- 985 Okunma
- 8 Yorum
- 11 Beğeni
Düşmanımı Annem doğurdu
Yüzüne karşı kelâm’a dökemediğim sözlerimi gücümün yettiğince kaleme döküyorum!..
Kadere inancımız sonsuzdur.
Kızların kaderi annelerinin kaderine bağlıdır denilir. Anneler ne kadar şanslı ise kızların da şansı o kadar görülürdü
Bilindiği kadarıyla.
"Anasına bak kızını al kenarına bak bezini al" deyimi geçmişte ne kadar da geçerli idi..
Ve bu sözü söyleyen iyimi etmiş kötümü etmiş günümüzde tartışılır.
Kim ne kadar şanslı bilinmez
Ve en iyi denilen annelerin kızlarının kaderi bazen öyle olmuyor…
Bağırıyordu adam caddenin orta yerinde "görüşmeyelim" diyordu. "görüşmeyelim
Laftan anlamaz mısın? Düş artık yakamdan Düş!"
Aslında kadın laftan anlıyordu. Anlamayan söz dinlemeyen kalbiydi.
Kadın sessiz ve sakince gözlerini kaçırarak
"Tamam diyordu istediğin gibi olsun
Görüşmeyelim!
Kes sesini! diyordu kadın kalbine kesss!..
Kes; bu saçma sapan aşk acılarını!
Kes at! Kangren misali kurtul gitsin!"
Dili Ne kadar öyle söylesede
yine de bakışları, yüreği adamın ayak izlerinde asılı kalıyordu.
Adam, Hoşça kal bile dememişti
Zaten pekte hoş kalınacak bir durum değildi.
Arkasına bile bakmadan ve kaçarcasına arabasına binip gözden kaybolmuştu...
Meryem ise, eşinin Arkasından yaşlı gözlerle bakarken bir hezeyan halindeydi.
"İşte ne bileyim bazen insanın zoruna gidiyor, kendinden çok verip de bir hiç yerine konmamak.
Gençlik yıllarımı heba eyledim, şimdi ellerimde kalan sadece acılar ve kocaman bir sıfır
Yok şimdi biliyor musun?
Umutlar taşıyan o yürek
Geleceğimi sende gördüğüm
O sevgi dolu rüyalar da yok
Ve her baktığımda seni gördüğüm
Gizli dünyalarda yok
Hepsini yok ediyor siliyorsun acıtan sözlerinle, gitme ufuk" diyememişti çok sevdiği eşine.
Yarı çığlık yarı isyan halinde içinden geçenler dudağından keder olup dökülüyordu...
Çaresizliğine sarılıp koşar adım ne yöne gideceğini bilmeden ilerliyordu.
Elindeki çantasından siyah gözlüğünü ve saç tokasını çıkardı gözüne gözlüğü taktı.
Dağınık olan uzun sarı saçlarını tokası ile topladı.
Kendisini duymasına imkan olmasada "Anneciğim canım annem çaresizim içim kan ağlıyor duy beni kime sarılacağım kim iyileştirecek ağrıyan kalbimi, kırılan gururumu, şimdi ben ne yapacağım" diye daha da hızlandırdı göz pınarlarını ve adımlarını.
Hâlâ hangi yöne gideceğini belirlememişti ki, kulağına gelen sese doğru yürüdü!
"Ne güzel bir ses ne güzel bir ahenk, hiç bir enstrüman ve notaya bağlı değil"
Elleriyle açtığı demir kapının paslı gıcırtısını bile duymamıştı. Kulağı onu saran, tüm benliğine sarılan hoş seda’nın
verdiği huzurla dolmuştu ses bitene kadar bahçedeki bank’ta oturdu.
Bir yandan; bazısı hızla o sese doğru yürüyen bir yandan ise koşarak gelen insanların camii ye girdiklerini gördü...
Etraf sessizleşti. Oturduğu bank’tan kalktı. sadece ayağında tık tık diye duyulan topuklu ayakkabısının ve kesik kesik aldığı nefes sesi vardı. Şadırvan’a doğru yöneldi.
