Bir Veda Havası
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Mesaiden, eve yeni gelmişti. Telefon konuşmasından sonra karman çorman olmuştu Alev’in düşünceleri. Yerinde duramıyordu. Büzüçtüğü koltuktan kalkti. Henüz çok geç olmadan bir şeyler yemeliydi.
Buzdolabının kapısını açtı ve bölmeleri umarsızca gözden geçirdi. Dünden kalma yemeğini ısıtıverdi hemen. Aklına salata yapmak gelmedi bile. Bir havuç ve birkaç tane turpu da salata niyetine yiyerek zaman kazandı.
Saate bakıp duruyordu. Stresliydi. Kemiren düşüncelerin dalgalarına kapılmıştı. Yemeği nasıl yediğini anlayamadı. Bir tat almadı; sanki hisleri deprem geçiriyordu.
Üstesinden nasıl gelinir zamansız bir ölümün? Maskelerle bir araya gelinmez ki! Telefonlarla mı teselli edeceğiz birbirimizi? Göremeden, sarılamadan ve paylaşamadan, diye düşünüyordu Alev.
Sonra, düşüncelerini toparlamaya çalıştı:
Rasyonel ol kızım! Dramatize etme bu kadar! Metin olmalısın... Hem, kardeşlerimin teselliye ihtiyacı olacaktır. Onları ben sakinleştirmeliyim. H histerik olur, biliyorum. S yine öyle! Annemiz üstelik yaşlı. 85 az bir yaş değil. Yatalak olup sürünmesini hiç istemeyiz. O da istemez. Yakışmaz da, diyordu kendi kendine.
Annesinin dualarını anımsadı Alev. Onun yumuşak sesini duyar gibiydi; “Xızır, mı lıngura, destura meke. Mı motaye kes meke. Welım amo qeramo…” (Xızır, beni elden ayaktan düşürme. Beni kimseye muhtaç etme. Ölüm başım üstüne…) derken, yüzünü güneşin olduğu yöne çevirir ve dualarını yalvarırcasına ederdi.
Bu dönem, ölülerinin başında olamayanlar sadece onlar olmayacaktı. Covid-19, bütün dünyayı çaresizliğin içine sürüklememiş miydi; ölümle pençeleşen yaşlı ana ve babaların ellerini kim tutabiliyordu ki?
Alev, ardı arkası gelmeyen bu kaotik düşüncelerinın mahkumu olmuştu. Hisleri dalga dalga beynine çarpıyordu. Yüreği sızlıyordu. Midesi sancıyordu artık. Annesinin bilgi hazinesini, sevgisini ve hayat hikayesini yitirmekle yüz yüze geldiğinin paniğine kapılmıştı. ”Sesini; sesini bir daha duyamıyacak mıyım yani…”
Ah! Şimdi istese de, hiç bir şey yapamazdı. Yapamıyordu...
Evin içinde fütursuz gidip gelirken aklına anekdotlardan biri geldi. Acı acı gülümsedi:
İki yıl önce bir yaz vaktiydi. Alev ve kız kardeşleri annelerini görmeye gitmişlerdi. Onu, bebek gibi yıkamış ve özenle seçtiği kıyafetlerini giydirmişlerdi. Kızlarının sevgisiyle donanmış olan anne mutluluktan dört köşeydi. Saçları taranmak üzere kürsüye oturtulmuştu. Kız kardeşler kınalı ipek saçlarını taramak için yarışa girmişlerdi; fakat Alev hızlı davranmış ve annesinin arkasına geçip, koltuğa yerleşmişti bile.
Anne, keyifli keyifli konuşuyordu. Her zamanki gibi Zazaca konuşuyordu (en iyi bildiği dildi). Kullandığı metaforların zenginliği dili ve olayları daha enteresan kılıyordu. Onun masalımsı anlatım tarzını ve ifadelerini pür dikkat dinliyordu kızları. Hayran hayran onu izliyor ve manidar bakışıyorlardı. Nasıl da özlemişlerdi bu anları...
Alev, annesinin saçlarını iki tarafı taraklı tarağıyla ağır ağır taramaya başladı. Kız kardeşler, hayran hayran bu muhteşem ritüeli izliyorlardı. Alev annesinin saçlarına birkaç tarak vurduktan sonra, “kızım, sakın ha! Dökülen saçlarım yere inmesin, günahtır” dedi.
Alev: Anne bir şey olmaz, toplarım.
Anne: Bak şimdi! Kızım önemli olan saçlarımın yere düşmemesi, üzerine basılmamasıdır. Toplarım da ne demek? Çok günah, kızım!
