- 614 Okunma
- 4 Yorum
- 4 Beğeni
Kaymaklı şöbiyet
-Ne anlıyorsun şu kahveden?
-Sen ne anlıyorsan o yeşil çaydan onu anlıyorum. Uğraşma benle.
…
Geldim işte. Amma sabırsızsın. Doğumunu bilmesem yedi aylık mısın diyeceğim ama…
-Yine başladın… Bu bambu takımdan bir an evvel kurtulmamız lazım.
-O nedenmiş. Ben seviyorum.
-Abla. Yüz yaşında. Bağlam yerleri kopuşmuş. Oturup kalktıkça ciyaklıyorlar zavallılar.
-Bakarım internetten tamirine. Seviyorum onları ben.
-Aman lütfen bakma. İçeride beş kez renk değiştirdiğin şifonyer gibi olmasın sonu. Eşyacık kimlik krizi geçiriyor sayende.
-Bence gayet sanatsal bir çalışma oldu.
-Tabi tabi…
-Biliyor musun kaymaklı şöbiyet ölmüş.
-Hadi yaa. Ne zaman?
-Perşembe sabah uykusunda öldüğünü anlamışlar.
-Ah Nurettin Amca ah! Nur içinde yat. Yolladık tatlını yanına.
-Ne severlerdi birbirlerini. İnsan karısına neden kaymaklı şöbiyet der anlamıyorum
-Öyle deme ballı turtam
-Yaaa!...
-İnsanlar sevdiklerine neden lakap takarlar düşündün mü hiç?
-Bilmem. Belki bir biçimde onu diğerlerinden daha çok sevdiğini ispat için. Ya da onu mutlu eden bir şeyle özdeşleştirip daha dayanılır kılmak için davranışlarını.
-Enişten bana hiç lakap takmadı
-Abla herif seni aldattı aldattı.
-Sevgiliyken canım. İyi zamanlarımızda yani. Bana “hayatım” diye bile seslenmedi. Hoş hayatı değilmişim öküzün. En azından dürüstmüş “bu konuda”
-Aman iyi takmamış. O dobişko ne anlar öyle şeylerden. Ya düşündüm de; sana nasıl bir lakap taksınlar isterdin? Tatlı ismi ama…
-Ay ne bileyim. Nurettin Amca Nezaket Abla’ya "kaymaklı şöbiyetim neredesin?" diye seslendikçe gülerdim hep. Hem şöbiyet ne ya… Tipsiz üçgen bir şey.
-Bak baaak. Mesela hangi tatlı tipli hanım efendiciğim? Fırın sütlaç? Çilekli pasta? Yok yok krem karamel…
-Dayak için fazla yaşlısın. Nereden açtık bu tatlı bahsini? Mutfaktaki çekmeceye baksana. Belki küçük çikolata falan vardır.
-Hayatta kalkmam yerimden.
-Tembelsin.
-Tabi tabi. Hem kahven soğudu. Şimdi dikip kafana bitireceksin zaten. Gerek yok boş ver.
-Tembelsiiiin…
…
-Ne oldu sustun. Alındım deme.
-Yok yahu. Gökyüzüne bakıyordum. Yağmur indirecek gibi. Bu sene sonbahar çabuk geldi sanki.
-Haklısın. Şu katlanır balkonu iyi icat ettiler. Gençken yazları sıcaktan, börtü böcekten rahat rahat oturamazdık. Şimdi battaniyeyle bile oturup kahve içebiliyoruz, derken o benim battaniyem mi?
-Abla yaa. Amma kıymetli malın var. Sen evlenirken evde bırakmadın mı bunu? Artık senin değil bu battaniye, bu yazlığın malı
-Ama ben geri döndüm. Battaniyemi geri ver. Onu örerken gözüm çıktı benim.
-Abla… Neden evlenmedin başkasıyla? Çok güzelsin hala. Mutlu olabilirdin.
-Diyene bak, sen neden evlenmedin? Kuruyup kalacaksın başıma. Sonra yazlık komşuları kedili kuru kız kardeşler diye lakap takacaklar.
-Abartmaz mısın lütfen. Daha otuz bile olmadım. Hem… Ne yapayım; boynuma evlenilebilecek dişi diye tabela mı takayım? İnternetten koca bulma sitelerine mi takılayım? Merak etme, kimseyi bulamazsam yedek lastikle evlenirim. Zaten dünden hazır.
