- 515 Okunma
- 5 Yorum
- 7 Beğeni
KÜLKEDİSİ...
İflah olmazlığın asaleti belki de gücümü imanımdan aldığım ve sırra kadem basan insanların dosyasını hala açık kıldığım aklımın koridorları bir o kadar belleğimde sıralı kitaplarla dolu kütüphanem.
Eşref saatim geldi mi ansızın.
Enkaza dönüşmüş olmamın akabinde küllerimden doğan hayallerim ve haletiruhiyemdeki sıra dışılığı kelimelere dökmek istediğim.
Bir yazı ya da şiir yazarken alıntı yaptığımsa geçmişim elbet geçmişi sıklıkla anmak çok sağlıklı olmasa da her yeni gün benzer şeyleri yaşıyorum benzeri olaylarla yüzleşiyorum.
Ben peşinen sever ve sevdiklerimin peşinde koşarken tokat gibi yüzüme çarpan gerçekler ve bilin ki buradaki tek suçlu benim ne de olsa yaşadığım benzer olaylar ve de hayal kırıklıkları dünde gömülü olsa bile her yeni gün ve olası her insan bana aynı mağlubiyeti yaşatıyor ve buna rağmen farklı bir perspektiften bakıyorum hayata ve tüm olan bitene.
Kusursuz değiliz hiç birimiz lakin kusur aramak da pek olağan hale gelmiş günümüz insanı için.
Elbet kocaman bir fiyasko çünkü dünümüz insanı da benzer duyguları yaşatmışken…
En son kaleme aldığım yazının üstünden bir gün geçmezken adeta istifleniyor benzer duygular ve çıkışı bilsem bile işin içinden çıkamıyorum çünkü çıkmak istemiyorum bu döngüden üstüne üstelik bir ömür yaşadığım o kısır döngünün üstüne sessizlikle ve huzurla muhatap olacağıma ben yazarak kendime inşa ettiğim bu dünyada canımın hiç olmadığı kadar yanması belki de sabretmeyi öğütledi bana aslında sabırla yaşamanın bir adım sonrasına şükretmenin de bilincinde aralıksız yağan rahmetten feyiz almak bir şekilde beni bana uzak kılıyor.
Kısaca tek başıma yaşadığım sıkıntılar yerine maruz kaldığım farklı sıkıntılar adeta acıdan beslendiğimin de göstergesi.
Aşamadığım şeyler var.
Aştığım çok şey de diğer tarafta.
Ve aştığım her şeyi kalemime ve sizlere borçluyum.
Bazen bir cenin pozisyonu aldığım elbet yazmadığımda içimi kemiren sözcükler ansızın infilak etti mi de duygularım, seyreyleyin gümbürtüyü.
Elbet kalbimin gümbürtüsünden çok fazlası çünkü yazmak benim için adeta bir yaşam biçimi haline geldi hele ki sınırlı olduğum insan ilişkilerinde ve yakınımda olan nerede ise herkes aslında çok uzağımda iken yazmakla avunuyorum ben belki de yeni bir savunma mekanizması geliştirdiğim.
Bir mağduriyetse aralıksız kılık değiştiren.
Duygularımsa farklı kılıflara giren.
Sevdalı semazenim elbet kalemim ve yüreğim.
Kaos yüklü hezeyan dolu bir dünyam var benim ve bu tek kişilik dünyada ikiye bölünüyorum her ikindi vakti yeniden doğuyorum ve ölümüm de yakın iken gün bitti mi günlük rutinim de sona eriyor ve yeni günün eşiğinde ta yeni günün ilk saatlerinde o günlük senaryomu yazıyorum işte sözüm ona bağışıklık kazandığım acılarda ansızın erişecekmişçesine huzura ve mutluluğa.
Afaki olan neyse.
İzafi olan kimse.
Bir meczup olduğum belki metruk bir haneye yaklaştığım ve artı sonsuzluktan eksi sonsuzluğa yaptığım yolculuk nihayetinde artılar eksileri götürürken aslında yaptığım yolculuk sınırsız iken.
Mazlum olan kimse benim ruh ikizim.
İstanbul dahi ruhumla eşleşmişken üstelik sevdalı şehir gibi benim de iki yakam bir araya gelmezken…
‘’Elimden gelen bu ben iki kişiyim
Çoğalmak neyse ne azalmak zor
Birisi seni her an bırakıp gittiğim
Öbürü kan gibi tutulmuş seviyor
Ağzındaki acı alnındaki çizgiyim
Gözlerine kirli bir bulut getirdim
Hiçbir sevinç aydınlığı onu silemiyor…’’(Alıntı)
Hüzün denen sarkaç.
