- 804 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
903 - MERDİVEN
Onur BİLGE
“Bazıları ona şair, bazıları da mecnun dediler Işıl. Onun ne bedensel rahatsızlığı vardı ne de ruhsal... Hayatında şiir yazmamış olup, kendiliğinden konuştuğu olmamıştır. Miraç, bilinç kaybı değil, aksine daha da bilinçlenme nedenidir. Dünyadan kopma, gidip görme ve dönme de sadece ruhsal değil, maddi manevi olmuştur.
Miracın ruhsal yanı, tasavvuftaki rabıtaya, uruca ve fethe benzese de beden de dahil olduğu için tay-i zaman tay-i mekâna daha yakındır. Dediğin gibi her ikisi de akıl almaz olaylardır. Lakin yeryüzünde ve gökyüzünde o kadar akıl almaz olay vardır ki onların gerçekleğini de reddetmek mümkün değildir. Her olayı herkesin yaşaması imkânsızdır. Bir olayın herkesçe yaşananlardan farklı olması onun yaşanmadığı anlamına gelmez. Rüya da akıl alır gibi değildir ama herkese gösterildiği için reddedilemez olaylardandır. Miraç, bedenen ve ruhen gerçekleşmiştir Mahir.
Miraç, sıradan bir kendinden geçme, dünyadan kopma hali değildir. Ona özeldir. Mahir’e verdiğim cevap, senin bazı sorularının da cevabıdır. Tekrar etmeme gerek yok. Dediğin gibi miraç, uruçtan sonra ulaşılan keşiften de daha derin yaşanan ve yalnız Peygamberimize has bir olaydır. Yine dediğin gibi Allah, zamandan da mekândan da münezzehtir. Her anda her yerde, hazır ve nazırdır. Şah damarımızdan daha yakındır. Varlığı her yeri ve her şeyi kapsamaktadır. Miraç, merdiven demektir ama belli bir yere yükselmek için değil, olayın gözler önünde canlandırılması için kullanılmıştır.
Allah’a ulaşmak için merdivene de başka bir vasıtaya da ihtiyaç yoktur. O’na gönülle gidilir. Aşkla! Göklere çıkmaktan maksat, bir boyuttan diğer boyuta geçmek olsa gerektir.
O muhteşem olayın merdiven anlamına gelen Miraç olarak adlandırılması ne kadar sembolikse, Burak da Refref de sıradan bir insanın vasıtalı veya vasıtasız, Allah’ın izni olmadıkça yerçekiminden kurtularak fezada akıl almaz mesafeleri aşmasının mümkün olmadığını, ancak Habib’i için, izni ve emriyle, ne şekilde gerçekleştirildiğinin kolayca anlaşılabilmesi için kullanılan vasıtalar olsa gerektir.
“Güçleştirme, kolaylaştır!” diyen Allah, o akıllara zarar hadisenin o zamanın insanlarınca rahatça anlaşılabilmesi için anlatımda o vasıtaların kullanılmasını dilemiş olabir. O zamanda uçaklar füzeler olsaydı, belki de olayın gerçekleşme şekli onlarla ifade edilerek gözler önüne serilecekti.
Her olayda olduğu gibi Allah’ın izni olmaksızın mümkün olmayan bu hayret ender hayret uyandıran vaka, O’nun tarafından dilenseydi tay-i zaman tay-i mekân gibi Hazreti İsa’nın göklere yükseltilmesi gibi vasıtasız da gerçekleşebilirdi. Cebrail, vasıtayla mı gelip gitti defalarca! Cin şeytan vasıtayla mı bir anda birden başka bir yere gidip geliveriyor! Allah’ın lanetlediği için bahşettiği hareket ve ulaşım kabiliyetinin, Habib’i için sağlanması neden akla aykırı olsun!
