- 391 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
İYİ İNSANLAR İYİ Kİ VARLAR
Yoğun çalışma temposu ve daha çok pandemi nedeniyle uzun zamandır memlekete gidemiyordum. Baktım ki işlerin hafifleyeceği yok, geçen hafta gözümü karartıp bir sıla-ı rahim yapayım dedim.
Hep yaptığım gibi yola çıkmadan birkaç gün önce aracımı servise bırakarak genel kontrollerini yaptırdım. Malum uzun yol, kötü bir sürprizle karşılaşmayı kim ister? Nihayet insanlık için sıradan ama benim için büyük gün geldi çattı ve besmeleyle çıktım yola.
Aslında yol kalabalık değildi ama memlekete daha çabuk varayım arzusuyla kendime; “Ulen nasılsa kullansan da ödüyorsun, kullanmasan da!” diye gaz verip Yavuz Sultan Selim Köprüsü’ne doğru kırdım direksiyonu. Bir yandan çevremi seyrediyor, bir yandan çalan türküye eşlik ediyordum. Her şey yolundaydı anlayacağınız. Kuzey Anadolu Otoyolu’nun kaçıncı kilometresiydi hatırlamıyorum ama aracın birden devri düştü ve ekranda “motor check” yazısı belirdi. Dörtlüleri yakıp sağa yanaştım. Kontağı kapattım. Bir müddet bekleyip çalıştırdım ama ışık sönmedi ve araba gaz yemiyordu.
Aracın dilinden çok anlamam. Anlasam da yeni nesil araçlarda kullanıcının yapabileceği pek fazla bir şey yok. Haliyle servisi aradım. Usta birkaç şey tarif etti. Bir tanesi beni çok zorladı. Yalnız seyahat ediyorum, usta benden kontak yarım açıkken frene basıp stop lambalarının yanım yanmadığımı kontrol etmemi istiyor. Önce frene bir taş koyup arkadan bakmak geldi aklıma ama neyse ki sonra cep telefonunun kamerasını kullanmayı düşünebildim. Usta ne dediyse yaptım ama sorun çözülmedi. Son çare Google amcadan çekicileri aratıp bulunduğum konuma en yakın olan numarayı çevirdim. Görüştük, anlaştık, konum atıp beklemeye başladım. Bu arada da aracın Sakarya’daki yetkili servisini arayıp durumu anlattım. Akşam saat 18:00 sularıydı. Mümkünse bir ustanın beklemesini rica ettim.
Yaklaşık 45 dakika sonra çekici geldi. Kerim güler yüzlü, sempatik bir arkadaştı. Arabayı yükledik ve çıktık yola. Kerim’e; “İstanbul’da neredeyse rastladığım tüm çekicilerin arkasında; ‘Gülümseyin çekiyorum.’ ‘Senaryo güzelse çekeriz.’ ‘Kahretsin yine çok çekiciyim.’ vb. esprili yazılar var. Sen de bir yazı göremedim.” dedim. “Abi adam yolda kalmış zaten canı sıkılmış zevzekliğin lüzumu yok.” deyince kanım biraz daha kaynadı Kerim’e. Yol boyu sohbet ettik. 2 yaşında oğlu varmış, adı Mete. Anlatırken gözleri ışıl ışıl oluyor. Belli ki çok seviyor oğlunu. Özel bir mama kullanıyorlarmış. Çok pahalıymış. İşinin zorluğundan, geçim darlığından falan bahsederken geldik servise. Aracı indirince Kerim şaka yollu; “Abi evim hemen yan tarafta. İhtiyaç duyarsan hemen ara indirim de yaparım.” dedi. Ben de içimden “Asıl zevzeklik bu değil mi?” derken gülümseyerek teşekkür ettim, helalleştik.
Usta kısa bir çalışmadan sonra sorunun enjektör soketinden kaynaklandığını tespit etti. Soketi söküp, kabloları ayırarak bağladı. “Sabah gelin, soketi değiştirelim, şu an elimde yok.” diyerek beni uğurladı.
Beklediğim cevap bu değildi elbette. Yeniden İstanbul’u aradım. Ustaya durumu anlattım. Usta; “Senin işini bir dizel pompacı, enjektörcü çözer.” deyince yine Google amcaya müracaat ettim ve yakınımdaki ilk çıkan numarayı aradım.