Aşk denen düzlem.
İkilem yüklü mizacım…
Elimden gelense hepi topu bu işte.
Haiz olduğum o tek damla ile hapsolduğum suküresi ve sudan sebeplerle harcamadım ben hayatımı belki de suyolunda kırılan testimi ben en baştan yere fırlattım ve binlerce parçaya bölündü su testim belki de bu yüzden kırık içindeki yüreğimden sızan her duyguyu kalemle ihya edip sakinleştiriyorum kendimi.
Üstelik suçlu filan da aramıyorum ve suçlu olduğumu asla kabul etmiyorum.
Bir handikapsa içine sıkıştığım ve duygular tavan yaparken bense dibi çoktan görmüşken ve pekişen duygularım ne de olsa saat on iki oldu mu at arabam yeniden kabağa dönüşüyor ve ben şatafatlı kıyafetimin kaybolduğuna tanık yırtık pırtık giysilerimle kaçışıyorum insanlardan ve sözcüklerimi o günlük nihayetlendiriyorum.
Kabul edin ya da etmeyin, sevgili dostlar.
Ben Külkedisinin ta kendisiyim ve artık ben biçimlendiriyorum hayatımı hayallerimin eşliğinde.
Dilerseniz beni bir hayal olarak kabul edin ben çoktan kendimi kabullenmişken ve de kalem iken benim sihirli değneğim değdiğinde boş sayfaya ve yüreklerinize nasıl da pır pır ediyor yüreğim…
Böylesi bir sevgiye ise hayatımda ilk kez rast geliyorum üstelik aşık olduğum mesleğim ve hayallerimle geçirdiğim kırık bir ömrün devamında kalbimin yeniden kırılmasına razı iken nasıl vazgeçerim ben yazma sevdamdan…
Damarlarımdaki mürekkebe de kefilim üstelik bir ömür ben hayallerimin ve sevdiklerimin peşinden koşmuşken…
YORUMLAR
Gülüm Çamlısoy
Güzel yüreğin dert görmesin
Sevgimlesin canım
İki yazıdan hangisini asacağıma karar veremedim.
Ve işte ikinci yazımı bu yazının altına bir yorum olarak yazıyorum.
SUÇLUYUM ÇÜNKÜ...
Ç/alıntı bir cümle değildim belki aykırı çünkü hissettiğimdi ağzımdan çıkanlar ve başını bağlamıştım ben bir kere içimdeki yalnızlığın azıcık soğuduğum hayattan bir o kadar soyutlandığım ve kefil olduğum kadar dürüstlüğüme, kırıkların arkasını zor topluyordum ve hiç olmadığım kadar dağıtmışken sırf ortalığı değil üstelik ve sınandığım kadar da sığınıyordum ne yazık ki sırtımı dayadığım çınar köklerine sadık değildi ben ne kadar sadık olursam olayım tek sahip çıkandı Yaratan üstelik ben Yaratandan dolayı yaratılan her canlıyı sevebilirken…
Sahi, çok mu sığ gözüküyorum yoksa solundan mı kalktı bunca insan hem ben hep sağ elimle açmam mı kapıyı artık kapanan kaçıncı kapıysa bağışıklık kazanamadım işte sevgisizliğe üstelik sevgiden dem vuran her sahte sevgiyi sahiplenip kabullenirken.
Kabul görmediğim ise doğanın bir yasası ben yas olarak nitelendirirken ve artık neye denk düşüyorsam insanların gözünde ve yufka kalbimdeki sıra dışılıkla sığamadığım da doğru yere göğe.
Çıktığım bu yol ve de.
Edebiyattan girmeyeceğim konuya çünkü çok öncesinde şekillendi benim duygularım ve ön görülerim ta çocukluğuma indiğim ve tanıdığım tanımadığım kim varsa kolaylıkla sevebilirken insanları.
Biri sevgi mi dedi yoksa yine ağzımdan mı kaçtı bu bağlamda özür dilerim çünkü sevginin dokunulmazlığı kalktı artık günümüzde ve ben sevgi diye paralanırken köprünün altından çok sular aktı ve bir baktım ki ortada köprü filan da yok.
Bireysel anlamdaki kaygılarımı gideremiyorum ve sosyalleşme çabalarımla konu yine topluma geliyor hani içine karıştığım hani insan diye insanım diye sevdiğim üstelik kim olursa olsun ve kim bilir ne zamandan bu yana.
Edebiyat yani yazma serüvenim sadece son sekiz seneme eşlik eden ve ben öncesinde de her şeyi kolaylıkla sahiplenip yüreğime alırken.
