- 541 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
896 – BİYOENERJİ
Onur BİLGE
Konu cinden şeytandan büyüye cadıya, oradan da iyi ve kötü enerjiye geldi. Sonra da sanki korunma ve şifa için Allah’ın indirdiği sureler, ayetler az gelmiş, Allah’ın yardımı ve koruyuculuğu yetmezmiş gibi kullardan medet ummaya geldi dayandı. Sadullah Bey başından geçen bir olayı anlatmaya başlayınca Define’ye gün doğdu. Silah onun eline geçmiş oldu.
“Bir zamanlar bir Rus bayanla tanıştım. Üniversite öğrenimini biyoenerji üstüne yapmış. Benim eklem ve kas ağrılarımı tedavi edecekti.
Onunla bir gün sabahın dokuzundan gece yarısına kadar sohbet ettik. İslamiyet’le yeni tanışmış. Dini bilgiye aç bir kadın... O beni tedavi edeceğine ben onu tedavi etmeye başladım. Bitip tükenmek bilmeyen sorularına usanmadan cevap vermek zorunda kaldım.
Bir ara dedi ki: “Şu anda farkında değilsiniz ama yeryüzünün büyük bir bölümüne gökten simsiyah bir enerji yağıyor. İnsanlar o enerjiyle altında bombardumana tutuluyor! Sizin topraklarınızda o kötü enerji yok.”
Sonra beni muayene etti. Tedavi öncesinde rabıta kurulması gerekiyormuş. Kocası öyle söyledi. Kadın: “Ona gerek yok! Zaten bağlantı halindeyiz.” dedi. Elini başıma koydu, etrafımda döndü. “Siz çok enerji dolu bir insansınız. Bir tedavi uygulayalım!” dedi.
Tedavi dediği, enerji yüklemekmiş. Bahsettiği yükleme yapılmadan aralıksız on beş saat sohbet etmiştik. Sonrasında enerji patlaması olacağı kesindi.
“Bugün on beş saat sohbet ettik. Eminim ki tedaviden sonra üç gün üç gece aralıksız sohbet etsek yine de söylemek istediklerinizi bitiremeyeceksiniz.” dedi.
“Madem ki enerji doluyum. Sorun nerde?” diye sordum.
“Sorun, enerjinin sirküle edilemiyor olması...” dedi. “Tedavi yirmi bir gün sürecek. Bu süre zarfında hiç yemek yemeyeceksiniz. Sadece su içeceksiniz. Bir de benim yükleyeceğim enerjiyle yetineceksiniz.”
Böyle bir tedavi şekli beklemiyordum. Kolay değildi! Uygulamaya cesaret edemedim. Zaten benim derdim bana yetiyordu.
Daha sonra oğlunu getirdi. Çat pat Türkçe konuşmaya çalışıyordu. Adı Muhammed idi. Ona doğuşunda konan isim olamazdı. Ailecek İslam’ı seçmelerinden sonra aldığı isimdi mutlaka. Onu sadece benim sohbetimden istifade etmesi için yanıma getirmiş. Bu defa beni o soru yağmuruna tuttu. Bizi de davet ettiler. Gidemedik. Zamanla ilişkimiz azaldı ve koptu."
“Arkadaşım, fizik tedavide de bu kadarlık bir süre gerekiyor. Üç hafta yani... Uygulaması nefis terbiyesi için gerekenlere benziyor. Onda da bir yere intisap edilir. Salik, kendisini irşat edecek olan zata tam bir teslimiyetle biat eder. İlk iş olarak inzivaya çekilir. Orada Allah’la baş başa kalır. Yemez içmez, ibadetle meşgul olur. Sadece hayatta kalabilmek ve ibadet edebilmek için günde on dört tane kuru üzüm yemek suretiyle, bağlandığı zatın kâfi göreceği süre kadar bir odada kapalı kalır. Sana da öyle bir tedavi uygulamaya kalkmış anlaşılan.”
“Galiba ama bunun eklem ve kas ağrılarımın geçmesiyle ne alakası var! Aslında aklım yatmadığı için tatbik etmeye yaklaşmadım. Aç kalmaksa, ben çok riyazet yaptım. Kaç kere altmış bir gün oruç tuttum. Zaten şeker hastayım. Doğru dürüst bir şey yemiyorum. Diyetse diyet! Tatlı yemem, et yemem! Ne yiyorum ki! Açlık grevine mi gireyim! Ölüm orucuna mı başlayayım!”
