- 1529 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
UNUTMAK
Nazım Hikmet bu konuda şunu söylemiş yaşarken zamanın bir aralığında:
“Gitmek sadece bir eylemdir, unutmaksa koca bir devrim…”
Unutmak nedir ki? İnsanın belleğinden tamamen silinmesi mi, isimlerin ya da yüzlerin?
Aklın unutması normaldir. Çünkü onun da bir kapasitesi vardır ve yeni insanlara yer açabilmek için silmelidir bazı isimleri, yüzleri belleğinden. İç acıtmaz bu unutmalar, ne unutan, ne de unutulan için.
Bu aşamada kendi kendimizi sorgulayacağımız ve soracağımız soru şu olmalıdır:
Yürek nasıl unuttu?
Burada devreye ‘Gabriel García Márquez’ şu sözü devreye giriyor:
“Hatırlamak, hafızası olan kişi için kolaydır. Unutmak ise kalbi olana zordur…”
Eğer gerçek bir kalp taşıyorsan içinde gecenin herhangi bir saatinde bir şarkı takılır diline Sezen Aksu’nun söylediği “Beni Unutma.”
Geçmişine dalar gidersin koyu karanlıkta. En çok da “UNUTMA” sözüne takılır kalırsın
Sezenin söylediği şarkının sözleri ve nağmeleri kulaklarında dolaşmaya başladığında. Tutarsın UNUTMA kelimesinin elinden ve yüreğinin, aklının seni sürükleyip götürdüğü geçmişinde bir yolculuğa çıkarsın…
Koyu bir hüzün yayılır önce gecenin karasında odanın her bir köşesine duvarlarına ve duvarlar üstüne üstüne gelir. Korkarsın bir an, çekersin üstüne gecenin kara yorganını, Temmuz da tir tir titrer bedenin ve bir daha asla yaşanamayacak anların acısı kaplar bütün benliğini…
Sonra kendine gelirsin ve bu kez Bestesi Âmir Ateş’e, Güftesi İlham Behlül Pektaş ait, Segâh makamında ki “Ben Seni Unutmak İçin Sevmedim” şarkısı dolanır diline ve bu kez de kulaklarında rahmetli Müzeyyen Senar’ın sesi çınlar…
Ayrılığın bir gün seni farklı iklimlere savuracağını asla ihtimal etmediğin sevdiğin gelir aklına. Birlikte elle yürüdüğün sahiller, sahilde içtiğiniz bir bardak çay, ya da bir fincan kahve, attığınız kahkahalar, döktüğümüz gözyaşları belirir belleğinde…
Demiş ki Ahmet Hamdi Tanpınar: “Bazı şeyler unuttuğumuz oranda içimizde yeniden doğar.”
Ne güzel sözdür bu değil mi? dostlar…
Düşünürüm hep, akıllı kararların sırrı unutmak mıdır?
Unutmak ya da unutulmak şaşırtır yolumu, cevap veremem bu soruya.
Ama Cenap Şahabettin’in sözü yardımcı olur düşünceme bu aşamada;
“Ettiği iyiliği ve gördüğü fenalığı unutmayan, gördüğü iyiliği ve ettiği fenalığı çabuk unutur.”
Yürek unutur mu hiç? Demiştik ya… Yürekteki birini unutmak için ne olmalıdır?
Arkadaş, dost, sevgili ne olursa olsun birini yüreğinizde misafir etmediyseniz eğer, ya da ettiniz de orayı darmadağınık bırakıp gittiyse eğer aklınız kısa zamanda unutur onu…
Dedim ya... Unutmak eylemi benim hala cevabını bulamadığım bir kavram.
Nedir unutmak? Yılların yolların araya girmesi mi, yoksa iç içeyken yüreklerin duyarsızlaşması mı?
Bu sorunun cevabı belki de içimizdedir ne dersiniz dostlar!..
Eğilip bir içimize bakalım mı?..