-Ya şu çocuğa öyle demesene. Ben bayılıyorum O’na. Küçükken de tatlı bir çocuktu zaten. Çocuklarla dalaşırdın da yazık haksız olsan da seni arkalardı. Bisikletini arkadaki kumlukta sürer sürer bozardın da zavallı bıkmadan her defasında tamirciye taşırdı. Fazla iyi değil mi? Onun için istemiyorsun. Sana benim eski öküz gibi biri olsun istiyorsun. Düşüncesiz, kaba…
-Abla yaa. Ondan değil. Vallahi. Sadece çıplak hissediyorum. Her şeyimizi biliyor. Bir de aşık olmak istiyorum galiba.
-Sen lisede aşık olmadın mı? Üniversite son sınıfta? Yeter. Artık aşkı değil sevgiyi iste . Yahu sütten dili yanmış konuşuyor. Abla sözü dinle.
-Bilmiyorum.
-Bil. Hem sen zaten ona meyletmişsin. Adama lakap takmışsın. Hoş bir kaymaklı şöbiyet değil ama…
-Bunu düşüneceğim. Vallahi bak. Bana öyle bakma. Ballı turtam, elma şekerim, kayyyymaklı kadayıfım. Sen de düşün n’olur. Ver o fincanı da içeri götüreyim.
…
-Belki çekmeceye de bakarım.
-Bir tanecik varsa ikiye kes de getir. Sana da öreceğim bu battaniyeden. Kim bilir seneye sonbaharda yedek lastiğinle sarılıp yeşil çay içersiniz.
-Abla yaa.
YORUMLAR
Çok samimi, çok tatlı bir karşılıklı konuşma yazısı idi. Okurken güldüm, gülerken de düşündüm, benim de bir kızkardeşim ya da ablam olsun çok isterdim diye.
Abim o kadar sessiz sakin biridir ki aramızda üç yaş olmasina rağmen küçüklükten beri ikiz gibi büyüdük.
Annem bakkala yollardı abimi pirinç al diye gider piril alırdı, tuz al derdi tursil alır gelirdi. Gelince de bir ton bağırır kızardı annem. Meğer abimde işitme kaybı varmış seneler sonra öğrendik. İcine kapanıklığı, sessizliği, az konuşması hep duymadığı için geri durmasındanmış. Bugün abimin doğum günü. Şuan yazarken gözlerim doldu, onu çok özlemişim meğer.
Kardeşlik ne güzel duygu. Şöyle oturup da dertleşmek, gülüşmek... Çok iyi geldi yazınız, çok sevdim.
Sevgiler selamlar.
SERPİL ŞEN
Bu ikilinin yanında ablalarını Beşiktaş'ın maçına götüren; statta köfte, çıkışında kazan da birasını ısmarlatan kokoreç midye tava ile final coşkusu yaşatan bir erkek kuzen olmalıydı:)
Benimde öyle bambu takım gibi bir türlü kopamadığım bir paltom var iç cepleri belki kırk defa sökülmüş bilmem kaç defada astarı değişmiştir; kafa kağıdı sormak adeti çıkmasada mahallenin bekçisi paltomdan tanır beni :)
Kaymaklı şöbiyet diyen Nurettin amca belki Muhibbi hayranıdır :)
"Neşatım, işretim, bezmim, çerağım, neyyirim, şemim
Turuncu u nar u narencim, benim şem-i şebistanım"
"Sevinç kaynağım, içkimdeki lezzet, eğlenceli meclisim, nurlu parlak ışığım,
meş’alem. turuncum, narım, narencim, benim gecelerimin, visal odamın aydınlığı,"
Sultan Süleyman - Muhibbi
Yazının sonunda,
Hayatımızın tam orta yerinde; ev halinde, eş dost tanıklığında, kardeş nazında, tuhaf bağımlılıklar veren ve bizi kendine kendini bize katan ve sürekli tamir ile gözümüzün önündeki şeyler ve nesneler varsa " ben seviyorum onu " demek bize yetiyor, başkalarına yetmese de olur. An gelir, çorap söküğünü sündürebilmek keyfi yeter, günün yorgunluğunu atmaya...
Tebrikler selamlar