- 377 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
BİR BÜYÜK ALDATMACA
1901 yılından bu yana çeşitli dallarda Nobel ödülleri dağıtılıyor. Her yıl edebiyat, barış, kimya, fizik, tıp ve ekonomi dallarında elde ettikleri başarılarla geçen yıl içinde insanlığa en fazla hizmet etmiş kişilere ödüller verilir.
Daha doğrusu yapılan propaganda böyledir...
Bu propaganda, emperyalist tekellerin elindeki basın yayın organları vasıtasıyla sürekli olarak pompalanır.
Nobel ödülleri arasında üzerinde en çok konuşulanlar, edebiyat ve barış ödülleridir. Bu durum, iki ödülünde konusu olan edimlerin , geniş kitleleri doğrudan doğruya ilgilendirmesinden kaynaklanır. Ödül alan romancı, şair, hikayeci yazdıkları ile geniş kitlelerin doğrudan ilgi alanı içindedir.
Öte yandan bilindiği üzere çağımızda barış , her zaman bütün dünya halklarının yakıcı ihtiyacıdır.
Yani çağımızda edebiyat ve barış, halkları aldatmak için seferber edilmiş olan emperyalist psikolojik savaş makinesi için vazgeçilmez kanunlardır.
Son on yıl içinde Nobel barış ve edebiyat ödüllerinin kimlere verildiğine kısaca bir göz atmak bize iddiamızın kanıtlarını verecektir.
2002 ödüllü ABD’nin eski başkalarından Jimmy Carter’a, 2001 ödülü ise Kofi Annan’a verilmiş. 2000 yılı ödülünü ABD’nin sadık müttefiki Güney Kore devlet başkanı Kim dae Jung almış!
Barış alanında yaptıkları ile ’’insanlığa hizmet etmiş’’ isimlere bakın!
1977 yılı ödülü ’’Kara Mayınlarına Karşı Uluslararası Kampanya’’nın yöneticilerine verilmiş.
Bütün mayınların üreticileri Batılı ülkelerin bizzat kendileri. Kendi ürettikleri ve satıp büyük paralar kazandıkları mayınlara karşı ’’kampanya’’ yürütenlere Nobel barış ödülü veren de kendileri.
Ne güzel dünya, ne güzel oyun !
Edebiyat ödülleri alanında da tablo çok farklı değil. 2000 yılı Nobel edebiyat ödülü alan Gao xingiian’ın bilinen tek özelliği rejime muhalif olmasıydı.
Peki bu konuda Türkiye’de ne oldu?
Bir gün durup dururken Orhan Pamuk’un bir batılı gazetede ’’Türklerin bir milyon Ermeniyi ve 30 bin kürdü katletti’’ dediği yazısı yayımlandı. Anlaşılan Orhan Pamuk’ta Nobel ödülü almanın yolunun nereden geçtiğini öğrenmişti.
Lozan Anlaşmasıyla belirlenen sınırları ve Cumhuriyet Devrimi’yle hayat bulan ulus devletiyle Türkiye Batı dünyasının Yeni Dünya Düzeni’nin kabul edemeyeceği bir ülkedir. Amerika ve Avrupa’sıyla bir bütün olarak Batı’nın Türkiye’ye yönelik stratejisinin özü Türkiye’nin parçalanması ve yeniden sömürgeleşme sürecine sokulmasıdır.
Bu sürecin karşısında olan Türkiyeli bir yazarın, siyasetçinin, bilim adamının ağzıyla kuş tutsa bile Nobel ödüllerini konuşulduğu ortamlarda esamesi okunmaz
Orhan Pamuk bu gerçeği bildiği için, söz konusu açıklamasıyla safını yüksek sesle ilan etti.
Orhan Pamuk’un ödül almak için sergilediği bu çırpınış, Nobel’in mahiyetini gözler önüne sermeye yetiyor.
Fakat bu konuda onurlu sesler de var. 1973 yılında ABD dış işleri bakanı Henry Kissinger ile birlikte barış ödülüne ’’Layık görülen’’ Vietnamlı Devlet Adamı Le Duc Tho ödülü ret etti.
1953 yılında ödül verilmek istenen Boris Pasternak ’’politik olduğu’’ gerekçesiyle ödülü almadı. 1964 yılında ödüle hayır diyen ünlü Fransız felsefeci Jan Paul Sartre’ın gerekçesi ilginçtir: ’’Evimde koyacak yer yok.’’
Büyük düşünür elbette, Kafka, James Joyce, Brecht, Proust, Anton Çehov, Nazım Hikmet ve Louis Aragon gibi geçen yüzyılın en büyük şair ve yazarlarının adının bile geçmediği, buna karşılık emperyalist savaş ve sömürü çarkının dönmesine hizmet eden bir dizi sözüm ona ’’edebiyatçının’’ yanı sıra adının anılmasını kendine hakaret olarak görecekti.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.