- 643 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
942 - TESELLİ
Onur BİLGE
“Sana sorulan çok çetin bir soru bu evladım! İsyan etmeden cevapla! Ne mutlu sana! Bak, iki hanım almak herkese nasip olmaz. Allah sana çift verecek. Ağlattın beni. Bir Arap varmış. Zenci… Çok kara… Onu kimse beğenmemiş. Kimse almamış. Sahabeden biri… “Savaşta şehit düşersem, Allah’tan çok güzel, billur gibi bir kız isteyeceğim!” demiş. Gerçekten de katıldığı savaşların birinde şehit düşmüş. Kafasını koparmışlar ama gülümsüyormuş.
Arkadaşının biri: "Ulan Arap! Verdi mi billur gibi kızı?" diye sormuş. Kafası kopmuş, konuşamıyor ya, iki parmağını göstermiş: “"Hem de iki tane!.." dercesine... Ne umdun da Allah vermedi!"
“Allah, hakkımda iyi ve güzel olanı, hayırlısı neyse onu versin! Önemli olan, öbür dünyada bunun cevabını verebilmek… O ömrü, Rabbim anneme, evlatlarıma, cümle insanlara versin! Senden de Allah razı olsun! Bugün Arife… Bu güzel günde dualarını kabul etsin! Dertlerin varsa derman olsun! İki cihanda da yüzünü güldürsün! Uyku tünek kalmadı bende. Bu gece geç uyuyup, bayram namazına geç kalmak istemiyorum. Erkenden yatacağım ama uyur muyum uyumaz mıyım bilmiyorum.”
“Allah razı olsun! Allah dualarını kabul etsin! Cümlemizi affetsin! Daralınca gelirsin. Elimden geldiği kadar seni teselli ve teskin etmeye çalışırım. Çekinme. İnşallah Allah da hoşnut olur bu söyleşmemizden! Kulları birbirlerine yarar sağlamaya çalışıyor, ne güzel! Yarın bayram… Tatil ama bu akşam sen biraz ayran ya da süt iç. Yoğurt veya muz ye. Onlar uyku verir. Yat uyu!”
“O şimdi toprağın altında… Yavaş yavaş çürüyor. Yakında yok olup gidecek! Yanıyor mu doluyor mu bilmiyorum. “Önce karnı şişer, sonra patlar, ortasından yarılır ve içinde ne varsa çıkarmış. Çok ağır bir koku kaplarmış kabrin içini. Bunları düşündükçe… Bir de kabir azabından bahsediliyor! O zaman çıldırıyorum!.. Allah’tan o kadar korkuyorum ki! Hayatta kalsam, yaşamak azap, intihar etsem, en büyük günahlardan… Kabirde de cehennemde de en büyük azap!.. Canımı şeytana teslim etmemek içim ne çektiğimi bir ben bilirim!..”
“Öyle şeyler düşünme! Sabret! O bir şey duymuyor. Ölüm, ağır narkoz almış halimizdir. Bu yıpranan beden bizden alınacak yeni bir beden verilecek ya… Bu beden parçalara ayrılıp toprağa iade edilecek. Ölüm olmasaydı parçalara ayrılırken çok acı çekerdik. Allah bizi ölümle uyuşturur. Acı duymaz hale getirir ve sonra çürütür, gübre yapar.
Her doğan, solucanın, yılanın çıyanın, tarla faresinin yiyeceği olarak doğar. Hayvanlara besin, bitkilere gübre… Hepimiz birbirimizin yemiyiz. Madde bedenlerimiz için bu böyle deveran eder gider. Ruhlarımız sapasağlam kalır. Eşin şimdi dünyayla bağlantısı olsaydı, yeni ve çok güzel bedeniyle görünürdü sana. Niçin ölmesi gerektiğini bu şekilde izah eder, gururla yeni bedenini gösterirdi. Fakat şimdilik bunun için izni yok. Ne yapsın! Ona iltimas geçilecek değil ya! Allah âdildir. Etrafında onca insan varken, seni bana yönlendirdi. Nereden nereye… Bu viranede yaşlı, yoksul ve hasta bir adam, eşinin sana diyemediklerini diyerek, dilinin döndüğünce yüreğine su serpmeye çalışıyor.”
"Başarıyorsun da dede. Ne kadar minnettarım sana! Sağ olasın!"
"Şimdi ben senin yerinde olsaydım, kendime ne güzel bir kız seçerdim! Manken gibi bir kız… Huri gibi...”
“Birini gönderdi, diğerini de gönderecek! Bak gidiye!” derler. Ya da “Bak, gördün mü, iki gün geçmeden kınayı yaktı!” derler. Allah, ebedi istirahatgâhta versin bana eşleri! Burada verirse öteki tarafa bir şey kalmayıverir. Hesabı zor olur.”
“Kabir tek kişilik evladım! Senin o dediğin cennete... Orada herkese en az dört yüz huri hizmet edecekmiş. Öyle diyorlar.”
“Böyle konuşanlar olunca gönül istiyor. Nefis aldanıveriyor. Hoş geliyor da…”
“Bir Allah’ın garibini alırsın. Başkası alsa belki dövecek, aç bırakacak. Ona iyi davranırsın. Hayır duasını alırsın.”
“Ben tek değilim ki! İki üç de değil, Allah’ın beş garibiyim! Allah’ın garibi ne yapsın beni! Ben iyiyim de sanki!”
“İyi değilsen de iyi ol! Allah çok sevsin seni! Ölüm olmasa ben de kötü olacağım da… Bu gece istihareye yat bakalım! Belki de Allah sana burada vereceği eşi gösterir. O, hep bizimledir. Biz başkalarıylayız. Ne mutlu sana! Öksüzler babası oldun!”