Efendimiz için Teheccüd, yani uyanma namazı farz edilmiştir. Müminin de tez elden uyanması gerekir! Dikkat edilirse olay, günün herhangi bir saatinde değil, çok özel ve en kıymetli zamanda, yatsıdan çok sonra, sabah namazından önce, tam Teheccüd namazının kılınma vaktinde yaşanmıştır. Allah, Hazreti Musa’yı neden Tur Dağı’na yönlendirdiyse, Habib’ini de arzu etti yere davet etmiştir. Gezdireceği ve göstereceği yerlerle kişiler, çizilen güzergâhtadır. O her an her yerdedir ama dilediğini dilediği yere sevk veya davet etmek ya da etmemek de arzusuna kalmıştır. Buraya kadar sorularına cevap aldığını sanıyorum Semiray. Onların ruh ve bedenle gerçekleşen olayla alakalı kısmı buraya kadar. Bundan sonrası Efendimiz ile değil de bizimle ilgili olan kısım...
Bahsettiğin ve bilindiği gibi canlandırmada merdiven kullanılmıştır. Kanatlı at olan Burak ve Refref’ten de bahsedilmiştir. Allah yolunda kimimiz yerimizde sayarız inadımızdan, kimimiz az bir gayretle emekler, kimimiz ayağa kalkarak yürür, kimimiz daha fazla gayret sarf ederek basamakları tırmanmaya başlarız. Kimimiz Allah’a giden yolu bin bir meşakkatle sürünerek kat etmeye çalışırken, kimimiz aynı yolu deveyle, kimimiz atla almaya çalışırız. Kimimiz de aynı yere iki kanatla hızla uçarak kolayca ve rahatlıkla varmayı başarırız.
Merdiven basamak basamaktır. Bence merdivenden kasıt, basamakların birer birer çıkılması gereğidir. Bu da bir günün diğerine benzememesiyle mümkündür. Her bir basamak, yeni günün öncekinden daha iyi değerlendirilmesi neticesinde yapılan bir aşama, alınan bir mertebedir. Merdivenin çıkılması, her geçen gün emre itaatin, yasaklardan sakınmanın, tavsiye edilen iyiliklerle nafile ibadetlerin arttırılması ve tefekkürle kuvvetlendirilen imanla basamak basamak Allah’a yaklaşmayı sembolize eder. İnsan, bulunduğu yerden göremediklerini yükselmek suretiyle görebilir. Ne kadar yükselirse, görüş, ne kadar tefekkür ederse düşünce alanı o kadar genişler.
Bir dağın eteğinde seyredilebilen manzaralar kısıtlıdır. O dağa tırmandıkça ova ayaklar altında kalır, her şey gözler önüne serilir. Aynen böyle, Allah yolundaki basamaklarda ilerledikçe dünyadan uzaklaşılır, ukbaya yaklaşılır. Dünya gittikçe daha çok basitleşir, ayaklar altında kalır. Tamah edilecek bir yer olmadığı tüm çıplaklığıyla görülerek idrak edilir.
O merdivenin basamaklarının, ayetler adedince olduğu söylenir. Her biri okundukça, anlaşıldıkça, tatbik edildikçe bir basamak ilerlenir. Kul, Allah’a nafilelerle yaklaşır. İbadetlerin en değerlileri, namaz, Kur’an’ı anlayarak okuma, hayata geçirme ve tefekkürdür. Nafile namazların en değerlisi, gece yarısından sonra, sabaha yakın, uykunun en vazgeçilmez olduğu zamanda uyanılarak kılınan Teheccüd Namazıdır. Bu namaz Efendimiz için farz, bizim için çok ama çok değerli bir sünnettir.
Teheccüd, uyanıştır. Günün en sakin saatlerinde kulun kendisiyle kalmasıdır. Kendisiyle kalması, Rabbiyle baş başa kalması demektir. Efendimiz Miraçtan namazla indi. Namaz, gözünün nuruydu. Namaz, gecenin nuru olmalı! Ruhun karanlıklarını dağıtmalı, tan yeri aydınlanırcasına ferahlık saçmalı gönle. Kalp Allah aşkıyla dolmalı! Karanlıklar O/Nur/la aydınlanmalı!
