- 882 Okunma
- 5 Yorum
- 2 Beğeni
Babil’in En Zengin Adamı
.
En son okuduğum Babil’in En Zengin Adamı isimli kitabın bana göre en önemli kısmı aşağıdadır.
Lütfen dikkatlice okuyalım. Hepimiz için çok önemli. Şimdiye kadar yapamadık ama hayatımızda kesinlikle uygulamamız gereken bir şey.
Şu yaşa gelince daha iyi anladım ki çok çok önemliymiş..!
***
Bansir, Kobbi ve diğerleri çocukluk arkadaşları Arkad’a nasıl zengin olduğunu sorarlar.
………
Yazıhane de yazıcı olarak iş buldum.
Her gün saatlerce toprak tabletler üzerinde emek verdim. Haftalarca aylarca çalıştım ama kazancıma gelince elimde kalan sıfırdı. Yiyecek giyecek tanrılara şükran ve aklıma gelmeyen başka şeyler tüm kazancımı alıp götürüyordu ama kararlılığımdan asla vazgeçmedim.
Günün birinde tefeci Algamish Efendimin evine geldi. Dokuzuncu Yasa’nın bir kopyasını sipariş vererek bana “iki gün sonra elimde olmalı” dedi. “O zamana kadar bitirirsen sana iki bakır para veririm.”
Çok çalıştım ama yazılacak yasa çok uzundu, Algamish geldiğinde daha bitirmemiştim. Çok kızdı. Kölesi olsaydım beni döveceğini söyledi. Efendimin bana zarar vermesine izin vermeyeceğini bildiğim için korkmadan “Algamish sen çok zengin bir adamsın” dedim. “Nasıl zengin olabileceğimi bana söylersen, sabaha kadar oturur, tableti yazar, gün doğmadan işi tamamlarım.”
Yüzüme güldü ve “sen uyanık birine benziyorsun” dedi ama pazarlıkta anlaştık. Bütün gece sırtıma ağrılar girip fitilin kokusu başımı ağrıtana, gözlerim artık görmez olana dek yazdım. Ama gün doğarken Algamish geldiğinde tabletler hazırdı.
“Şimdi, dedim, bana söz verdiğin şeyi söyle.”
“Sen pazarlığın üstüne düşen kısmını yerine getirdin oğlum” dedi yumuşakça. “Ben de sözümü yerine getirmeye hazırım. Öğrenmek istediklerini sana söyleyeceğim. Çünkü artık yaşlı bir adamım ve yaşlılar gevezeliği sever. Gençlik öğüt alacak yaşa geldiğinde ona verilen geçmiş yılların bilgeliğidir. Ama genellikle gençlik, yaşlılığın yalnızca geçmiş günlerin bilgeliğini bildiğini sanır. Onun için yararlanamaz. Oysa unutmayın, bugün parlayan güneş babanız doğduğu gün parlayan güneşle aynı ve en son torununuz karanlıklara gittiğinde hala aynı güneş parlıyor olacak.
Gençliğin düşünceleri gökyüzünü aydınlatan meteorlar gibi parlak ışıklardır. Ama yaşlılığın bilgeliği duran yıldızlara benzer. Pırıltıları hiç değişmediğinden gemiciler yollarını bulmak için onlara güvenirler. Söylediklerime dikkat etmezsen sana söyleyeceğim gerçeği anlayamaz, bu gece boşuna sabaha kadar çalıştığını düşünürsün.”
Sonra uzun kaşlarının altından keskin bakışlarla yüzüme baktı. Alçak ama güçlü bir sesle “kazandıklarımın bir bölümünü kendime saklamaya karar verdiğim zaman zenginliğe giden yolu buldum. Sen de bulacaksın."
Sonra delici bakışlarla yüzüme bakmayı sürdürdü ama başka bir şey söylemedi.
“Bu kadar mı?” diye sordum.
“Bu kadarı sürü güden çobanın yüreğini bir tefecinin yüreğine dönüştürmeye yetti” diye karşılık verdi.
“Ama kazandıklarımın hepsi zaten benim değil mi?” diye sordum. “Hiçte değil” diye yanıtladı.