Bitpazarından almadım diplomalarımı ve tüm gençliğimi çocukluğumu harcadım ben bilgi uğruna ve örgün eğitimin ardından gönül verdiğim öğrenciliğimi hali hazırda da saklı tutuyorum ama güncemde yazılı olan sadece öğrenci kimliğim de değil ve yakamdan düşmeyen sıfatlar bana sunulan ve ben ne sunarsam sunayım insanlara anladım ki çabalamak ve sevmek pek anlam ifade etmiyor her ne kadar ben her ikisine de riayet etsem anlamı yok işte ne duygularımın ne de yaptıklarımın insanların gözünde.
Her şey yolunda giderken bozulan büyü ve yine hayatıma hatta sağlığıma mal olan.
Ola ki yanlış bir kelime çıksın ağzımdan ya da fark etmeden bir hata yapayım ve de hatamın ardından özür dileyim ve işte geri dönüşü olmayan ne de olsa ben silik ya da sığım kafasına göre kimse şekillendiren beni ve işte tüm hayatımı ziyan ettiğim.
İklimler değişiyor bense aynıyım.
Gün içinde bile kaç iklim yaşıyoruz bazen ikileme düşüp iklimler gibi sekiyorum ve inandığım sevdiğim kim varsa yapışıyorum yakasına elbet dikkat dağınıklığı ve de ardı arkası kesilmeyen dertlere bir yenisi daha ekleniyor.
Her ne kadar kabullensem de.
Her ne kadar görünürde kabul görsem de.
Bir noktadan sonra varlığım batıyor insanlara üstelik bir ömür farklı mecralarda farklı disiplinlerde bunu defalarca yaşamışken ve birileri çıkıp da gözümün içine baka baka:
‘’Yanlışınız var ne demek fazlalık arz etmek?’’
Demelerine kalmıyor kısa bir zaman içerisinde tarih tekerrür ediyor.
Hatalarımı fark etsem bile mimlenmişken bir kez insanların gözünde işin ilginci hatam sadece doz aşımı sevgide bir şeyler yapmak adına insanüstü bir güç harcayıp kendimi de arka plana atıp birilerini hatta nerede ise tüm dünyayı kendimden çok sevip bir de üstün gördüğüm insanlar.
Keşke hayat sadece yazmaktan ve edebiyattan ibaret olsaydı.
İşin içine giren faktörler ya da seyri değişmişken hayatın ya da bir şeylerin değil varlığım nefesim bile üşütüyor insanları.
Suçluyum, kabul çünkü sevdiğim ne olursa olsun ve de bağlandığım aşırı önem veriyor ve en tepeye yerleştiriyorum artık aklınıza ne gelirse gelsin.
Sevgiye itibar eden bendeniz ve sözüm ona sevgiyi savunanlar ve de beni sevenler bir anda direksiyonu öyle bir kırıyorlar ki ve işte tüm kazalardan yara bere alıp çıktığım yetmezmiş gibi yaptıklarım ve de yapacaklarım artık bir anlam ifade etmiyor.
Suçluyum.
Suçumsa kendimi verdiğim zarar üstelik en büyük zararı bizzat kendi ellerimle yine kendime verirken.
Bir şeyler değişiyor işte zaman içerisinde hatta sabit olanlar bile ve grafik zikzak çiziyor ve ben neye denk düştüğümü bilemezken bir şekilde yanlış anlaşılmalara yol açıyorum çünkü insanlara duyduğum dipsiz bir sevgim ve güvenim söz konusu nihayetinde kendime olan inancımı yitirip kendimden nefret etmeme vesile olanlar ki.
Kendimi yeni yeni sevmeye başlamışken bir şeyler yine değişiverdi ve ben konunun değil ne olduğunu bilmek merak dahi etmiyorum çünkü çok baskın bir iç sesim var ve an geliyor dış ses öylesine güçleniyor ki iç sesim cılız varlığıyla ne söylerse söylesin asla ve asla duyulmuyor oysaki öylesine yüksek sesle bağırıyorum ki ve yine sadece ben oluyorum duyan.
Suçluyum.
İnandığım ve sevdiğim ve umut ettiğim için suçluyum.
Suçluydum da öncesinde.
Çünkü dağınık hayatımda bir şeyleri asla yoluna koyamadığım için kötümser ve de karamsarken mutsuz olduğum için suçlu kategorisine de dâhil edildim hani çoğu kez üstelik mutsuz olmamın bir hata olduğunu yüzüme haykıranlar sahte mutluluklarına rağmen benden de mutsuz oldukları halde bir şekilde damgalanmışken.