Tabii ya; Rabbim ben seni unuttum ama sen beni Unutmamış olmalısın ki buraya yönlendirdin diye beyaz gömleğinin kollarını yukarıya sıvadı
akan makyajını iyice yıkadı ve abdest aldı?
İçinden "Rabbim şu suyun dış kirlerimi temizlediği gibi içimin kirlerini de sen temizle ve eşimin hallerini bana ayan eyle" diye dua etti.
"işte" dedi.
"burası Allah’ın evi!" bir an da susturdu ağlayan gözlerini beynini ve kalbini yoran iç sesini...
"Bismillahirrahmanirrahim" diye
Önce sağ ayağını atarak içeriye girdi.
Bayanlar mescidine geçti. Askıda asılı bulunan eteği aldı kot pantolonun üzerine giydi, ve baş örtüsü’nü aldı. Az önce içinin acısı ile
rüzgâra meydan okuyan ama yüreğine söz geçiremeyen daha önceden topladığı sarı saçlarını baş örtüsü ile kapattı.
Hûşu içinde bir kaç rekat bildiği kadarı ile namaz kılıp ellerini tüm kâinatın ve kendisinin rabbine açtı...
"Ya Rabbi sen ki kalbi kırıkların sığınağı, yolda kalmışların uğrağısın, yalnızlığıma arkadaş olan, sevinç bilmeyen gönüllerin dert ortağısın hâlim sana ayan
Sen Huzuruna davet ettin ben de geldim. Her gün beş defa okunan ezan’a sağır olan kulaklarıma bugün tüm ahengiyle
duyurduğun için şükürler olsun, ne olur sahip çık kimsesizliğime, günahlarımı bağışla!
Beni ve kız kardeşimi koru! kaderimi annemin kaderine benzetme diye yalvardı...
Meryem’in annesi bir kaç evlilik yapmış hiç birisinde yüzü gülmemişti.
İlk evliliğinden üç çocuğu olmuştu ikisi erkek birisi de kız olan Meryem’di.
Erkek çocuklarını eşi alıp yurt dışına gitmiş sadece Meryem ise annesi ile kalmıştı
Tekrar evlilik yapan Meryem’in annesinin bir kız çocuğu ve bir oğlu daha olmuştu..
Annesi en son evliliğinden olan çok sevdiği oğlunu ve eşini bir trafik kazasında kaybedince
yaşadığı acı olayın arkasından akli dengesi kendisini ve çocuklarını idare edemeyince akıl hastanesine yatırılmış
Ve daha sonra o hastanede ölmüştü...
Meryem kendine ve annesinin ikinci evliliğinden olan kız kardeşi Müberra’yı hem çalışıp hem de
üniversite okuyarak büyütmüştü.
Meryem lise yıllarında tanıştığı ve çok sevdiği uzun yıllar süren aşkı ufuk ile evlenmiş, Müberra’yı da kendinden
başka kimsesi olmadığı için mecburen yanında getirmişti...
Evliğinin ilk yıllarında çok mutluydu. Lisans mezunu olmasına rağmen eşinin isteği doğrultusunda çalışmıyordu...
Bir nevi bastırılmıştı kaderini eşi belirlemişti...
Eşi zengin olmasına zengin dışarıdan tâkdir gören saygın bir iş adamıydı.
Ama ev içerisinde Meryem’e karşı zamanla kötü davranışlar sergilemeye, sürekli "annesi gibi hasta ruhlu kadın" demeye
başlamış işin ucunu aşağılayıcı üslup, sözlü şiddet ve psikolojik baskılara kadar götürmüştü...
Asıl amaç Meryem’i bıktırıp evden gitmesini istiyordu.
Meryem ise yuvam dağılmasın ele güne rezil olmayalım diye sabrediyordu...
Ve hiç bir anlam veremiyordu eşinin bu denli kendisinden soğumasına.
Müberra bir gün kahvaltı masasında ablasına, "ablacığım eniştem seni aldatıyor onu başka bir kadınla gördüm
ve çok samimi oldukları belliydi" dedi.
Meryem, Müberra’yı üzmemek için "hayır hayır ufuk öyle bir şey yapmaz! şuan için biraz kafası dağınık işleri kötü gidiyor toparlasın tekrar normale dönecektir hem ufuk beni çok sever çevreden herkes bizim sevgimizi bilir
Kim bana böyle bir düşmanlık yapar ki, İş arkadaşıdır sen merak etme küçüğüm dedi.