“Terziye para ödemiyor musun? Ayakkabıcıya ödemiyor musun? Yediklerin için ödemiyor musun? Para harcamadan Babil’de yaşayabilir misin? Geçen ay kazandığım bu diye gösterebileceğin ne var? Ya da geçen yıl? Budala! Kendinden başka herkese para ödüyorsun. Başkaları için emek veriyorsun. Köle olup sahibinin sana verdiği yiyecekler, giyecekler karşılığında çalışmaktan ne farkı var? Kazandığının onda birini kendine ayırmış olsaydın on yılda ne kadar paran birikmiş olurdu?”
Rakamlarla ilgili bilgililerim beni terk etmemişti. “Bir yılda kazandığım kadar” diye yanıtladım.
“Gerçeğin yarısını söylüyorsun” dedi sertçe. “Biriktirdiğin her altın para senin için çalışacak bir köledir. Onun kazandığı her bakır para onun çocuğudur. O da senin için kazanabilir. Zengin olmak istiyorsan biriktirdiklerin para kazanmalı. Onun çocukları da kazanmalı. Hepsi birlikte sana özlediğin refahı sağlayabilir.”
“Bütün gece çalışmanın karşılığını vermeyerek seni kandırdığımı düşünüyorsun” diye sürdürdü konuşmasını. “Ama sana sunduğum gerçeği kavrayacak zekân varsa 1000 kat fazlasını ödüyorum aslında.”
“Kazançlarının bir kısmını kendine saklamalısın. Ne kadar az kazanırsan kazan ‘onda birinden az olmamalı’ kendine ayırdığın miktar. Daha fazlası da olur. Eğer karşılayabilirsen. Önce kendine öde. Geri kalanı yetmezse terzilerden, ayakkabıcılardan daha az mal al. Sana yiyecek için ve tanrılara bağış yapacak kadar para kalır elinde.
“Zenginlik ağaç gibidir. Küçük bir tohumdan büyür. Biriktirdiğin ilk bakır para senin zenginlik ağacının büyüyeceğini tohumdur. O tohumu ne kadar çabuk ekersen ağaç o kadar çabuk büyür. O ağaca ne kadar iyi bakar, suyunu gübresini düzenli verirsen o kadar çabuk oturursun gölgesinde mutlu mutlu.” böyle söyleyerek tabletlerin aldı gitti.
Söylediklerini uzun uzun düşündüm. Mantıklı göründü. Denemeye karar verdim. Yapılan her ödeme de on bakırdan birini kendime ayırdım, sakladım. Garip gelebilir ama eskisinden daha sıkışık duruma düşmedim. Onlarsız yapabileceğim çok küçük değişiklikler fark ettim yalnızca. Biriktirdiğim paralar arttıkça içimden sık sık tüccarların deve ve gemilerle Fenike‘den getirerek sattıkları güzel mallardan almak geliyordu. Ama akıllılık edip kendimi tuttum.
On iki ay sonra Algamish yeniden geldi ve bana “evlat geçen yıl boyunca kendine ödeme yapıp kazandıklarının onda birini biriktirdin mi?” diye sordu.
“Gururla evet efendim biriktirdim” dedim.
“Bu iyi işte” dedi memnun memnun gülümseyerek.
“Peki onunla ne yaptın?”
“Uzak denizlere gideceğini söyleyen tuğlacı Azmur’a verdim. Benim için Sur kentinden Fenikelilerin ender güzellikteki mücevherlerinden alacağını söyledi. Dönünce onları yüksek fiyata satıp parayı bölüşeceğiz.”
“Her budalanın ders alması gerekir” diyerek kaşlarını çattı. “Ama mücevherler konusunda neden bir tuğlacının bilgisine güvendin? Yıldızlarla ilgili bilgi almak için fırıncıya mı gidersin? Hayır, bana sorarsan astroloğa gidilir; eğer bu kadarını düşünebiliyorsan. Senin birikimlerin gitti delikanlı. Zenginlik ağacını kökünden söktün. Ama bir tane daha yetiştir, yeniden dene ve bir daha mücevherlerle ilgili tavsiye almak istersen mücevherciye git. Koyunlar hakkında bilgi istiyorsan bir çobana danış. Öğüt bedavadan verilen bir şeydir ama dikkat et yalnızca almaya değer olanları al. Birikimleri ile ilgili, o konuda deneyimsiz birinden öğüt alan bir insan onların düşüncelerinin yanlışlığını kanıtlamak için parasını boşa harcamış olur” böyle diyerek gitti.