Mührü basan kimse ama ben suçluyum çünkü kendimi mutsuz hissederken bir yanda günahkâr gibi algılıyorum kendimi ki Allah ile aram iyi iken ve ben kul olmanın bilincine ta çocukken vakıf olmuşken kolaylıkla inançsız olduğumu vurguluyor birileri.
İyi de maneviyat ve Allah sevgisi kimsenin tekelinde değil ki üstelik her şey Allah ile insan arasında iken nasıl oluyor da inancımı aşağılayabilir insanlar?
Suçluyum.
Çünkü hassasım.
Suçluyum çünkü empati gücümü yoğun yaşıyorum ve en çok mazlumları ve yalnız insanlar ve masumları sevip kollamak geliyor içimden.
Suçluyum çünkü çocuk gibiyim ve yaşıtlarıma ve de hemcinslerime oranla farklı bir tablo sergiliyorum ne de olsa bağdaş kurduğum iskemle beni hep masumiyete ve çocukluğa sürüklüyor.
Suçluyum.
Çünkü ne herkesim ne de hiç kimse.
Ben olduğum için ve beni sunduğum için üstelik karşılıksız sevip inandığım için herkese ve kendime inanırken kendimsiz bir dünyayı merak edebilirken nasıl da suçluyum.
Suçluyum çünkü hep kendim oldum ve asla birilerine öykünmediğim ve öldürmediğim için masumiyeti ve hala bir yerlerde takılı kaldığım için suçluyum.
Mademki gelişim ömür boyu devam eden bir süreç suçlu olduğum kadar da öğreniyorum her gün her an ve öğrendiğim hiçbir şey yeterli gelmiyor bana çünkü yanlış öğretilen her şey her duygu canımı yakıyor üstelik Rabbimin de hoşuna gitmiyor ve dengeler bozulduğu için bense dengemi korumak adına kendimi zorlar ve suçlarken yaşamanın verdiği sıkıntı ve azaba rağmen hala birilerine inanıp sevdiğim ve güvendiğim için suçluyum.
Kendime olan saygımı korumakla yükümlü ve sevgiyi de baş tacı yaparken dökülen her yaş adına cennetteki yerime kavuşma özlemi ile hayatın bir gün sonlanacağını bildiğim için de şükür doluyum çünkü içimdeki cennetin varlığına rağmen yaşadığım cehennem hayatında hala bir çıkış noktası ararken ve her nasılsa kendime rast gelip kendimi sevebilirken artık birilerinin beni sevdiğini, seveceğini da tahayyül edemezken içimdeki sevginin beni ulaştırdığı İlahi Ateşte yanmanın verdiği huzurla yaşarken ve de yazarken…
GÜLÜM ÇAMLISOY
ELİMDE DEĞİL.
YAZMAYI ÇOK SEVİYORUM SİZLERİ DE.
ARA ARA ÜZÜLSEM DE OLMUYOR İŞTE YAZMADAN
Dilerseniz beni bir hayal olarak kabul edin ben çoktan kendimi kabullenmişken ve de kalem iken benim sihirli değneğim değdiğinde boş sayfaya ve yüreklerinize nasıl da pır pır ediyor yüreğim…
Böylesi bir sevgiye ise hayatımda ilk kez rast geliyorum üstelik aşık olduğum mesleğim ve hayallerimle geçirdiğim kırık bir ömrün devamında kalbimin yeniden kırılmasına razı iken nasıl vazgeçerim ben yazma sevdamdan…
Damarlarımdaki mürekkebe de kefilim üstelik bir ömür ben hayallerimin ve sevdiklerimin peşinden koşmuşken…
Her şey rüyâ da olsa, hayal de olsa yazılanlar tüm gerçekliğiyle okurlara kalacaktır, nasıl ki eserlerini severek okuduğumuz yazarların ölümsüz eserleri gibi dünya durdukça değerinden bu şey kaybetmeden yaşayacaktır.
Harika duygularla yazılmış yürek sesinizi kutluyorum tebrikler efendim her zaman dâim olmasını diliyorum.
Her şey gönlünüzce olsun inşallah.
Sonsuz selam ve saygılarımla.
Gülüm Çamlısoy
Asla vazgeçmeyeceğim peşine düştüğüm güzelliklerden ve iyi insanlardan.
Git gide daha da zalimleşse de dünya biliyorum ki bir yerlerde asılı huzur ve mutluluk.
En azından yazarken ve severken ve umut ederken kendimi iyi hissediyorum.
Varsın kandırayım kendimi.
Çok teşekkür ederim
Sonsuz selam ve saygılarımla