Süleyman Usta sağ olsun saat geç olmasına rağmen; “Gel, beklerim.” dedi. Birkaç dakika sonra ustanın yanındaydım. Kısa bir selam faslından sonra usta arıza tespit cihazıyla yeniden kontrol etti. Aynı teşhisi koydu ve soketi hemen değiştirdi. Araçla test sürüşü yaptı ve teslim etti. Çok ısrar etmeme rağmen para da almadı. Biraz da mahcup, helalleşip ayrıldım. Henüz 20 km. gitmemiştim ki aynı arıza nüksetti.
Aynı süreç yeniden işledi. Önce Kerim’i aradım. “Mete’nin bir haftalık maması benden çabuk gel.” deyip konum attım. Sonra ustayı aradım sağ olsun o da dükkana geçti. Yarım saat sonra Süleyman Usta’nın yanındaydım. Usta hem şaşkın hem mahcuptu. Arabayı indirdik ve arıza tespit cihazı ile yeniden kontrol etti. Birinci enjektörde bir sorun görünüyordu. Onu söktü. İçini açtı. Hakikaten içi berbat görünüyordu. Ben araç olsam ben de arıza yapardım. Usta enjektörü tamir etmeye çalışırken ben de bagajdan bağlamamı çıkardım, dükkanda çalıp söylemeye başladım. Bir hayli zaman geçti ancak bir türlü sorun çözülmüyordu. Usta da sıkılmış, gerginliği yüzüne yansımıştı. “Usta ben sabaha kadar çalıp söyleyemem. Kapat gidelim gecenin hayrından sabahın şerri iyidir.” dedim.
Süleyman usta sanki bunu duymak istiyormuş gibi hızlıca takımları toplayıp yerine koydu. Elini yıkadı. Dükkanı birlikte kapadık ve onun aracına bindik. “Sakarya’yı gezdireyim sana biraz.” dedi ve çevirdi kontağı. Mekânın adını bilmiyorum ama biraz sonra şehrin tüm ışıklarını ayaklarımızın altına seren bir yere geldik. Mekan çok güzeldi. Allah’tan çok kalabalık değildi. Oturduk, sohbet ettik. Süleyman ustanın İstanbul geçmişi de varmış meğer. Öyle olunca sohbet mevzu çoğunlukla İstanbul oldu. Saat gece yarısına gelirken ayrıldık mekândan. Süleyman usta tüm ısrarlarıma rağmen, “Sen bu şehrin misafirisin.” diyerek hesabı ödememe izin vermedi.
Beni otele bırakırken; “Sen uyu, dinlen. Sabah araç bitince ben gelir senin araçla alırım. Hem test sürüşünü de birlikte yapmış oluruz.” diyerek ayrıldı.
Yol yorgunluğu, nasıl uyuduğumu bile hatırlamıyorum. Sabah 10:00 gibi aradı Süleyman usta. Ve biraz sonra yanımdaydı. Yeni parçayı temin edip takmış. Şükür sorunumuz çözülmüş. Birlikte onun işyerine geçtik. Kısa bir sohbet faslından sonra yeniden yola çıktım.
Yol boyu düşündüm. Ben böyle durumlarda şer gibi görünen şeylerde hayır ararım. Belki de yolda yaşayabileceğim çok daha büyük bir felaketten esirgemişti yaradan beni.
Dahası Sakarya’da gönlü gani iki insan tanımıştım. Halime şükrettim tebessümle. Ağaçlar, binalar sağlı sollu akarken yanımdan, Neşet Baba ruhumu doyuruyordu;
Garip bülbül gibi feryat ederiz
Cehalet elinde küskün gideriz
Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz
Dünya senin vatanın mı yurdun mu?
YORUMLAR
yitiksevdalar
Yazınızı okuyunca bir kez daha anladım ki; ne söylediğimizden çok, nasıl söylediğimiz önemli edebiyatta.
Baktığınızda gayet sıradan görünen bir anı, sizinki gibi dupduru bir dille ve bu kadar akıcı anlatılınca nasıl da keyifle okunuyor! Elbette metnin verdiği mesajı da alıyor okur.
Ben çok sevdim yazınızı. Sadelik ve içtenliğin cazibesini buldum.
Saygıyla...
yitiksevdalar
Kardeşim çok geçmiş olsun.
Memleket kokusu aldım yine.
Çok saygımla.