Söylediği gibi de oldu. Fenikeliler dolandırıcıydı. Azmur’a değerli taşlara benzeyen değersiz cam parçaları sattılar. Ama ben Algamish’in öğrettiği gibi gene kazandığım her paranın onda birini biriktirmeye başladım. Alıştığım için artık zor gelmiyordu.
Tam 12 ay sonra Algamish yazıhaneye tekrar geldi ve “seni son gördüğümden bu yana ne ilerlemeler kaydettin” diye sordu.
“Düzenli olarak kendime para ayırdım” diye yanıtladım. “Biriktirdiğim paraları bronz alması için kalkan yapımcısına verdim. Düzenli olarak her dört ayda bir bana faizini ödüyor.”
“Bu iyi. Peki faizi ne yaptın?”
“Bal, baharatlı kek ve şarapla kendime harika bir ziyafet çektim. Ayrıca kırmızı bir tunik aldım. Bir zaman sonra da binmek için bir eşik alacağım.”
Bunun üzerine Algamish güldü. “Birikimlerinin çocuklarını yiyorsun. Böyle yaparsan senin için çalışmalarını nasıl beklersin? Nasıl senin için çalışacak çocuklar doğurabilirler? Önce altın kölelerden oluşan bir ordu yaratırsan sonra hiç pişmanlık duymadan kendine harika bir ziyafet çekebilirsin” böyle diyerek gitti.
İki yıl boyunca onu görmedim. Bir kez daha geldiğinde yüzü ince çizgilerle dolmuş gözkapakları düşmüştü. İyice yaşlanmıştı. Bana “Arkad düşlediğin servete kavuştun mu?” diye sordu.
“Henüz tam istediğim kadar değil ama benim için para kazanan, onun kazandıklarının da kazandığı küçük bir servetim oldu.”
“Hala tuğlacılardan öğüt alıyor musun?”
“Tuğla konusunda iyi öğüt veriyorlar” diye karşılık verdim kendimden emin.
“Arkad, diye konuşmayı sürdürdü. Dersine iyi çalıştın. Önce kazandığından daha az parayla yaşamayı, sonra kendi aralarında uzman kişilerin öğütlerine kulak vermeyi öğrendin. Son olarak da altını senin için çalıştırmayı öğrendin.”
“Kendine nasıl para kazanacağını, onu nasıl koruyacağını ve nasıl kullanacağını öğrettin. İyi bir işin başına geçecek kadar uzmanlaştın. Ben artık iyice yaşlandım. Oğullarım para kazanmayı akıllarının ucuna bile getirmeden yalnızca harcamayı düşünüyorlar. Yatırımlarım ilgilenemeyeceğim kadar çok. Nippur’a gidip oradaki topraklarımla ilgilenirsen seni ortağım yaparım, mülküme ortak olursun.”
Böylece Nippur’a giderek Algamish’in çok büyük çaptaki işlerinin başına geçtim. Hırslı olduğum ve serveti başarıyla yönetmek konusunda uzmanlaştığım için mülklerinin değerini büyük ölçüde artırdım. Böylece çok zenginleştim. Algamish’in ruhu karanlıklar dünyasında gittiği zaman onun önceden düzenlediği gibi mülkünün yasal ortağı oldum.
Böyle konuştu Arkad. Öyküsünü bitirince arkadaşlarından biri “Algamish seni vârisi yaptığı için şanslıymışsın” dedi.
“Algamish’le tanışmadan önce içimde servete kavuşma tutkusu olduğu için şanslıydım. Dört yıl boyunca kazandığım paranın onda birini biriktirerek kararlılığımı göstermedim mi? Balıkların alışkanlıklarını, yıllar boyunca rüzgârın her değişmesinde ağını nereye atacağını öğrenecek kadar gözlemleyen bir balıkçıya şanslı diyebilir miyiz? Şans hazır olmadıklarını düşündüğü kişiler için zaman harcamayacak kadar gururlu bir tanrıçadır.”
