- 427 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
Öğretmenin acı sonu
Otuz yıllık öğretmenlik hayatına onlarca okul,yüzlerce meslektaş, binlerce öğrenci sığdırmıştı.Mesleğine aşıktı.Öğrencilerinin o gün ağlamaktan gözleri şişmişti.Sanki ülkenin en yüksek rakımlı dağları, en bilinen tepeleri yıkılmış, sönmüş yanardağlar lavlarını püskürtmüştü.Karadenize yatay dağlar, Egede paralelliğini yitirmiş, Küçük Menderes büyüğüne küsmüştü.
Kızılırmak artık ülkenin en uzun,Çoruh en debili ırmağı değildi.Çünkü coğrafyacı Reşat Hoca o gün emekli olmuştu.Veda derslerinde çöp kutuları gözyaşıyla ıslanmış mendillerle doluydu.
Sadece coğrafya öğretmeni değildi o.
O bir gönül adamıydı. Şairdi.Yazardı.Durmadan yazardı.Yerel gazetelerde, dergilerde yazardı.Haksızlıkları yazardı. Evinde kedi ve kuş beslerdi.Sokak hayvanlarına su ve yiyecek verir, verdirirdi. Toplamda basılı yedi eseri vardı.
Şairler ve yazarlar derneği kurucu üyesiydi.
Şehrin renkli yüzüydü.Nüktedanlığı ve titizliği bilinir yönleriydi.Her iş anında olsun isterdi.Nerede fakir fukara var ; gönüllü olur, yardım dernekleriyle oralara koliler taşırdı.Temelli kıraathanesinin müdavimiydi.Orada şehrin edipleri, şairleri, yazarları bir araya gelir kıtlama çay eşliğinde deruni sohbetler yaparlardı.
Ekserisi emekliydi.O da daha fazla vakit geçirmek adına "Çok az kaldı haftaya Cuma emekliye ayrılıyorum. Ben de sizi gibi mitili buraya atacağım." Dediğinde gülüşmeler ayyuka çıktı.Çaylar tazelenmiş; sohbet Tanzimattan girilip Millî edebiyata oradan Mesnevide ki Tutinin yağ şişelerini devirme hikayesine nasıl gelmişti bilemedik. Sohbet iyice koyulaşmıştı. Kahvehaneci Şener abi güleryüzle Reşat Hocaya dönerek ;
"Hocam ev işini ne yaptın?" Dedi.
Reşat Hoca bardağındaki son damlayı yudumladı.Arkasına yaslanırken beyaz bıyığını burdu.
"Şener abim, önce şu kınalı çayından tekrar dök hele."
Şener abi, elinde limonlu çay bardağı ile masaya yanaştı.
"Eeee" dedi.
Reşat hoca yeni çaydan yudumlarken;
" Eski evi sattım.Şükrüpaşadan yeni bir daire aldım.Nasipse cumartesiye taşınacağız.Nakliyeciyi de ayarladım."
Çok keyifliydi.Neyzen Tevfikten,Ömer Hayyamdan rubailerin tadı ayyuka çıktı.Hoca güzel şiir okurdu.Güzel giyinmeyi hele de beyazı çok severdi.Oltu taşı yüzüğünde eski yazı ile "Hu" yazıyordu.El çantasından son yazdığı " Façeta" isimli kitabını çıkardı.
"Hocam bu son hikaye kitabım" dedi.
Kitabın kapağı bayağı ilgi çekiciydi.
"Tebrik ederim Reşat hocam, hızlısın vallah, "Şehristan"ın üzerinden çok geçmeden bunu yazmışsın."
Mahçup bir edayla ;
"Elimizden geldiğince şehrin derinlerdeki hikayelerine el atmaya çalışıyoruz. " dedi.