“Ne olduğumu ben de anlayamadım!”
“Daha ne olacaksın! Yani Allah her şeyi de sana mı verecek! Hem yakışıklı olacaksın, hem dindar olacaksın, hem tahsilli olacaksın… Sen demesen, kimse senin daha önce evlendiğini bilemez. Zaten artık gençler geç evleniyorlar. Hem de hiç evlenmemiş çok güzel bir kız alacaksın. Çok mutlu olacaksın. İlk evliliğinde yapmış olduğun hataları asla yapmayacaksın. Olgun bir koca olacaksın. Onu kızın gibi kıymetli tutacaksın. Hem o genç olacak ya… Yaşlılığında da dinç olacak ve sana bakacak. Dindar olanını seç. Onu çok gezdir, eğlendir. Çocuklarını da öyle… Üç günlük dünyayı onlara zehir etme! Çocuklar göz açıp kapatıncaya kadar büyür. Bak, ayakkabıları ne çabuk küçülüyor!”
“Büyük kızım çok asabi… On bir yaşında… Evi kasıp kavuruyor!..”
“Onun genç kız olma sıkıntıları, büyüme sancıları var. Ona vurma sakın! Azarlama! Ağlatma! O, en çok seni seviyor. Küçüklere daha çok acıdığın ve sana daha çok muhtaçlar diye onlarla fazlaca ilgilendiğini gördüğünden, dikkatini çekmek için huzursuzluk çıkarıyor, aksilik ediyor. Daha çok sevgi ve ilgi bekliyor.”
“Bir de bu olay onu çok üzüyor. Kızıyorum bazen ama hiç vurmadım. Hiçbir çocuğa ve bayana vurmadım.”
“İşte bir de sen üstüne varma! Öyle olmalısın zaten! İnsan olana o yakışır!”
“Küçükken erkek arkadaşlarımla bir kaç kez kavga etmiştim.”
“Dedim ya sen kötü birine benzemiyorsun. Daha da iyi ol! Dışa karşı sert, evin içindekilere karşı yumuşak... Resulullah Efendimiz öyleydi. Şakalaşırdı onlarla. Oyunlar oynardı. Onlar onu çok sevdi. Herkes çok sevdi. Sen de öyle ol! Müsaade et de kızın seni özgürce ve çok sevsin! İtme onu!”
“Çocuklarım beni seviyor. Sevmeseler, “Evlenirsin, şöyle olur böyle olur…” diyen en yakınlarımdan o sözleri duyduklarında bana sarılıp ağlarlar mı!”
“Onlar, masallardaki kötü kalpli üvey anneler gibi bir anne gelecek diye korkuyorlar.”
“Ben olsaydım, ben de korkardım!”
“Sen varsın! Sen varken onlara kimse bir şey yapamaz! Kısa sürede topla kendini! Eşinin kız kardeşi yok mu? Ona nikâh düşer.”
“Var, ikisi de evli ve çok mutlular. Kocaları imam…”
“Ağlamayı kes! Dünyaya umutla bak! Sülalede evlilik çağında başka kız yok mu? Gerçi Allah Kalu Bela’da yazmıştır da onu… Biz bilmiyoruz kim olduğunu. Ben de hep konuşuyorum! Bugün hep sana çalıştım. Bu da benim mizanıma konacak İnşallah! Belki de en iyi amelim olarak kaydedilecektir. Biraz mutlu olabildiysen, kârım odur.”
“Sen olmasaydın ben karışıp kalacaktım.”
“Ne güzel insansın! Allah seni iki cihanda mutlu etsin!”
“İnsan karşısındakini kendisi gibi görürmüş.”
"Bu zamana kadar kimsenin aleyhinde bulunduğunu görmedim. Bu bile az şey değil!"
“Kimse hakkında bir şey bilmiyorum ki diyeyim! Bilsem bile kime, neden diyeceğim! Çok gıybet ettim bu zamana kadar zaten artık birinin arkasından iyi bir söz bile söylesem içimden tövbe ediyorum. Birisi hakkında kötü söz söyleyen olursa da “Öyle deme! En kötü biziz!” diyorum. Ölüm, yanıma bu kadar yaklaşınca Allah’tan o kadar çok korkmaya başladım ki anlatamam!"
“Birisinin hakkında kötü söz söylediysen onun için dua et! "Allah ıslah etsin, cennetine Cemaline layık etsin!” de!” O zaman onunla helalleşmiş gibi olursun."
“Hakkında ileri geri konuştuğum biri olursa, onunla karşılaşınca helallik istiyorum. Açık açık: “Senin hakkında böyle böyle dedim!” diyorum. Ben durduk yerden demem ama biriyle konuşurken oluyor bazen. Bu gidişte yakında hiç sevenim kalmayacak.”
“Bak, saatlerdir konuşuyoruz, biz hiç kimseyi çekiştirmedik.”
“Kızımı çekiştirdim ya ben!”
“Asabi olduğunu söylemek gıybet değil ki! Onun ruh hali hakkında nasıl bilgi verecektin! Zaten gıybet edeceksen annen hakkında, oğlun kızın gibi yakınların hakkında konuş da sevapların sevdiklerine gitsin ya da onların günahları sana gelsin!”
Adnan’ı kızı çağırdı. “Baba! Babaannem seni çağırıyor. Bir şey aldırtacakmış.” diye… O da hemen alelacele vedalaşıp kalktı gitti. Bu aktarım da burada bitti.
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 942