“İlk yıl tüm biriktirdiklerini yitirdikten sonra hala biriktirmeyi sürdürebildiğine göre çok güçlü bir iraden varmış. Bu görülmüş şey değil” dedi bir başkası.
“İrade” dedi Arkad, “Ne saçma. Sizce bir insan irade gücüyle bir devenin taşıyamayacağı yükü taşıyabilir, bir öküzün yerinden kaldırtamayacağı bir ağırlığı çekebilir mi? İrade insanın kendi kendine verdiği bir görevi yerine getirmekten kaçınmamak için kullandığı bir araçtır. Ne kadar küçük ya da önemsiz olursa olsun eğer kendime bir görev verirsem onu mutlaka yerine getiririm. Yoksa önemli şeyler yapmak konusunda kendime nasıl güvenebilirim? Kendi kendime ‘100 gün boyunca her gün kente gitmek için geçtiğim köprünün üstünden bir çakıltaşı alıp suya atacağım’ dersem, yaparım. Yedinci gün unutup da geçirsem ‘yarın iki taş alıp atarım, aynı şey olur’ demem. Onun yerine geri döner çakıltaşını suya atarım. Ya da 20 gün sonra ‘Arkad bu iş anlamsız. Her gün bir çakıltaşı atmanın ne anlamı var ki bir avuç at olsun bitsin’ demem. Ne öyle derim, ne de öyle yaparım. Kendime bir görev verdim mi onu tamamlarım. Bu nedenle aylaklığı da sevdiğim için pratik olmayan güç İşlere kalkışmam.”
…………
Babil’in En Zengin Adamı
Yazar: George S. Clason
*
ÖNEMLİ NOT:
Burada tefecilik veya faizcilik özendiriliyor gibi bir sonuç algılanmasın. İnsan birikimlerini çok güzel yerlerde yatırım olarak değerlendirebilir.
Sağlıklı günler.
SZ
.
YORUMLAR
Şu hikayeyi hatırladım...
Adam, oğluna "Artık harçlıktan harcama yaşın geçti... Bir iş bulup çalışman lazım... İşini de ayarladım, yarın başlıyorsun..."
Tabii çocuğun anası öyle düşünmüyormuş...
Ertesi gün baba-oğul evden çıkarlarken anası çaktırmadan çocuğa yine harçlık vermiş...
Çocuk sağda solda oyalandıktan sonra eve geldiğinde babası "Bugünkü kazancını görelim bakalım" derken avucunu açmış...
Çocuk sabah anasının verdiğ harçlığı uzatmış babasına...
Adam aldığı parayı pencerden dışarı atmış ama oğlan da itira etmemiş...
Üç beş gün böyle devam etmiş...
Sonraki haftanın başında kadıncağız "Oğlum, sana vercek param kalmadı... Babanın dediği de doğru... Bugün de çalışıver, akşama paranla gel..." demiş...
Baba yine avunu açmış, yine pencereden atacakken oğlan panter gibi fırlamış, "Olmaaazzz!" demiş, "ben o parayı kazanmak için akşama kadar ter döktüm!"...:)))
.......
.......
Şunu yazmasam olmaz...
Tv' de konuşan bir fabrikatör söylüyordu gülerek, şimdiki nesil için...
"Hemen de müdür olacaklar..."...:)))
Ustam, aynı kitabı okuma ihtiyacı hissettim... Sağolasın...
Selam ve saygılarımla.
Suat Zobu
Sizin anlattığınız hikaye de çok güzelmiş.
Parayı kendisi kazanınca pencereden atılmasına kıyamıyor. Babası anlamış aslında.
Selam ve saygılarımla sağlıklı günler diliyorum.
Suat Zobu
Ben çok önemsedim ve etkilendim.
Selam ve saygılarımla sağlıklı günler diliyorum.
İşte bu...
Hep laylaylom olmaz ki.