Bakalım bence…
Bu güne kadar hayatınıza giren insanları düşünün. Eş, dost, akraba, akrabadan yakın gönül akrabası, arkadaş, komşu ya da sevgili, gönül verdiğiniz, belki de hayatınızı paylaştığınız eşiniz... Geçmişinizden bugününüze bir yolculuk yapın ve selam vermeye çalışın hayatınızdan gelip geçen insanlara.
Kaç kişi, yüzüne gülüşlerini, gözlerine unutamadığınız bakışlarını yerleştirip, selamınızı “Başım gözüm üstüne” deyip alıyor?
Kaç kişi kaçan bir otobüsü, vapuru, treni yakalama telaşıyla koşuyor aklınıza, yüreğinize?
Kaç kişi ete kemiğe bürünüp, gecenin bir yarısında nazlanmadan yalnızlığınızı paylaşmak üzere kalp odanıza geliyor?
Bu kadar mıydı tanıdıklarınız ya da hayatınıza aldıklarınız? Değildi elbette. Kimi, devrilen yıllara yenildi ve çekti gitti hayatınızdan. Yılların, yolların hesabını yapmadan inatla var oldu belleğinizde kimi de.
Herkes hata yapar. Ancak önemli olan bu hatalardan dersler çıkarmak ve tekrar aynı hataların olmasını önlemektir. Benim tecrübelerim çoğunluğu bu konuda hatalarımın birikimlerinden elde ettiklerimdir…
Unutmayın! İnsanlar size bir ders vermek için hayatınıza girer ve ayrılmak isteyen bir kişiye ne yaparsanız yapın sizi yarı yolda bırakacaktır. Yani yola çıktığınız yolda bulduğuna sizi değişecektir…
Koyu gri bulutlar başınızı üzüntü ile kapatırken gümüş astarı bulmaya çalışın o zaman.
Yani dünyanın sonu gibi görünen şey yalnızca hayatınızdan çıkan bir insan! Bu durum sizin için çok kötü olabilir, ama şimdi geleceğe göz kırpmaya başladığınızda daha iyisini yapabileceğinizi düşünün. İşte tam bu zamanda şunu hiç unutmayın; kötü bir deneyim, sizin için daha iyi ve daha mutlu bir gelecek inşa etme fırsatı yaratır. Bu fırsatı kaçırmayın…
Öyleyse dostlar; ayrılığa suçu yüklemeden önce, bize hayatımıza girenleri, hayatımıza girenleri de bizi unutturan bir başka suçlu aramalıyız derim...
Bu suçlu yürek olabilir mi acaba? Yılları, yolları, görüşmeyi, konuşmayı hiç hesaba katmadan kendince bir çetele tutan yüreğin verdiği ses midir unutmanın, hatırlamanın emaresi?
Kim bilir belki de gerçek unutma budur. Yüz yüzeyken, yüreğin bir ses vermek için kılını bile kıpırdatmamasıdır.
En önemli koşullarından bir tanesi, yaşamak istemediğiniz hayatı düşünmek ve kaçmak yerine, yaşamak istediğiniz hayatı düşünmeli, güzel olanı hatırlamaya, yaşamaya ve yaşatmaya çalışmamızdır. Bu sebeple önce kendinizi, sonra yaşamınızdakileri affedin.
Bir insan bu hayatta iki şeyi asla unutmamalıdır; Allah’ı ve ölümü.
İki şeyi de kesinlikle unutmalıdır; Yaptığın iyiliği ve gördüğün kötülüğü.
Yaşamayı sevin, işinizi sevin, hayvanları sevin, eşinizi sevin, doğayı sevin ama en çok kendinizi sevin. Kısacası Yaradandan dolayı Yaratılanları sevin… Sevmek nefes almaktır! Hayat sevince güzel sevelim, sevilelim ve diyelim ki cümle âleme: Atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir… Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.