Öyle dese de anladı ki eşi başka bir aşkın kollarına sarılmıştı...
Evliliği artık çatırdıyor ne yapacağını bilmiyordu.
Bir tarafta yuvası
Bir taraftan aklında Müberra ne olacak sorusu
Kalbinde her şeye rağmen çok sevdiği eşi!
Biliyordu ki, yuva artık dağılma aşamasında eşi eve gelmeyerek tercihini yapmıştı...
Meryem sürekli her işin başında bu kadın kim? Kim bana böyle bir düşmanlık yapar?
Bende bulamadığı ama o kadın da bulduğu nedir?
ufuk’tan bu güne kadar ihanet görmedim
Yaşlandım mı? yoksa kilo mu? aldım Diye kendi kendine konuşmaya başlamış uykuları kaçmış
yaşamla yaşamamak arası gelgitler yaşıyordu.
Bazen "ölüme doğmak gibidir işte hayat" diye yaşamına son vermek! Bazen ise ben ne yapıyorum,
ben olmazsam Müberra ne yapar, nerelere gider düşünceleriyle ayıkken bile kâbuslar görüyordu...
Off sığmıyorum evin içine sığmıyorum koca dünya’ya ruhum ile aklım arasında kaldım
Annem gibi hastamıyım? ufuk doğrumu söylüyor acaba annesi gibi ruh hastası"diye kendi kendine delirmek üzereyim" diye bağırdı...
Müberra ablasının bu hallerinden endişe ediyordu ama bir taraftan da gizli gizli eniştesi ile konuşmalar yapıyordu.
Meryem Müberra’nın bu sessiz telefonlarından şüphelenip
Küçüğüm, senin hayatında birisimi var?
Sürekli telefon elinden düşmüyor" dedi...
Müberra, "hayır hayır ablacığım okuldan arkadaşlar" diye geçiştiriyordu...
Eşi artık başka evde yaşayan Meryem
Sabah uyandı gün içinde doktora gitti. Meryem sekiz yıllık evli olmasına rağmen çocuğu olmuyordu sürekli tedavi aşamasında idi.
Doktoru serap hanım gülümseyerek "işte bu Meryem gözümüz aydın şükür anne oluyorsun tedaviler olumlu cevap verdi" dedi ve hamilesin" diye meryemi tebrik etti.
Bir an sevindi sonra hüzün kapladı yüzünü
Düşündü bu haberi bebeğin babası olan Ufuk’ta bilmeliydi...
Akşama doğru eşinin iş yerinin karşı caddesinde işten çıkışını bekledi...
Biraz uzakta beklemenin uygun olduğunu düşünürken baktı ki ufuk ile genç bir kadın yan yana çıktılar.
Arabaya binip gidiyorlardı ki, Meryem hemen bir taksi çevirdi.
"Öndekileri takip edin lütfen" dedi...
Genç kadın ve Ufuk el ele arabadan inip bir apartmandan içeri girdiler.
Peşlerinden apartmana giren Meryem, giriş katın üst dairesinin kapısının kapandığını gördü.
Merdivenleri çıkıp o dairenin kapısının önünde az bekledi!
Gördükleri karşısında şaşkın olmakla birlikte eşine konduramasa da aklında acaba soruları başladı.
"Belki arkadaşıdır? Belki akrabasıdır? Ben yanlış anlıyorum
Ufuk ayrı yaşasa da o beni sever Belli ki hâlâ kırgın benimle, Bana bunu yapmaz yapamaz" diye iç sesini susturdu ve kapıyı çaldı.
İçeriden "kim o" diye genç bir kadın sesi geldi.
Meryem bir an duraksadı kendi kendine "bu ses Müberra’ya ne kadarda benziyor!
Yok yahu! Müberra’nın ne işi var burada saçmalama" diye kendini telkin etti.
"Allahım kader öne geçince akıl durur, aklımın durduğu an’dayım bana akıl ver" diye dua ediyor içinden, bir yandan ise az sesini kalınlaştırarak "kargo" diye cevap verdi.