Böyle paylaşımlarda olacak ki yaşımız kaç olursa olsun ders alacağız.
Sağ olasın gardaş.
Suat Zobu
Gerçekten ders alınması gereken bir şey.
Keşke biriktirebilseydik.
Selam ve saygılarımla sağlıklı günler diliyorum abi.
Suat Zobu
9-10 yıl önce altın fiyatları hızla artmaya başlamıştı.
Çalıştığım inşaat firmasında çaycı olarak çalışan şişe dibi gözlüklü adaşım çaycı 5 dakikada bir gelip "Şefim bir bak hele altın ne kadar oldu?" diye soruyor.
5 dakikada bir çay ve yanında soru.
Daanamadım "Sen niye bu kadar sık soruyorsun? Altının mı var yoksa dedim."
Gayet ciddi "Niye olamaz mı?!!" dedi. "Var mı?" dedim. "Var" dedi. Ne kadar diye sorunca 850 gr altını olduğunu söyledi. Her ay mutlaka bir çeyrek alırmış. Onun maaşı benim maaşımın dörtte biri kadardı. Tık diyemedim.
Biz yapamadık.
Selam ve saygılarımla sağlıklı günler diliyorum.
Ben bir adam tanırım.
Lise yıllarında çok üstün zekâsıyla Sen Joseph Türki’ye İstanbul’daki Okulu birincilikle bitirdi. Devlet sınavlarına öylesine girdi ilk ellinin içindeydi. Amacı Amerika’da okumaktı. Yaz tatillerinde pazarlarda limon sattı, harçlığını babasına yük olmadan biriktirdi. Amerika’nın sayılı üniversitelerin Türki’ye derecesiyle Stanford üniversitesini üstün başarıyla bitirdi. Cebinde bir kuruş parası yoktu ülkesine döndüğünde. Araştırdı ülkesinin neye ihtiyaç duyduğunu. Sıfırdan başladı 35 yaşında 850 kişiye işveren iş insanı oldu. Bugün ülkesinin en zor koşullarında hükümete eleştirisini en yüksek sesle yapsa da; ülkesinin ihtiyaç duyduğu yerde hep hazırım yaparım dedi.
İşte o adam benim patronum ve onunla birlikte çalışmaktan elemanı olmaktan mutluyum.
Birçok insanın zengin birini gördüklerinde o hükümetin adamı der. Hiç kinsenin nedense çalışarak emek üreterek başarılı olacağı aklına gelmez. Başarının başlangıcı çalışmak ve üremektir. Bismillah deyip yola çıkarak alın terinde emek ve helal varsa işte o zaman hükümetin adamı değil insanoğlunun adamı olursun
Saygılarımla
Ümmühan Yıldız tarafından 14.8.2021 17:16:39 zamanında düzenlenmiştir.
Suat Zobu
Patronunuzu çok merak ettim. Böyle kişileri hep tekdir etmişimdir. Özelden firma ismini yazarsanız çok sevinirim. Kesinlikle bende kalır.
Hayatta başarılı olmanın ön koşulu bir işte azimli olmak.
Rahmet Vehbi Koç bir TV programında anlatmıştı. Ford'dan bayilik alabilmek için Amerika'ya gitmiş. Ford randevu vermemiş. 6 ay otellerde yatmış. Sonra Ford bunu duyunca hemen randevu vermiş. Ford ""Sen gerçekten 6 aydır benimle görüşmek için otelde mi kalıyorsun?" diye sormuş. "Evet" deyince tamam sana bayiliği verdim. Sen başarırsın" demiş.
Ben olsam 2-3 günde randevu alamazsam döner gelirdim.
Bir de bilgi birikimi çok önemli. Şu yazımı okuyun lütfen:
https://www.edebiyatdefteri.com/108970-bilgi-birikimi/
Almanya, Japonya 2 defa yerle bir olmuşta falan. Bence hikaye.
Selam ve saygılarımla sağlıklı günler diliyorum.
Ümmühan Yıldız
İsim konusunda kişinin onayı ve bilgisi olmadan; bilgi vermem doğru olmaz.
İlginize teşekkür ederim,
Saygılarımla,