“Zaten yeteri kadar enerjin var... Bunu o da söylemiş. Gösterdiğin performanstan anlamıştır. “Enerji fazlalığı var.” demiş ya... O enerjiyi sen, yapmış olduğun ibadetlerle nur olarak indiriyorsun. Bir de kadın mı yükleyecek! İnanmıyorum, onda başkalarına dağıtacak kadar enerji olduğuna da yükleyeceğine de... Zikrin gücünden haberdar mı acaba? Zikirle inen nuru ölçebilecek bir alet olsa, bir zikir öncesinde, bir zikir esnasında, bir de zikirden sonra bağlansan da sonucu hep birlikte görsek! Zakir “Allah! Allah!..” dedikçe göklerdeki yankısı, kulakları sağır edecek kadar güçlü gök gürültüleri gibidir! İnen nurlar, en parlak, en göz alıcı şimşekler gibidir! Her bir esmada yeryüzüne bir yıldırım düşercesine yakıcı bir nur iner! Biz Müslüman’ız arkadaşım! İthal enerjiye ihtiyacımız mı var! İsteyene versinler onu! İslam’a yeni girmiş. O senden alsın enerjinin âlâsını! Allah Allah!.. Dünya tersine mi dönmüş nedir!.. Vay bize! Vay ki vay!.. Ne günlere kalmışız!..”
“Ben sana: “Kadın âşık!” diyorum, anlamıyorsun!”
“Kime âşık? Sana mı? Bir adam bir kadınla on beş saat aralıksız konuşursa, hele bir de enerji alır verirse, hiç de şaşmam doğrusu!”
“Yok yahu! Allah ve Peygamber âşığı... O aşkla sorduğu soruları kolay kolay kimse soramaz! Anlatırken sarhoş oldu.”
“Olur tabi... Sen anlatırsın da olmaz olur mu! İyi bir sirkülasyon olmuş. Tedavi için üç haftaya ne gerek var! Bir seansta halletmişsinizdir!”
“Öyle deme azizim! Şaka değil! On beş saat boyunca sorduğu her soru müthişti! Allah da kapıları açtı. Bütün sorularının cevabı geldi. Ben de kendime şaştım! “Ben neymişim yahu!” dedim. Kadın gerçekten Hak âşığı... Öyle olmasaydı daha sonra çocuğunu da alır gelir miydi!”
“Gelecek tabii! Kadın işini yapıyor. Hasta bulmuş. Tedavi edecek para kazanacak. Gelir kapısı... Tabii ki o kapıyı açık tutması lazım! Aslında yapılması gerekeni yapmış. Enerjinin yüklenmesi değil, boşaltılması lazım. Onlar da ailecek bunu yapmaya çalışmışlar.”
“Sirkülasyon halinde olan enerji, sağlıklı enerjiymiş.”
“İyi ya işte! Sen ona enerji vermişsin, o da sana vermiş. Elini başının üstüne koymuş. Etrafında pır dönmüş! Enerjin bittikçe sorularıyla takviye etmiş. Daha ne yapsın! Bu bu şekilde sürüp gitseydi, iletişiminiz kesilmeseydi, kısa süre sonra sende ne ağrı kalırdı ne sızı ne de cebinde metelik! Onlar adamı böyle ayakta soyarlar! Hele kadın milleti! Aman aman!.. Allah insanı kadın ve şeytan şerrinden korusun!”
“Ben ne anlatıyorum, sen nelerden bahsediyorsun! Suizan ettiğinin farkında mısın?"
“İnsan, ne tür enerjiyle dolarsa dolsun, onu atmak ister. Genelde de bizim gibiler o enerji fazlasını ancak çenemizle atabiliriz. Konuşarak rahatladığımızı hissederiz. Günümüzde kimse kimseyi dinlemek istemiyor. Dikkatini çekerim! Herkes burnuna kadar dolu! Herkes anlatmak, derdini dökmek ya da bildiklerini nakletmek istiyor! Mürşit çok, mürit yok! Herkes hoca! Talebe yok! Köre lazım bir göz, ikiyi bulmuş, ne söz!.. O soracak birini bulmuş, sen de anlatacak birini bulmuşsun! Daha ne? İkiniz için de biçilmiş kaftan! O senin için, sen onun için nimet... Seve seve hizmet et! Şükret!”
“Âlem adamsın azizim! Ne kadının günahı kaldı ne de benim! Sağ olasın! Hepsini yüklendin!”
“Allah ikinizi de ıslah etsin! Cennetine Cemal’ine layık kullarından eylesin! Bak, dua ettim ikinize de! Herhalde o günah yükü benden kaldırılmıştır artık.”
“İnşallah! Bir gün camiden çıkarken, filinta gibi bir genç yanıma yaklaştı, nazik bir şekilde hatırımı sordu. Tanıyamadığımı söyledim. “Ben Muhammed!” dedi. Muazzam Türkçe konuşmaya başladı. O bayan arkadaşım ölmüş ama pırlanta gibi bir evlat bırakmış arkasında. Namazında niyazında, hayırlı bir evlat... Amel defteri kapanmaz İnşallah!”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 896