair:
‘’Sana tutundukça sarsılıyorum
Seni düşündükçe esaretteyim
Soranlara fısıltıyla
Hamal olduğumu söylüyormuşsun
Ben toprağın hamalıyım sevgilim
Bu yürekten daha ağır
Yük taşımadı yeryüzü hamalları.’’
Aşkın hamalı olduğum yetmedi madem…
Ah, sevgili şair sözcüklerin eklendiği bu mevsimi
Nasıl nasıl sevmem ben?
Yazmakla yollar mı aşınır yoksa nihayete mi varılır hele ki yazmak iken ‘’s/onsuzluğa duyduğum özlem.’’
Sevgili Özlü’nün de vurguladığı üzere:
‘’Denizin dümdüz yüzeyi boyunca sonsuza dek böyle gidebileceği duygusuna kapıldım bir ömür.’’
YORUMLAR
Sevmeye doyamadığım bakmaya dokunmaya kıymadığım güzel varlıklarınız sevgili çocuklar…
Hem biliyor musunuz ben de çocuğum: haydi, söyleyin beni de aranıza kabul eder misiniz?
Etmez misiniz hatta etmediniz mi öncemde?
Hakkınızı nasıl öderim çocuklar ne de olsa çalıkuşunuzdum ben sizin gerçi uzun sürmedi ama öğretmenlik maceram. Hem beni karşılıksız sevdiniz siz tıpkı benim tüm dünyayı içime sığdırdığım gibi hem bakmayın siz bana ben nasıl da yere göğe sığmam hele ki konu sevgi oldu mu.
Öğretmenlik de yapmış birisi olarak çocukların dünyasını bu kadar çok tanıyor olmanız ve bu kadar samimiyetle yakınlık hissetmenizden mutluluk duyduğumu ifâde edebilirim.
Sizi içtenlikle aralarına kabul edeceklerinden son derece eminim, kutluyorum bu harikulâde yürek sesinizi.
Sevmek sonu olmayan bir Allah vergisi güzelliktir.
Sonsuz selam ve saygılarımla.
Gülüm Çamlısoy
Dünü de günü de yarını da sevgi olan...
Sonsuz bir mevsim adeta sevginin çağladığı.
İçten bir sevgi iken matemi yok saydığımız ve samimi bir inançla Allah'a yöneldiğimiz...
Sevmek çok kolay ve sonsuzluğun da kendisi tıpkı yazmak gibi ve yazmak da sevgiyle eş değer.
Çok teşekkür ederim değerli hocam.
En içten selam ve saygılarımla
Düşlerini giyinebilirsin yeter ki gerçekleri it bir kenara ve doğra gönlünü koyduğun tabağa dünde kalan hatıralarını.
Müzmin düşbazsın sen, sefil hecelerin kanattığı dil yaran ve açığa aldığın nöbetlerin ne de olsa umudundur yarınının bekası en çok da aşka hezimet yüklediğin ve sözcükler, ah, o cafcaflı sözcükler mutfak setinde kaza eseri kıyılmış domates gibi kanlı mı gözlerin kansız mı yoksa yüreğindeki iklim?
Hazanbaz bir rüzgâr olsan ne ki eşlik ettiğin kadar dünyaya emsalsiz bir hüzne ev sahipliği yaptığın onca hayal yatıya kalan sense kapının önünde tek ayakta çektiğin cezayı kolaysa buyur et sevdiklerine sevilmedikten sonra mı kaldın yoksa yaya işte budur sözcüklerinden damlayan yürek terine sadık bir mevsimsiz sen düşlerin kovuğuna saklanmış acılardan yana derdin ya da açamadığın yüreğin.
Ayrıcalıklı bir dünyan var senin en çok da dünya dışı yabancıların izafi varlığında saklı bir yankısın sen.