15
Yorum
8
Beğeni
0,0
Puan
1016
Okunma
Maşallah maşallah, tü tü tüüüü yüz bin kere maşallah, Nazar değmesin güzel gelinimize yeni damadımıza.
Hepimizin yüzünde mutlu bir gülümseme
Neden gülmeyelim ki?..
Oğlumuz yakışıklı boy, pos dalyan gibi. Kızımız, "kara kaş gözleri Elmas" aşkla bakıyor oğlumuzun gözlerine...
Meltem ile Muhammed üniversite de tanışmışlardı.
Matematik bölümünü birlikte okuyup bitirmiş olmalarına rağmen Meltem, öğretmen olarak ataması gerçekleşse de Muhammed, ataması gerçekleşmeyince özel bir sektörde iş bulmuştu...
Dört yıllık bir ilişkinin sonunda mesleklerine, ha kavuştuk, ha kavuşacağız diye bekleyen çiftimiz sonunda
işimizi bulduk artık neyi bekleyeceğiz ailelerimizin iznini alıp bizde kavuşalım, evlenelim demişlerdi...
Bu konuyu aile büyüklerine taşıdılar...
Aileleri tanıştırdılar.
Gittik kızı Allahın emri peygamberin sünneti ile istedik. Onlar da "zaten gençler arasında anlaşıyor bize de
hayırlı olsun demek düşer" dedikten sonra, Allah hayırlı eylesin denildi hep bir ağızdan.
Biz orta şekerli kahvemizi, Muhammed ise tuzlu kahvesini içti yüzünü buruşturarak. O’na afiyet oldu mu?
bilmiyorum ama gözlerinden kırmızı sular akmıştı!
Meltem kikir kikir güldü utangaç haliyle
"Allah daima güldürsün" dedi annesi.
Hep bir ağızdan koro halinde "aminnn" dedik...
"Çok zaman geçmesin! Hemen düğünü yapalım onca sene bekledik" dedi. Tez canlı Oğlumuz Muhammed...
Geldik düğün gününe
Düğün kalabalık ve ihtişamlı oldu güldük, eğlendik.
Yaktık kınamızı salya, sümük bende ağlamadım desem yalan olur.
"Kızın bu gece misafir anneee" dedi Meltem annesine.
Bir kez daha ağladık toplu bir şekilde.
Sonra tabi şakır şakır oynadık.
Az önce kim ağladı belli değil...
Sıra geldi takı merasimine
Muhammed’in sülalesi, çevresi geniş ve zengindi. Yani bizimkiler oluyor o sülale!..
Ama kendileri çok fazla malı, mülkü olan birileri değildiler. Eniştem ile ablam kendi çapında iş güç sahibiydi...
Çok takı takıldı gelin ve damadımıza.
Bende taksam iyi olurdu ama; güç yeteceği yok altının gramına
Gözler üstüm de idi. Damadın teyzesi Sarraf, takar şimdi bir bilezik diye beklediler...
Takmasına takardım da takmadım. Bir yanım gayserili olunca kıyamadım altına ve paraya
Şaka bir tarafa
Dolar taktım.
Ablam dedi."Ne gereği vardı bacımmm zahmet oldu."
Ama tabii sevindi içinden bilmem mi huyunu
Canım ablam, sever parayı pulu hem kim sevmez ki, Değil mi?..
Allah mekânını cennet eylesin, Annem sürekli param yok, param yok der dururdu!
Biz ise essahten yok zannederdik.
Rahmetli olunca arkasından bankada birikmiş bir servet çıktı...
Yaşlıların bilindik huyu işte...
Ablama, her zaman dediğim gibi, "abla bak! Annem öldü koca servet çıktı.
Sen rahmetli olursan eminim ülke bankaları sana çalışmıştır. Sen anasının kızısın! Bâri yerini söyle Allah muhafaza ani bir ölüm olursa bizi mirasla, avukatla uğraştırma!"
"Yok, bacım yok, valla yok olsa neden saklayım" dedi ve güldük...
Hoş muhabbetler döndü düğün sonrası aramızda o gece.
Uzun zamandır hiç bu kadar bir arada olup şakalar yapmamıştık...
Düğün sabahı yeni çiftimiz Balayına gitmek için Hepsimizle vedalaşıp çıktılar yola
"Yolunuz açık olsun, Allah kaza, bela vermesin" dedik baka kaldık arkalarından.
Ablam sarıldı iki damla yaş akıttıktan sonra "gitti oğlum bacım darısı seninkilere" dedi...
Yine toplu bir şekilde aileden geriye kalanlar ile birlikte "Amiiinnnn" dedik...
Bu arada Muhammed’in orta yollu bir arabası vardı. Param yok diyen Ablam, düğün öncesi oğluna destek olmak için almıştı.
Hani öyle Kötü de sayılmazdı. Şimdiki gençlere göre illa son model olmalıydı iyi denilen araba.
Meltem’e "aşkım bu araba ile Balayına gideriz dönüşte takılan takıları bozdurur arabamızın modelini yükseltiriz"
demişti!..
Ya nasip deselerdi iyiymiş
Antalya da güzel bir otelde on gün yediler, içtiler, gezdiler.
Arada bizlerle de fotoğraf paylaştılar onlar mutlu bizde mutlu idik.
Gel gör ki,
Dönüş yolunda arabayı benzinliğe çekmişler, Az dinlenelim daha sonra benzin de alır yola devam ederiz demişler...
Arabayı durdurup markete su almak ve ihtiyaç gidermek için girince,
çıkışta birden bakmışlar ki, araba yok!!
Meltem, yüksek bir sesle
"Muhammed, eyvahhhh! Araba yok!"
"Nasıl yok aşkım"
"Görmüyor musun, arabamız çalınmış"
Muhammed; bas bas bağırıyor.
Etraftaki insanlar koşa koşa gelmiş
"Ne’ oldu toprağım?"
"Abi arabamızı çalmışlar"
"Hemen polisi arayalım"
Polis geliyor.
O çevredeki tüm ekiplere telsizle anons geçiyor.
"Filan plakalı araç çalınmıştır bilginize"
Neyse ki, bir kaç saat sonra arabayı polisler buluyor ve getiriyor...
Muhammed ve Meltem koşarak arabanın yanına geliyor.
İkisi birden ani bir hareketle arabanın torpido gözüne bakıp
tekrar bağırıyorlar feryat, figan!
"Abi arabamız yok, abi arabamız çalındı" diye...
"Polis memuru yav kardeşim bu araba sizin değil mi"?
Bize bildirdiğiniz plakalı araç bu nasıl araba yok! İşte burada" diyor.
Muhammed "yok abi yok!
Torpido gözünde bizim yeni arabanın parası vardı.
Yeni evliyiz düğünde takılan tüm takılar arabanın torpido gözünde idi.
Sadece, teyzemin taktığı dolar kalmış görmemiş hırsızlar keşke onu da alsalardı.
Gitti bizim araba" diye devam ediyor sızlanmaya.
Meltem ise "Muhammed, gitti mi? bizim araba! Altınlarımı buluncaya kadar ben annemde kalacağım bir müddet!..
Sana, altınları, paraları anneme bırakalım demiştim!
Arıyorum annemi"
"kızın bu yılda sende misafir. Elimin kınası kurumadan altınlarım çalındı...
Geliyorum anne!"
"Kaynanama söyleyin oğluna destek olsun."
"Gittiiiiiiii bizim araba!"