- 471 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
25 Kitaba İmza atan Eğitimci Yazar Ali Karaçam ile...
25 Kitaba İmza atan Eğitimci Yazar Ali Karaçam:” öğretmen, bilgi aktaran değil, bilginin kaynağını öğreten kişi olmalı… Bu bağlamda bilginin en önemli kaynağı da kitaplar”
TURAN YALÇIN- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Hangi okullarda okudunuz?
ALİ KARAÇAM-Çankırılıyım. İlköğretim ve lise eğitimi memleketimde tamamladım. Selçuk Üniversitesinde tarih öğretmenliği okudum. Daha sonra Anadolu Üniversitesi sosyoloji, kültür mirasımız ve turizm bölümlerini okudum. Çeyrek asırlık eğitimciyim. Gençlerin hayatına dokunmak, onların geleceklerine bir toplu iğne başı büyüklüğünde dahi olsa katkı sunmak hayat gayemdir. Kitaplarla aram çok iyidir. Severim ve sevdirmek için de çok çaba gösteriyorum.
TURAN YALÇIN-. Bugüne kadar kaç kitap çıkardınız ve konusu nedir?
ALİ KARAÇAM- 25 civarında kitap yayımladım. Çocuklara ve gençlere yönelik. Bir de tarih ve okuma kültürü üzerine kitaplarım oldu. Özellikle Hikayelerle 365 serisi ülkemizde yüzbinlerce eve girdiği gibi birçok dile de tercüme edildi.
TURAN YALÇIN- Kişisel gelişim ve kitap dergilerinde editörlük yaptınız. Bunun gelişmenize ne faydaları oldu?
ALİ KARAÇAM-Herkesin gelişimi farklı oluyor çünkü karakterleri, eğitimleri, içinde bulundukları sosyal ortam farklı… Hal böyle olunca kişisel gelişimi konusunda kalem oynatan, seminer veren birçok uzmanla teşviki mesaimiz oldu. Hiç şüphesiz ki her sosyal ortam insana yeni şeyler öğretir. Kişisel Gelişim dergisi ile ülkemin insanlarının gelişimine katkı vermeye çalışırken doğal süreç içinde, bu derginin emekçisi olarak biz de gelişiyorduk. Oldukça keyifli bir çalışmaydı.
TURAN YALÇIN-.Öğretmenlik yapmaya devam ediyorsunuz. Yazmak mı öğrencilerle ilgilenmek mi daha tatmin edici?
ALİ KARAÇAM- Öğretmenliğimin ilk altı yılını gerçekten mesleki anlamda çok büyük tatmin edici şekilde yaşadım. Klasik bir öğretmen-öğrenci ilişkisi ötesinde bir abi-kardeş muhabbetimiz oluştu. Adeta aile olduk ve hala da yıllar geçmiş olmasına rağmen birçok öğrencilerimle bu muhabbet devam ediyor. Belki size garip gelebilir ama bir hakikat olduğu için söylemeden edemeyeceğim: Mezun ettiğim öğrencilerimin bazıları “hocam” yerine “abi” derler bana. Beni o kadar yakın görürler.
Öğretmenliği bırakıp bir daha dönmemek üzere yayın dünyasında çalışmaya başladım. Ancak öğretmenlik beni bırakmadı. Birkaç yıl sonra, talep etmememe rağmen, tekrar öğretmenliğe döndüm ve bundan da şikayetçi değilim. Çünkü fıtratımın öğretmenliği çok uygun olduğu kanaati zaman içinde bende hasıl oldu ve çeyrek asırdır bu mesleği büyük bir coşkuyla yapmaya devam ediyorum.
Yazmak da beni mutlu eden bir eylem. İlk üniversite döneminde çok ciddi okumalar yaptım. Okudukça bilgim arttı ve zaman içinde bunları paylaşma ihtiyacı hissettim, aynen öğretmenin bildiğini öğrencisine aktarması gibi… Dolayısıyla aslında yazarlık ile öğretmenlik birbirine oldukça benziyor, ikisinde de bilgilerini paylaşmak var.
Bir de şunu belirtmekte fayda var: Öğretmenlik mesleği insanları gözlem yapma imkânı sunuyor. Gerçekten çok farklı insan tipleri ile karşılaşıyoruz. Gözlem yapma ve bazı çıkarımlarda bulunma imkânı sunuyor öğretmenlik. Bir başka ifadeyle öğretmenlik biz yazarlara, adeta saha çalışması imkânı sunuyor.
TURAN YALÇIN- Yazmak isteyen öğrencilerinize nasıl yardımcı oluyorsunuz?
ALİ KARAÇAM- Büyük yaş gruplarını yazmaya teşvik etmek biraz daha kolay oluyor. Özellikle Yazarlar Kulübü kurarak, yetenekli gençlerin gelişimine katkı sundum. Nitekim bu kulüpten yazarlar da çıktı. Mesela kaliteli çocuk kitaplarına imza atan Süleyman Ezber bunlardan biridir. Önce beraber iki adet kitap çıkarttık. Sonra ise bağımsız yazmasını söyledim. Şimdi çok sevilen kitaplar yayınlıyor. Bir öğretmen için en tatmin edici durum da tam burasıdır, tabir yerinde ise emek verdiğin ağacın meyve vermesi…
Küçük yaş gruplarında ise önce okumayı sevdirme daha sonra ise yazmaya yetenekli olanlara küçük yazılar yazdırıp eksiklerini beraber irdeleme… Daha sonra ise okul dergisinde yayınlama… Metinleri yarışmalara gönderme… Bunları ve bunun gibi çalışmaları yapıyorum.
TURAN YALÇIN- Okumadan yazan ve kitap çıkarmak isteyen öğrencilerinizle karşılaşınca ne yapıyorsunuz?
ALİ KARAÇAM- İllaki karşılaşıyoruz. Ancak onların da hevesini kırmamak gerekir. El broşürü gibi bir şekle sokup, duruma göre bazen sınıfta bazen ise okul genelinde bir imza etkinliği yapıyoruz. Hevesi kırılmamış, tam tersine motive edilmiş böyle bir çocuğu okumaya yönlendirmek çok daha kolay oluyor.
TURAN YALÇIN- Eğitimin kalıcı olması için kitapla desteklenmesi gerekir mi? Siz hem anlatıyor hem kitaplarla destekliyorsunuz da…
ALİ KARAÇAM- Aslında öğretmen, bilgi aktaran değil, bilginin kaynağını öğreten kişi olmalı… Bu bağlamda bilginin en önemli kaynağı da kitaplar… Çok nitelikli kitaplar olduğu gibi niteliksiz olanlar var. Öğretmenler bunları ayırt etme güçlüğü çeken öğrencilere öğretmenli ve onları daima bilginin kaynağına yönlendirmeli… Kaldı ki öğretmen, bir çocuğun belli bir döneminde hayatında oluyor. Ya sonraki dönem… Ama kitaplarla dost bir öğrenci yetiştirip mezun ederse, sonuç çok daha farklı olur.
Şahsıma göstermiş oldunuz ilgiden ve köşenizde yer ayırdığınızdan dolayı sizlere teşekkür ederim. Hiç yılmadan yıllardır ülke için üretmeye devam ediyorsunuz. Lütfen böyle olmaya devam ediniz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.