Gözlemci yanı iyi olan Reşat hoca ayrıca gezmeyi de severdi.Erzurum’un tarihi mekanlarına ait hikayelerin yanı sıra köylerini de gezer araştırmalar yapardı.Özellikle Ermenilerin yaptığı zulümleri anlatan yaşlı görgü şahitleri ile yaptığı sohbetleri çok severdi. Onları anlatırken çok heyecana kapılır yer yer ağlardı.
Evini taşımak için nakliye şirketi ile saat olarak anlaşmıştı.Eski evdeki eşyalar kolilenmiş hamalların ve kamyonun gelmesi bekleniyordu.Yaklaşık iki saat sonra geleceklerini söylediler.Reşat hoca bu süre içinde yeni evi kontrol etmek için aracına bindi.
Temizlik bitmiş yeni ev yeni sahiplerini bekliyordu.Böylesi bir evin hayali tam otuz yıl sürmüştü.Daha geniş ve ferahtı.En önemlisi de çalışma odası için yaptırdığı özel kitaplığıydı.Binlerce kitabını rahatça dizip onları rahat rahat okuyacaktı.Sırtınını güneşe verip bilgisayarından nice şiir ve hikayeler yazacaktı.Hayallerini kurarken dış kapıyı çekip çıktı. Asansörün iniş butonuna bastı.Tam inecekken anahtarı hatırladı.Cebinde yoktu. Birden panikledi.Yedek anahtarların olduğu çantasıyla beraber diğer anahtarı vestiyerin önünde unutmuştu.
Şu aceleci tavrını hiç beğenmiyordu.Cep telefonundan tanıdığı çilingiri aradı.
"İşinin olduğunu ama bir saat sonra gelebileceğini bildirdi." Reşat hoca
" tamam" derken " Yine de acele gelirsen sevinirim " diyerek son tembihini sitemli dillendirmişti.
"Ya kamyon çilingirden önce gelirse.Ya işi uzarda daha geç gelirse."
Tüm bu açmazlar Reşat hocanın terlemesine ve kalp atışlarının sıklaşmasına neden oluyor en sevmediği anlardan birini yaşıyordu.
’Yok yok bu böyle olmazdı" ani bir refleksle üst kat komşusunun kapısını çaldı.Münasip bir dille yeni komşuları olduğunu ve durumu anlattı.İzinleri olursa balkonlarından aşağı arabadan getireceği çekme halatıyla inme izni istedi.
Komşuları bu garip teklife önce şaşırdılar ama kan ter içindeki bu temiz ve güleryüzlü komşularına "hayır " diyemediler.
Halatın ucunu balkon demirine diğer ucunu ise kendi. beline bağladı. Komşusu son uyarısını yaptı."Reşat bey emin misiniz?"
Kafasına koyduğunu yapması konusunda kararlı ve aceleci yapısıyla bilinen hoca ;
"Köylü çocuğu olduğunu az mı dağlardan tepelerden iniş yaptığını, ağaçlara tırmanıp indiğini" zikretti.Sonra ani bir hareketle balkona tırmandı.Kendini yavaş yavaş aşağı bıraktı.Ellerini balkon demirinden bırakmasıyla halatın açılması bir oldu.
Ambulanslar sirenlerini bu sefer yeni emekli Reşat hoca için çalıyordu.Üçüncü kattan aşağı beton zemine çakılmıştı.
Daha hastaneye gidemeden can verdi.
Ahh Reşat hoca ! Seninle daha çok sohbetler edip şiirler yazacaktık.
Ulusal kanallar bile bu bahtsız öğretmenin sonuna ağlıyordu.
Emekli maaşını alamadan yeni evine taşınamadan ecel onu yakalamıştı.
"İhmal mi, acelecilik mi, kader mi, ecel mi" diye konu komşu konuşurken;
Narmanlı camiinde öğle namazını müteakip cenaze namazı kılındı.
...
YORUMLAR
SelimADIM
Hüzünlü bir hikaye haberi de kısa bir müddet önce yer almıştı basında... Hayat akıp giderken böyle değerleri de alıyor aramızdan, Allah rahmet eylesin...