- 536 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
895 – KORUYUCU
Onur BİLGE
“Cinlerin iman etmeyenleri habis, şeytan... İnsanların iman etmeyenleri de aynı değil mi?” diye sordu Mahir. Cevabı, sorunun içindeydi. Şeytan, cinden de olurdu, insandan da...En enteresanı da Define’in söyledikleriydi.
“Antalya’dayken, hayatımın en sıkıntılı günlerinde, intiharın eşiğine gelmişken, Kaptan’ın uzattığı dost eline sarılıp, onun sohbetlerindeki telkinler neticesinde kalbimi düzeltmeyi başarmış, namaza başlamıştım. Allah’a dönüşün ilk günlerinin heyecanı içinde coşkuyla ibadet ediyor, ondan büyük bir zevk alıyordum.
O ilk günlerden birinde, bir gece yarısı, yatsı namazını kılmak için seccademi serdim. Zaten tek odadan ibaret bir evceğizim vardı. Yirmi beş mumluk ampulün ölgün sarı ışığıyla aydınlanan fakirhanede benden başka kimse yoktu.
Soğuk bir kış gecesi... Dışarısı kırış kıyamet! Yağmur şakır şakır yağıyor! Fırtına, küçücük pencerenin macunları dökülmüş camlarının kenarlarındaki aralıklardan girip, eprimiş çiçekli basma perdeyi yelken bezi gibi şişiriyor. Sağ tarafımda teneke bir ördek soba var. İki üç boruyla dumanı bahçeye verilmiş. Birkaç tahta parçasıyla içeriyi ısıtmaya çalışıyor. Yandıkça, üstündeki gümüş rengi yaldız da yanıyor. Ortalığı yanık yaldız kokusu kaplamış.
Huzur ve mutluluk içinde ibadet etmenin sevinci içindeyim. Namaz kılmanın gurur ve hazzını duyuyorum. O zorla ezberlediğim sureleri yanlış okumamak için azami dikkat ediyorum. “Gözüm secde edeceğim yerde olmalı!” diye düşünüyorum.
Bir anda tam baktığım yerde, seccadenin secde yerine doğru uzatılan bir kafa gördüm. Göğsünden aşağısını göremedim. Yüzü yüzüme dönük, sarışın, çirkin mi çirkin otuz beş yaşlarında bir adam! Korkunç bir bakışı ve gülüşü var. Dişlerinin biri var biri yok... Olanlar da sapsarı, uzun, kocaman... Hayatımda o kadar çirkin bir mahlûk görmedim!
Nasıl da dalmışım, huşu ve hudu içinde ibadet ediyorum... O dalgın gözle baktığım anda secde edeceğim yeri işgal eden yüzle karşılaştım. Orada öylece, bütün mel’unluğu ve menhusluğuyla duruyor. Aklı sıra alay ediyor benimle. Aniden belirdiği için korkuyorum. Küçüklüğümden beri “Şeytan çarpar!” diye ikaz edilmişim. Eğileceğim, sonra tekrar doğrulup, mecburen secdeye gideceğim ama orada o lanet olasıca var! Ya çarparsa?
Namazı bozmak, evden çıkıp gitmek geliyor içimden. “Keşke biri olsaydı yanımda!” diye geçiriyorum. Namazdan çıktığım anda bir daha namaza yaklaşamamak da var! Her şeye rağmen korkuyu yenip, ne olursa olsun gerekenleri yapmak ve sona kadar devam etmek lazım ama nasıl? Ne yapmam gerektiğine karar vermek için birkaç saniyelik vaktim var.
Ani bir kararla: “O kim oluyor!.. Ben Allah’ın huzurundayım! Burada bana hiçbir şey yapamaz! Bu zamana kadar namaz dışındayken bile bir şey yapabildi mi!” diye mantık yürütmeye başladım. Duyduğuma göre cin çarparsa düzelirmiş de insanlar, şeytan çarparsa iflah olmazmış!..
“Ne olursa olsun! Korksam da bozmayacağım namazımı! O benden korksun!.. Secde edeceğim ben!..” dedim ama elim ayağım boşandı! Dizlerimden canım çekildi. Her tarafım yaprak gibi titriyor! Tüm cesaretimi toplayıp rükûya vardım ve secdeye gittim! Gittim ama nasıl gittiğimi bir de bana sorun!..
Burada erkeklik, yetişkinlik, yaşlı başlılık falan sökmüyor! Ne olursa olsun insan insandır! Acizdir. Allah’ın yardım ve desteği olmazsa korumasızdır. Zaman zaman korkuya kapılabilir. Çatal yürek olsa da bazı hallerde ürkekleşebilir. Yalan mı söyleyeyim şimdi burada! Hava mı atayım: “Ben cinden şeytandan korkmam! Onlar benden korksun!” diye! Şimdi diyebilirim. O gücü kendimde bulabileceğimi o gün öğrendim. Ancak o zaman hazırlıksız yakaladı lanet olasıca beni!
Âlem içinde âlem... İnsan, melek, cin ve şeytan iç içe yaşamaktayız. O habis varlıklar musallat olmayagörsünler! İnsanı delirtinceye kadar uğraşırlar! Bu yüzden onlardan Allah’a sığınmak gerekir. O yüzden koruyucu anlamına gelen Muavvizeteyn denilen, Felak ve Nas Sureleri indirilmiş. Korunmak için özellikle namazlarda okunmalıdırlar.”
“Özür dilerim. Sözünü kesiyorum dedeciğim ama neden namazda göründü şeytan sana acaba? Namazda Allah’ın koruyucu kubbesi altında değil miyiz?” diye sordu Mahir.
“Tabii ki namazda çıkacak karşımıza! Onun bütün işi insanı Allah’tan uzaklaştırmak değil mi! Kul namaza durdu mu, Kur’an okumaya, zikretmeye başladı mı yanmaya başlıyor o da! İbadet edene düşman olmayacak da günaha dalanla mı uğraşacak!
Beni namazda korkutmaya çalıştı. Allah’ın huzurunda durmamı engellemek, seccadeden uzaklaştırmak istedi. Onun en önemli görevidir bu! “Namaz kılmaya başladı. Birkaç gündür aksatmadan kılıyor. Ya hep bu şekilde giderse? Korkutayım da kılmasın bir daha! Tam secde yerine uzatayım kafamı! Olanca korkunçluğumla sırıtayım, korku salayım ona! Başarabilirsem bir daha asla yanaşmaz namaza! Ben kazanmış olurum!” diye düşünmüştür mutlaka.
Kıldım inadına! Allah’a sığınarak secdeye vardım. Ya ben onu çarpacaktım ya da o beni! Ben Allah’ın huzurundaydım. O’nun korumasında... Emrini yerine getirmek için oradaydım. O’nun izni olmaksızın o bana hiçbir şey yapamazdı!
Gidiş o gidiş!.. Bir daha da görünmedi. Ben de bir daha ibadetimi bırakmadım. O zaten bir şey yapamaz ki! Zayıf yaradılışlıdır. Vesvese verir sadece. Gücü yetmez mümine, hele hele âbide... Bizim Allah’ımız var! O’na itaatimiz var!”
Dede, olayı o kadar canlı bir şekilde anlattı ki sanki o gece orada o namazı kılmakta olan o değildi de bendim! O kadar derinden etkilendim! Erkek arkadaşlar bir tarafa, Işıl’ın, Duygu’nun ve Neşe’nin ne hale geldiğini düşünemiyorum!
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 895