- 621 Okunma
- 0 Yorum
- 4 Beğeni
TAHAMMÜLSÜZ VE ÖFKELİ BİR TOPLUM HALİNE GELDİK
TAHAMMÜLSÜZ VE ÖFKELİ BİR TOPLUM HALİNE GELDİK...
Biz böyle değildik eskiden...
Kırk -Elli ve daha üstü yaş grupları olan bizim nesil , ne ergenlik bildik, ne öfke ne de tahammülsüzlük. Büyüğü, küçüğü, ayıbı, edebi bilen bir nesildik biz.
Ya o dönemlerde ergenlik diye bir kavram yoktu ya da şimdilerde on yıl kadar süren ergenlik yıllarını teğet geçtik biz.
Yokluğun hora teptiği bir devirde bu kadar mutsuz, bu kadar doyumsuz ve bu kadar öfkeli değildi insanlar.
Peki kusursuz gençler miydik biz. Elbette hayır. Bizler de zaman zaman anamızla, bacımızla tartıştık da, kavga da ettik. Ama evde aile tartışması olurken biz gençler , kapıyı pencereyi kapatırdık ki gürültümüz dışarı duyulmasın, konuya komşuya rezil olmayalım, kavga ettiğimizi kimse bilmesin isterdik.
Kol kırılır, yen içinde kalırdı o zamanlar.
Malamat olmaktan imtina ederdik biz.
Utanma duygusu diye bir şey vardı,kavgadan, gürültüden hicap duyardık.
Yerseler de yüzümüz kızarırdı, övseler de...
Birinde utançtan, diğerinde mahçubiyetten...Al al olurdu yanaklarımız.
Dedim ya; anamıza nadiren yükselse de sesimiz, kapalı kapılar ardında kalırdı. Hele babamızın karşısında çıtımız çıkmazdı öyle durumlarda. Dut yemiş bülbüle döner, babadan ağır bir cümle işittik diye ar eder, yerin dibine giresimiz gelirdi...
Evliliğin ilk yıllarında da , bir birini tanıyıp taşlar yerine oturuncaya kadar hafif nane limoni olduğumuz zamanlar da vardı şüphesiz. Böyle zamanlarda bir misafirimiz gelse , aramızda hiç bir şey olmamış gibi güle oynaya karşılardık misafirimizi ve eşimizle bir birimize saygı ve sevgiyle konuşur; misafir gittiğinde bazen kaldığımız yerden devam ederdik.
Kol kırılır yine yen içinde kalırdı.
Ama hiç uzun sürmezdi bu haller.Kusurlu olan taraf kusurunu bilir kırdığı gönlü sevgi ile almaya çalışırdı..,
Yani aşk gemisinin iki mürettebatı ve dört küreği vardı:
Saygı
Sevgi
Güven ve sadakat...
Şimdilerde az rastlanır oldu bu küreklere. İşte bu yüzden çabuk su alıyor ve battı batacak duruma geliyor aşk gemileri.
Galiba teknoloji geliştikçe insani duygularımız geriledi sanki.
Duygusuz ve ruhsuz bir hale geldik.
Sevgiye aç insanlarla dolu her yer...
Sözde herkes cicim cicim lakin gerçek sevgi hiç yok neredeyse...
Saygı libasına bürünmemiş bir sevgi zemheride çıplak kalmış insan gibidir...
Bu yüzden tüm öfkemiz, tahammülsüzlüğümüz sanırım.
Sevgi olan yürekte öfke barınamaz. Belki gelir, soluklanır ama kalıcı değil gidicidir.
Oysa şimdi insanlar öfkeli ve mutsuz.
Bundan yıllar önce Okan Bayülgen’in Zaga programında duymuştum öfkeli kalabalık tabirini.
Halbuki şimdi sokaklar öfkeli kalabalıktan geçilmiyor.
Bunu yenmenin tek bir yolu vardır. O da gönül bahçemizde saygı toprağına sevgi tohumları ekmeliyiz.Ve bu tohumları sabır çeşmesinden pırıl pırıl akan hoşgörü sularıyla sulamalıyız...
İşte o zaman sevgiler çiçek açar yüreğimizde ve ne öfke ne de tahammülsüğümüz kalır...
Nurgül KAYNAR YÜCE / K. MARAŞ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.