O gece, Ümmühani’nin evinde, çok kısa sürede öyle bir boyuta geçilmiş ki zaman da mekan da bambaşka olmuş. O kadar kısa bir sürede olup bitmiş ki her şey, yatağına döndüğünde onun hâlâ sıcak olduğunu söylemiş.
O, hayatında hiç yalan söylememiş. Onun için risaletten önce de Emin olarak sıfatlandırılmış. Başından beri ne dediyse doğrudur! Miraç hadisesi gerçektir! Detaylarına gelince, o dediyse doğrudur!
Senin kafanı kurcalayan meselelere gelince Orçun, biz aciz yaratıklarız. Her şeyi azıcık aklımızla kavramaya çalışırsak imanımızı kaybederiz. Fizik kurallarını koyan Allah, dilediğinde dilediği için değiştirmeye de ortadan kaldırmaya da kadir değil midir! Ateşin yanması tabiatındandır. Yakması Allah’ın emrine bağlıdır! Dilerse kuru, dilerse yaş ağaçtan ateş çıkarır! Dilediği için ateşi göle dönüştürür de odun parçaları balık gibi yüzmeye başlar içinde. Dilerse eline erkek eli değmeyen kıza doğum yaptırtır. Kendilerine ana baba denen ilk iki insanın ana babaları kim? Bana kalırsa, aklını zorlama, kalbini zorla!
Senin sorunun cevabını da kısmen verdim azizim. Ancak bir ilave yapabilirim. Olay tay-i zaman tay-i mekân gibi vasıta belirtilmeden aktarılmış olsaydı, zaten inanmak istemeyen insanlar iyice kükreyeceklerdi. Allah, şüphesiz ki vasıtasız da gerçekleştirebilirdi o olayı. Bizim için de hazır Burak’la Refref. Yeter ki onlara binmeyi hak edebilelim! Dünya denilen engeli o hızla geçebilirsek, Sırat’ı da aynı hızla geçmemiz mümkün! Bence Burak da Refref de binekten ziyade, Allah’ın zamanı ve mekânı dilediğince nasıl değiştirdiğini ve dilediğini nasıl muhafaza ettiğini gösteren vasıtalar...”
"Hiç kimse hiçbir şeyi kendiliğinden görmeye muktedir değildir Neşe. Mescid-i Aksa da rüya da hayal de gösterilenlerdir, görülenler değil... Görülen ne varsa gösterilendir. Allah bütün gözleri ve bütün gözlerin gördüğünü görmediğini görür. Hiçbir göz O’nu göremez! Görmeye güç yetiremez! Durugörü olayına gelince... Onda da odaklanmak, konsantrasyon falan hikâye... Duru ya da bulanık, kimse hiçbir şey göremez! Ancak Allah dilerse açık göze de kapalı göze de dilediğine, dilediğini, dilediği şekilde gösterir. Sadece o olayda ve ona değil, her olayda herkese İlahi yardım söz konusudur.”
Benim takip edebildiğim ve not edebildiğim bu kadar! Bu kadar beyin jimnastiği bile beni sersemletmeye yetti! Fakat Sadullah Bey’in söyleyecekleri yetmedi! Yetmedi ki şöyle devam etti:
“Bu konu o kadar geniş anlatılabilir ki kırk gün kırk gece üzerinde konuşabiliriz. Dünyanın en önemli iki noktasında, Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa’da gerçekleşen bu kutsal yolculuk, her namazımızda yapmaya çalışmamız gereken yolculuktur. Çünkü namaz, müminin miracıdır! Namaz da bedenle ruhla ve gönülle gerçekleştirmemiz gereken İlahi Âlem yolculuğudur. Dizinde dermanı olmayan bile oturduğu veya yattığı yerde bile o yolculuğa çıkabilir. O yolculukta ayakta olan da yerinden ayrılamaz. Ancak kalp ve beyin gücüyle yol alınır. Şartı itaat, yakıtı imandır!”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 903