Alev: Nasıl günah oluyor anne?
Anne: Öbür dünyada bana hesap sorarlar ma!
Alev: Anneciğim, sen de dersin ki benim suçum yok. Kızım döktü yere. O zaman hesabı bana sorarlar. Hiç merak etme!
Anne: Halla halla! Kızım ben Türkçe mi biliyorum ki onlara izah edeyim...
Alev: Anne niye ki, öbür dünyadakiler Türkçe mi konuşuyorlar sanıyorsun?
Anne: Elbette kızım. Türkçe’dir, ma nedir?
Bu yorum üzerine kız kardeşler manalı manalı bakışmış ve kahkahalarla gülmüşlerdi.
Elbette ki, bu diyalog derin bir trajediyi dile getiriyordu. Aynı zamanda, trajikomikti. “Hayır, yanılıyorsun anne” deyip ikna edecek değillerdi. O, hayatı boyunca ötekileştirilmiş ve hırpalanmış kimliğinin, dilinin dramını anlatmaya çalışıyordu. Onun çektiği sıkıntıları, duyduğu acıyı, ne kadar anlayabilirdi dışarıdan izleyenler?
Kız kardeşler, gülüşmelere rağmen, ağızlarında acı bir şeker tadı hissetmişlerdi. Annelerinin verdiği mesaj çok manidardı elbette. Acaba “cehenneme mi, yoksa cennete mi düşeceğim” kaygısını taşımak yerine; o, kendi dilinde derdini anlatamıyor olabileceğinin endişesini taşıyordu.
Enteresan olan, yaşadığı tüm zorluklara rağmen; dilini mükemmel konuşuyor olmasıydı. Zaman zaman kızlarını taklit etmek için Türkçe’ye dönüyordu, o güzelim aksanıyla. Kızları ise, çoğu zaman Türkçe’yi Zazaca ile karıştırarak konuşuyorlardı. Ama ne yazık ki, Zazaca konuşurlarken, sık sık sözcük arayışına giriyorlardı. Bu nedenle, sohbetler ara ara düğümleniyor ve çok komik bir hal alıyordu. Gülmeler, hatırlatmalar ve düzeltmelerin ardı arkası gelmiyordu. Yine de, yılların verdiği alışkanlık ve tecrübe onlarda pozitif bir potansiyele dönüşmüştü.
Derin bir iç çekti Alev. Saate baktı. Zaman geçmek bilmiyordu.
Sonunda kardeşlerinden beklediği telefon geldi:
O akşam uzun uzun dertleştiler: Kah anıları tazelediler, kah ağlaştılar ve birbirlerini teselli ettiler. Uzaktan da olsa çözüm arayışındaydılar. Artık ölümle tanıştıklarının farkındaydılar.
Onlara umut veren tek şey, annelerinin yaşama olan aşkıydı. Hayata sıkı sıkı tutunmasını ümit ediyorlardı. Hiç değilse, “normalleşen” bu anormal pandemi dönemini atlatana kadar...
Not: daha önce yazdığım bir "hikaye"nin kısaltılmış versiyonudur.
Heidi Korkmaz, Sthlm
YORUMLAR
Sevinçleri ön balkonda, hüznü arka bahçede saklayan yazıya, güne gelişine tebriklerimle nicelerine diliyor sevgiler sunuyorum.
Tüya
Çok teşekkür ederim değer katan yorumunuz için, sevgili Nezahat Şairim.
Sevgiler, selamlar
Tüya
Çok mutlu oldum, kardeşim, gelidiğiniz, okuduğunuz için...
Teşekkürlerim ve sevgimle Gulam.
Hikaye, içinde çok daha trajik bir öyküyü barındırıyor. Ki, o tarafı beni daha çok etkiledi. Umarım bu güçlü kalem onu da daha detaylı paylaşır bizimle...
Sevgilerimle
Tüya
Çok teşekkür ediyorum yazıma zaman ayırıp okuduğunuz için.
Sevgiler, saygılar.
Allah tan kısaltılmış diyorum bir arkadaşa öykünerek...
İlk mektebi anne olan çocuklardanım.
.
Bu hoşluk öyküye nasıl yakışmış...
Kesinlikle hikaye yazmalısın...
Evet denildiği gibi:Herşey yerli yerinde...
Çok saygımla.
.
Tüya
Şimdilik çok teşekkürlerim ve saygımla.
deniz_tayanç1
Hesaplaşma bitmedi sürecek, he?
Siz bana bakmayın kuzum!
Çok saygımla.