Genç kadın "ufuk bana acaba sürpriz mi yaptı, hediyemi aldı?" diye düşünüp kapıyı açar açmaz, İki kız kardeş göz göze geldi.
Müberra’nın üzerinde uygunsuz kıyafetler ile "ablaaa" dedi...
Meryem, Müberra’ya "eniştenin hayatındaki söylediğin o samimi kadın sen miydin?
Benim küçüğüm! Büyüdün öyle mi?" dedi.
Müberra, "abla affet yanlış anlaşılma olmasın açıklaya bilirim" derken Ufuk içeriden "kim o gelen aşkım" diye seslendi!
Artık bu durumun bir açıklaması olamazdı.
Meryem, Müberra’nın yüzüne bakıp "görüyorum ki ablacığına vefa borcunu ödedin!
Yazıklar olsun ikinizede"
‘’ahhh anneciğim benim düşman’ımı sen mi doğurdun?
iyi ki yaşamıyorsun, eğer yaşasaydın bir kızının utanmazlığına diğer kızının
kaderinin senden daha kötü ve karadan daha kara olduğuna şahidi olacaktın’’
dedikten sonra merdivenleri inip ufuk’a söylemediği karnındaki bebeği ile
kaderinin karanlığına doğru yürüdü...
Dilerim ki, Meryem bebeğini aydınlığın kollarında doğurur!...
#hüzünlükent
YORUMLAR
Ben, bazen insan olduğum için yoruluyorum...bu yazıyı okuyunca da çok yoruldum.
Hürmetle...
hüzünlükent
Yazdım bir defa
Saygılar olsun
Hürmetler bizden
Hüzünlü kent...yazılarında hayatın kendisini yazıyor ...ve ayrica örneklerini zaman zaman bende duyuyorum...olmaması gereken şeyler kaleminde soluklanmadan okudum
Günümün yazısı
Kutlarım
hüzünlükent
Hayatın içinden olan konuları seviyorum
eğitimsiz olduğum bilgiye dayalı yazıları konuları yazmak olmazdı.
Daima sevgiler olsun
Beni hep en sevdiklerim kırdı yabancıdan hiç zarar görmedim demek geldi içimden.
Hemen aklıma Neşe karaböcekle, kardeşi Gülden karaböcek geldi.
Yazılışı ve duygusu çok etkiliydi .Allah kimsenin başına vermesin.
Elinize yüreğinize sağlık Hüzünlü kent
Selam ve sevgilerimle
hüzünlükent
Daima insanları en yakınları ya rezil etmiştir ya da vezir...
İnşallah güzellik ile birlik içinde olanlar dan oluruz
Teşekkür ederim daima sevgiler olsun
Offf offff dedim.
Biz ne zaman bu kadar yozlaştık. Katılaşıp anlamsızlaştık.
Yeryüzünün yüzü aydınlıktır oysa.
Kalbimizin iyi olmadığını, iyiye gitmediğini hissettiren yazıydı.
Sevgiyle
hüzünlükent
İnsan yazarken de of of diyor.
Teşekkür ederim daima sevgiler olsun
Beş parmağın beşi bir değil ata sözü de var dedirten bir yazı
Düşmanı bazen uzakta aramamak gerek, en yakınında olabiliyor işte.
''Besle kargayı oysun gözünü'' durumu var
heyhatttttttttttttttttt ne çare?
konusuna çok hakim bir kalemdi
tebrikler
hüzünlükent
İyilikten maraz doğar sözüde var hani!
Genel olarak zaten en yakınımızdakiler değilimidir düşman
El, eli ne yapsın tanımaz bilmez
Güzel yoruma ve size daima saygılar
Vefasızlığı acıyı çaresizliği her satırda hissettirdi içimi zızılattı bu olay
Emeğine yüreğine sağlık
Çok güzel sade bir dille duyguyu aktarmış sın Hüzünlükent tebrik ederim
selam ve saygılarımla
hüzünlükent
Ülkemizde kadınsal olarak yaşanan hayatlardan bir bölüm bu sadece
Ne acı hayatlar var gizli köşelerde yaşanan
Daima selamlar saygılar olsun
Selam ile...